18 Ağustos 2018 Cumartesi

Tenis Dünyasının Lady Gaga'sı


Tüm dünya Bethanie Mattek-Sands’in tenis kortlarında yaptıklarını konuşuyor. Arizona’dan çıkan bu çılgın, sıradışı kadın her maçında harikalar yaratıyor. Yaratmaya çalışıyor. Muhteşem çiftler kategorisindeki şampiyonluk manşetleri süsleyedursun, herkes filenin önünde çekilmeye başlayan filmin sonunu merak ediyor. Amerika’de başlayan öykünün kökeni ise pek bilinmedik bir öykünün sayfalarını aralıyor.
Hikâyeyi biraz geriye sarmalı…

Bethanie Mattek-Sands hep farklıydı. Lisede tenis oynarken, matematik derslerinden akıl almaz notlarla dönerken, kompozisyona başlarken, kortlarda yükselirken, çiftlerde zirveyi görürken, farklı mecralar için moda ikonluğu yaparken, başka türlü bir sporculuk yaparken, oynamaya devam ederken…
Spor tarihi milyonlarca iyi, binlerce çok iyi, onlarca mükemmel ve bir tane “Federer” için fazlasıyla zikredilmeyecek kadar yazısı mevcutken, kadınlarda bu oran negatif ayrımcılık yönünden kırılmaya geçti. Serena Williams isminin akla çoğu zaman bunun gelmesi, normal. Fakat Bethanie farklı yönleriyle çok daha fazlası.

Onu Mattek-Sands yapan giyim tarzı ve modaya karşı bakış açısı. Oynadığı oyuna perspektifini değiştirerek aramıza katılıyor.  Tenis dünyasının “Lady Gaga'sı” olarak adlandırılmasına yol açtı. Maçlara çıktığı kıyaftleerden sadece bir kaçı...
Leopar desenli kıyafetler dahil 2004 ve 2007 ABD Açık'ta, bu tarzndan dolayı ceza dahi aldı. Bir diğeri, kovboy şapkasıyla 2005 ABD Açık’a çıkması bir yana, "futbol temalı" kombiniyle Wimbledon Şampiyonasına, futbol içerikli çorabı, avize küpe, bir strappy yelek üst, şortuyla epey dikkatleri topladı.
2006 JPMorgan Chase Open’da, pembe diz-yüksek çorapla mesaj vermek istiyordu kendince. Londra'daki 2011 öncesi Wimbledon partisi sırasında Mattek-Sands, tasarımcı Alex Noble tarafından bir floresan yeşil elbise giymişti.




Hadi gerçekleri konuşalım! Tenis kariyeri süresince teklerden çok, fazlaca çiftlerde başarılı oldu. 2012 yılında karışık çiftlerde partneri Horia Tecău ile ilk Grand Slam şampiyonluğunu kazandı. Üstelik başka bir kıtada. Avustralya’da… 2015 yılında Lucie Šafářová ile katıldığı Fransa ve Avustralya Açık kadınlar şampiyonluğa ulaşırken, yine aynı yıl Fransa Açık'ta mücadele partneri Mike Bryan ile katıldığı karışık çiftlerde şampiyonluğu elde etti.

Gel gelelim tek kadınlar sıralamasına… Tarihler Temmuz 2011’i gösterdiğinde 30. sırada yer alarak kariyerinin en yüksek tekler derecesine ulaştı. Çiftlerde ise Ağustos 2015 tarihinde 3. sırada yer alarak en yüksek derecesine ulaştı. Şampiyonluklar öyle Federer’in, Williams’ın bize gösterdiği gibi kolay olmadığının kanıtı. Belki bu dereceden ötürü hep yazılar Federer üzerinden. Sands çiftlerde 19 kez WTA şampiyonluğu elde ederken, teklerde 4 kez WTA turnuvası finaline çıkmasına karşın herhangi bir turnuva kazanamadı.

Ve fakat bugünü, aslında hiç gereği yokken, kendisinin bundan hiç hoşlanmayacağını bile bile  tenisten çok stiliyle anılmasına sebepte ta kendisi…

15 Ağustos 2018 Çarşamba

Ver Lefter'e, Yaz Deftere


22 aralık… Aslında sıradan bir gün, tarihten bir yaprak. Ancak bu satırların yazarının gönlünü çelen kimilerinin doğduğu, bazılarının öldüğü bir gün.
Kimileri için bir mana taşımasa da bazıları için adeta bir fetiştir günün öyküsünü okumak. Kim bilir bir tanıdıklarının ölüm ya da doğum günlerinden yola çıkarak başkalarıyla özdeşim kurma çabasıdır. Bazen bir tutkudur, kimi zaman da sadece bir meraktır.

En saygı duyduğu Lefter Küçükandonyadis doğmuş, en yaratıcı yazar eserine imza atmış George Eliot ölmüş. Çok sevdiği Alman futbolcu ve antrenör Bernd Schuster, dünyayla tanışmış; çocukluğunun kahramanlarından İrlandalı yazar Samuel Beckett de son nefesini vermiş. Müsaadenizle biraz notları aralamalı, belki de bugün biraz çalakalem takılmalı…

Bunların içinden öyle bir isim var ki, hemen üç noktayı koyma gereksinimi duyuyorsunuz. Aslında konu bugün doğan ya da ölen değil. Kesinlikle değil! Hazır lig başlamışken, transferler, olaylar, Dünya Kupasından bize kalan, bu sene Süper Ligin adının usta isimlerden ordinaryüs takılıyorken, içeriğine bakmamak olmaz.
Şüphesiz barok futbolun ilahlarından biriydi 22 Aralık 1925’te Büyükada’da doğan Lefter Küçükandonyadis. Yeteneği bir tarafa, çok şanslıydı. Taksim Spor Kulübünde yetişirken dikkat çekti.  Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun kapıları kendisi için sonuna kadar aralanmıştı.




Taksim Kulübü yöneticileri kendisine lisans çıkartabilmek için 1941'de mahkeme kararıyla yaşını büyüttüler. Bu sayede çim sahaların profesyonelliğiyle tanıştı. Araya dönemin koşulları devreye girince dört yıl sürecek askerlik yer alacaktı.
1947'de İstanbul'a döndü ve Fenerbahçe kulübüne girdi. Buradaki futboluyla Avrupa basınında yer aldı. Lefter, 3 Ekim 1951'de 17.500 liralık transfer ücretiyle İtalya'nın Fiorentina takımına transfer oldu. Ve Fransa'nın güney sahillerine uzanan 1 yıllık serüvene yelken açacaktı, OGC Nice takımıyla. Ancak Rum asıllı Türk futbolcunun kalbi İstanbul’da kalmıştı.

1953-1954 sezonundan itibaren yeniden Fenerbahçe'de top koşturmaya başladı. Geldiği gibi de İstanbul Ligi'nde gol kralı olan Lefter, 1964'e kadar toplamda 17 yıl giydiği Fenerbahçe forması altında 400'ün üzerinde gol kaydederek erişilmesi güç bir rekora imza attı. Onun gol krallığı misal yerindeyse “kamyon arkası” sözü gibi sloganlarıyla efsaneleşti. Golcülüğünden ve oyunu okuyabilme yeteneğinden ötürü “Ver Lefter'e, yaz deftere!” sloganı onun için yaygın olarak kullanıldı. Ve zat-ı muhteremin oyundaki ustalığından, çalımlarından ve gollerinden ötürü Ordinaryüs sıfatı yakıştırıldı.

Milli takım ve teknik adamlık kariyerleri, oyunculuğu kadar ses getirmese de Türk futboluna damga vurdu. 6 yıl önce son nefesini veren Lefter Küçükandonyadis, Türk futbolunu domine ettiği  repertuvarının belki de en iyi konçertosunu yazmıştı. Metin havada asılı kalıp kalenin fotoğrafını çekiyor, Lefter uzaktan kaleyi buluyor. Af buyurun, gol atmak bir zamanlar bu topraklarda sanata dönüşüyor! Fakat gün artık sadece öyle çınlamıyor.

9 Ağustos 2018 Perşembe

Fazla Masalsı Angel


Tiffany Hayes, Brittney Sykes, Elizabeth Williams, Chelsea Gray, Candace Parker ve Angel McCoughtry. Liste, bilgisayar oyunlarının ilerleyen sezonlarda, rastgele isimlerle yarattığı oyunculardan seçilmiş gibi. Kaç tanesinin adını ilk kez duymuyorsunuz? İki? Belki üç. Kaç tanesinin binlerce kilometre uzaklıktaki bir basketbolseverin hayatına küçücük bir etkisi olmuş olabilir? Belki bir.

Angel McCoughtry’ten bahsediyor çoğunluğunu Avrupa’da olmak üzere, basketbol parkelerinde ömrünü geçirmiş, şimdilerin WNBA oyuncusu… EuroLeague Kadın basketbol camiasının önde gelen isimlerinden olduğunu sanmıyorum McCoughtry’in; ama şehirde onu tanıyan hiç kimsenin saygıda kusur etmediği kesin. Onun işi gözlemci adı altında, av peşinde koşanlarla kapışmayı hiç içermiyor. Derdi, o kargaşanın gölgesinde kalan sıradanlıkta!

Amerikalı yazarların İtalya basketbolu veya Rusya Basketbolunun geçmişinde yaptıkları yolculuklar, genellikle Bill Bradley, Mike D’Antoni ya da Kobe Bryant’ın çocukluğuna uğrar. Ancak sadece Avrupa basketbolu değil, Avrupa toplumu üzerinde izler bırakan bir Amerikalı araştırmaları sırasında gözlerinden kaçar. Kadın basketboluna ne denli önem verdikleri… ve bu noktada pişen bir WNBA oyuncusunun nasıl bu ateşte piştiğini de…


Yine de başlangıç da Amerika topraklarını solumuş birinin ilk geçtiği parkeler NBA olacaktı.

McCoughtry, Büyük Doğu Konferasında okul tarihinin bir sezonda en çok top çalma, sayı atma ve ribaund istatistiklerini tutturarak kendi üniversitesinin tarihine geçmiştir. Ayrıca bir maçta attığı sayılarla konferansta atılan en büyük sayı rekorunu eline geçirdi. 2006-07 sezonu Sophomore sezonunda Yılın En İyi Doğu Konferansı Oyuncusu seçilme başarısı gösterdi.

2009 WNBA Draftında Atlanta Dreams takımı tarafından 1. sıradan seçilmiş ve bir sene takımda forma giydikten sonra kariyerini şu anda Euroleague Women ve Türkiye liginde mücadele eden Fenerbahçe'de, MKB Euroleasing Sopron’da, Mersin BŞB’de, Dynamo Kursk’de ve yeniden Atlanta’ya dönüş yaparak rekorlarını sürdürmekte. 1.85 boyunda bulunan McCoughtry genellikle Kısa forvet olarak oynasa da ihtiyaç duyulduğunda uzun forvet olarak da takıma katkısı yadsınamaz.

Alamet-i farikası çığır açan teknikleri değil. Onun ayıran biraz, nefes almaya fırsat bulunmayan iki saatlik antrenmanları; daha çok o idmanlardan sonra yaptığı kişisel çalışmaları ve asla pes etmeyen bir yapısı.. Hep daha iyiye daha da iyiyi arayışından…
Şu anki durum, Angel için olması gereken kadar sıradan değil. Atlanta’dan bir kontrat kapmış durumda. Bazıları için çok sıradan olsa da onun için rüya. İşin garibi WNBA yetkililerini yetenekleri ve fiziğinden çok kişiliği etkilemiş durumda. Bu yolda, en karanlık zamanlarında ışık tutan Avrupa Basketboluna minnettar, oyunundaki değil karakterindeki izleri için. Onun için fazla masalsı fakat gerçek.

2 Ağustos 2018 Perşembe

Yeni Reçete Meksika Kadın Buz Hokeyi Takımı

Reçeteleri çok severiz. Doktorların el yazıları olarak başladıkları yolculuklarını eczanelere taşıyan kişi olarak genelde heyecanlı oluruz. Biraz da meraklı. Orada okuyamadığımız bir şeyler yazılıdır ve bu her zaman orada okuyabileceğimiz bir şeyler olmasından heyecanlıdır.
Meksika, çoğunlukla futbolun ağırlıklı olduğu bir ülke olsa da standartların dışına çıkmayı severler. Kadınların da hakimiyet sağlayabilecekleri bir buz hokeyi takımı neden kurulmasın ki!

Meksika’da işlerin iyi gitmesi sık görülen bir şey değildir. Sakatlıklar, elde tutulamayan genç yıldızlar, kötü yönetimler derken ortaya çıkan spor haberleri hakkında yazılmış birçok yazı bulabilirsiniz.
Lakin kara talihi değiştirecek vizyon sahipleri de kahraman olarak ortaya çıkacaktı.
2012 yılında kurulan Meksika Kadın Buz Hokey takımı yeni demeden büyük ses getiriyorlar.
Ülkelerine dünya şampiyonu olarak döndüğü günlerde takım reçetesini çıkarmıştı çoktan. Ne lazım? Ne yapmalılar?

Ekibin neredeyse 20 yaş altı bir kadroya sahip denilebilir, beş veya altı üst düzey oyuncu eklenerek daha güçlü bir takım haline dönüştü. Düşünün ki, sadece kurulalı 5-6 yıl olmasına rağmen  2017’de İspanya'da düzenlenen U18'lerde beş Meksikalı kız görmeniz mümkündü. Bundan mütevellit önümüzdeki yıllarda daha yüksek bir seviyede rekabet edebileceğine dair göz dağı veriyorlar. Kaçınılmaz olansa çok fazla potansiyele sahipler.




Her sene takımda önceki sezonlara göre büyük farklılıklar var. Daha az hata yapan, daha fazla ikili oynuyorlar ve artık birbirlerini daha iyi tamamlayan genç bir kadroları var. Ama en önemli fark buz hokeyinin bazen aslında ne kadar basit bir oyun olduğunu hatırlatırcasına alınan sayılar. 2017 sezonunda şampiyon olurken fazlasıyla ironik olarak tek bir takım yenildiler. Tahmini çok zor değil, Türkiye.
Meksika çoğu unsurla mücadele ederken, ülkenin gurur kaynağı futbol… Ülkenin futbol takımları, nispeten nahoş bir döneme dayanarak, buz hokeyi antrenörü De la Garma’ya göre de; Turnuva kazanan bir kadın takımının her seviyede insanlara ilham verdiğini açıkça stratejisiyle ortaya koymaktan çekinmiyor.

Esasında belli bir çevreyle sınırlı değil ilham güçleri. Dünyanın dört bir yanından birçok hayranı kazandı. Kızlar çok fazla tutkuyla, çok fazla kalple oynuyorlar ve insanlar buna cevap veriyor. Takımın en sağlam ve deneyimli ismi kuşkusuz  Monica Renteria ve onu izleyen Claudia Tellez. Bu isimler sayesinde daha umutla ülkesinde yayılacak bir spor arenasına dönüşüyor.

Yine de eldeki dereceye aldanmıyor Meksikalı Kadın Buz Hokeyi takımı. Ancak şu an buz hokeyi takımı hakkında söylenebilecek tek şey size doğru reçetenin doğru zamanda, doğru oyuncularla oynanmasından geliyor. Meksikalılar yeni bir sevgili bulmanın heyecanını yaşarken, futbolu yani eski sevgilisini haftada birkaç kez başkasının kollarında görecek, hayat devam edecek.