15 Ağustos 2019 Perşembe

Şimdiki Yeni Nesiller

2017 berbat bir yıldı. 2018 de keza öyle! Ya yaşadığımız yıl? Bunun cevabını net veremeyiz ancak öngörüde bulunabilecek kıvama geldik. Böyle bir ülkede yaşayıp delirmemenin yollarından biri güzel kaçış yolları bulabilmek. Spor bu anlamda, bu inanılmaz korkunç yılda, biz sporseverler için hayat kurtarıcı oldu. Şahsen çok verimli bir yıl olmasa da özellikle sene sonunda gelen istatistikler vesilesiyle gelen sporun, kalitenin birkaç tık yukarı çıktığını düşünüyorum. Bunun içinde ne yazık ki ülkemiz adına net konuşamamakla beraber, gözümü Avrupa’ya daha çok çevireceğim.

Biz sıradanlaşan formatta devam ederken, teniste yeni olmakla beraber gelenekselleşmeye yelken açıldı. Tenis dünyasında uzun süredir oyundaki genç yeteneklerin birbirleriyle karşılaşıp, kendilerini göstereceği bir turnuvanın düzenlenmesine dair çalışmalar vardı. ATP’nin İtalya Tenis Federasyonu ile yaptığı ortak çalışma sonucunda 2017 yılının sonunda ATP Next Gen Series ortaya çıktı.
İlk üç senesine Milano’nun ev sahipliği yapmasına karar verilen organizasyon, dünya sıralamasının en üst noktasında yer alan 21 yaş altı tenisçilerin sezon sonunda karşı karşıya gelmesi üzerine planlandı ve uygulamaya konuldu bile.

Turnuvaya katılmaya hak kazanan en iyi yedi 21 yaş altı tenisçi ve eleme turnuvasından gelecek 1 wild card’lı raketle toplam 8 ismin iki grupta mücadele edeceği statü ortaya çıktı ve bizler berbat yıllar geçirirken, “gençler” bu yol üzerinde heyecanlı iş sürmeye başladı.
Beş gün süren organizasyon grup aşamasıyla başlıyor ve gruplarını ilk iki sırada tamamlayan dört tenisçi yarı final için karşı karşıya geliyor, akabinde ise final mücadelesiyle birlikte şampiyon ortaya çıkıyor. Geçtiğimiz yıllarda tenise getirdiği yeni soluk ve farklı kurallarla oldukça dikkat çeken organizasyon ATP sıralamasına puan vermiyor olsa da ATP tarafından resmi bir turnuva olarak tanındı.


Bu yazımı hazırlarken sadece “Next Gen” isimlerini baz aldım ve hayranlıkla çakılı kaldım. Bununla beraber, güzide ülkemizde adından sıkça söz ettiren isimlerde yok değil. Fakat henüz ülkemize uğramayan bu turnuva doğal olarak yeni isimlerimizin de kurtarıcısı olacağını düşünüyorum. Tenis gibi yıllar içerisinde çok az değişikliğe uğramış, oldukça muhafazakar ve geleneksel bir sporda radikal değişimleri bir paket halinde aniden ortaya koymak elbette riskli bir işti...

Turnuvanın ortaya koyduğu en büyük yenilik maçların beş set üzerinden oynanması ancak setlerin 6 değil 4 oyunda tamamlanmasıydı. Eğer set 3-3’e gelirse tie-break uygulanan organizasyonda "let" kuralının olmaması da tenis için büyük bir yenilik olarak görülmüş, oyuncular ilk maçlarında bunu biraz garipseyip alışmakta zorlansalar da sonrasında olumlu görüşler iletmişlerdi. Bu da tenis tarihine mühim bir not olarak düşecekti.
2017 senesindeki ilk edisyonunu Güney Koreli Hyeon Chung’un kazandığına kadar sıra dışı bir yetenek olduğunu ilk olarak burada göstermiş ve sonrasında 2018 Avustralya Açık’ta yarı final oynayarak Next Gen Series’deki performansının geçici olmadığını bizlere ispatlamıştı.

Yaş sınırlamasından ötürü unvanını korumak için Next Gen Series’e gelemeyen Hyeon Chung, turnuvanın kalbinde özel bir yeri olduğunu söylüyor. Daha sonraki yılda ise, ATP turlarında dikkatleri sonuna kadar üzerine çeken Yunan Stefanos Tsitsipas ve Avustralyalı Alex de Minaur vardı ki, ikisi de sezon boyunca son derece iyi turnuvalar oynadılar ve gelecek yıllarda zirveye çıkabilecek potansiyelleri olduğunu gösterdiler. Bunun yanında Frances Tiafoe, Taylor Fritz, Andrey Rublev, Jaume Munar, Hubert Hurkacz ve wildcard ile buraya gelen İtalyan Liam Caruana organizasyona heyecan katmış diğer gelecek vaad eden isimlerdi.

Bu organizasyona şans vermenizi tavsiye ederim. Yeni nesil Federer, Nadal ve Djokovic’leri herkesten önce görmek, tanımak ve kariyerlerini inşa edişlerine şahitlik etmek keyifli olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.