31 Ekim 2019 Perşembe

Yeni Başlangıçlara; Cori Gauff

Federer’in şimdiki hali ile pek ala gözlerimizin önüne perde çekerek tüm çıplaklığıyla tenis oynatabiliriz. Yani son on yılını en net haliyle anımsamak için ekstra bir çabaya gerek yokken, peki ya çocukluğu? Çocukken oynadığı tenis bu kadar konuşuluyor muydu? Ya da başarıları peşi sıra dizebiliyor muydu? İmkansız değil. Hele ki günümüz teknoloji koşulları sıralandığında… Bu soruların hemen hemen hepsine “evet” diyebiliriz. O gerçekten de çocukluktan günümüze “peRFect” bir oyuncu!

Şimdilerde en çok şikayet ettiğimiz konu ise; pek fazla başarılı geç isim çıkıyor ancak sürdürülebilirlik yok. Mesela Osaka fazlasıyla heyecanlandık, tadı damağımızda kaldı. Ya sonra? Bu minvalde sayısız isim çıkmaya başladı lakin girizgaha geri dönüyoruz. Sonrası gelmek bilmiyor. Sizleri söyle önden alarak yeni bir isim var huzurlarınızda!
Ona son dönemlerde Dünyanın konuştuğu 15 yaşındaki kız; Cori Gauff diyorlar. Herhangi bir oyununa tanık olduysanız. Bu paragrafa kesinlikle ikna olursunuz. 2017 yılında 13 yaşında, Amerika Açık Gençler (Junior) kategorisinde en genç finalist oldu. 2018 yılında Fransa Açık ve Orange Bowl turnuvalarını kazanarak adından söz ettirdi.

Ve sadece 2 yıl sonra Wimbledon'da ana tabloya kalmayı başaran en genç tenisçi oldu. Dünyanın en prestijli turnuvasındaki ilk maçında da daha önce 5 kez şampiyonluğu bulunan Venus Williams'ı, ardından da eski yarı finalist Magdalena Rybarikova'yu eledi. Anna Kournikova'nın ardından bir Grand Slam turnuvasında 3. tura kalan en genç oyuncu oldu. 15 yaşındaki Cori Gauff için efsane olacak bir kariyere daha güzel bir başlangıç olamazdı. Acaba yine hevesler kursak da mı kalacaktı!



Son rivayetler de ileri de “büyük sporcu” olacak kimlikteki kişilerin kanında var olduğuna dair. Cori'nin de babası eski bir basketbolcu, annesi de atletizmde başarıları olan bir heptatlon sporcusu. Bu da rivayetleri haklı çıkartıyor. Cori Gauff, 10 yaşına geldiğinde, Fransa'da geçmişi İstanbul Rumlarına dayanan tenis koçu Patrick Mouratoglu'nun sahibi olduğu Mouratoglou Tenis Akademisi'ne giderek ders almaya başlıyor. Bu arada unutmadan,  2012'den bu yana Serena Williams'ın da koçluğunu yapmakta.

Cori Gauff ne yapsa yaranamıyor. Grand Slam şampiyonluklarına göz dağı vermesi, tarihin en iyilerinin arasında kendine yer bulmaya çalışan ama tüm başardıkları sessiz, biraz zoraki bir takdirden fazlasını görmüyor. Kazanıyor; kazanmasının ötesinde, ufak çekinceler var. Bunun gölgesinde, farklı duygularla, heyecanla bir çekişme, belki de yenileceği ihtimaliyle televizyonun karşısındayız. Maç başlıyor, ancak Gauff’un spor izlemenin birincil dürtüsüne, heyecana izin veriyor.

Gauff için beklentiler küçük yaşta başlayınca, birçok önemli anlaşma da birlikte geliyor. Roger Federer'in menajerlik şirketi Team8 13 yaşında onunla anlaşıyor, New Balance ile sözleşme imzalıyor ve makarna devi Barilla ile reklam anlaşmasına imza atıyor. Bu anlaşmalarla birlikte bu rakam kadın tenisçiler arasında en yüksek 10 bedelden birine tekabül ediyor.
Cori'ye elindeki tenis raketiyle dünyayı değiştirebilir mi? Cori Gauff dünyayı değiştirecek mi, bunu göreceğiz ancak şimdiden tenis dünyasını değiştirmeye başladığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

23 Ekim 2019 Çarşamba

Parmak Isırtan Azim; Andrei Kirilenko


Yaşamınız boyunca öğrenme becerisi kelimesini çok iyi benimsediyseniz, ne iş yaparsanız yapın işler akışında, “kolay” olacaktır. Öğrenme becerisi ve değişim daha da hızını arttırdıkça “über” hızlı olmakla beraber yeni ortamlara uyum sağlama becerisi hayatın her alanında “ben buradayım” demek ve başarılı olmak için en önemli etmen! Kuşkusuz!
Yetenekli sporcuların bir üst basamak için sıklıkla başarısız olduğu, o geçişin sancılı olduğu bir ülkedeyseniz keza, doğru mantığa sahip olmak, bir arada çok fazla unsuru doğru yapmak gerekiyor.

Henüz çocukluğundan yeni çıkmış birinden her zaman görebileceğiniz bir olgunluk değil bu. Hakikaten Rusya’da basketbol oynayan, iyi öğrenen, parmak ısırtan azim örneği su götürmez bir gerçek ki; Andrei Kirilenko’dan başka bir isim gözümün önüne gelmiyor.
Aslını düşününce ya da daha doğru bir ifade kullanmak gerekirse, Rusya denilince aklıma kış sporları ve dahası jimnastik sporları geliyor. Biraz da ha ileri gidersem Olimpiyatlar geliyor. Kesin!

Rus basketbolunun dünyaya armağan ettiği en büyük yeteneklerden biri olan Andrei Kirilenko, on yıl boyunca formasını giydiği Utah Jazz formasıyla özdeşleşmiş bir isim. Üstelik Avrupa’dan kolay kolay oyuncu beğenmeyen, “buralarının hakimi biziz” havasında, tepeden bakan organizasyon için düşünülünce epey büyük bir başarı. Fakat o sadece oyuncu kalitesi ve yeteneği ile de gelmedi. Muazzam öğrenme isteği, daha iyi nasıl olurum arayışı ve zor olan her şeyi kolay gösterme özelliği ile diğer Ruslardan kolayca arınıyor.




Uzun kollarının avantajını harikulade kullanan, savunmadaki enerjisi ile fark yaratan ve en önemlisi de hücumu ikinci plana itmeyen oyun anlayışıyla, NBA’de hatırı sayılır bir yer edinmiştir. Kirilenko o kadar ileri gittik ki, siftahını, 2004 yılında da All-Star olma başarısını göstererek parkeleri aşındıracaktır.
1999 draftında, Utah Jazz tarafından 24. sırada seçilen Kirilenko gelişimini tamamlamak adına birkaç yıl daha Avrupa’da kaldı ve 2001 yılında NBA’e transfer oldu. Diğer Avrupalılara oranla uyum sürecini çabuk atlatan AK-47 lakaplı oyuncu, daha ilk yıllarında Utah’ın öne çıkan isimleri arasına girdi. Kaldı ki henüz ligdeki üçüncü senesi olmasına rağmen All-Star unvanını alan Kirilenko, ödün vermediği performansıyla her daim parmak ısırttı.

Buraya kadar hemfikirsek, şöyle devam edelim. 2011 sezonunda verdiği radikal kararla CSKA’ya dönen ve sezonun tamamını burada geçiren Kirilenko, bir sonraki yıl NBA’e dönerek sırasıyla, Minnesota, Brooklyn ve Philedelphia formaları giymiş ancak eski performansını gösterememiştir. Fakat bu durum bile onun bir NBA efsanesi olarak anılmasına engel teşkil etmemektedir. Nitekim Kirilenko ligde bulunduğu her an çalışma azmiyle öne çıkmış ve örnek bir profesyonel portresi çizmiştir. Tipik bir Rus’tan çok daha fazlası.

Bütün mesele yetenekte değil, “ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim” düşüncesine tam anlamıyla geliyoruz. Kirilenko’nun yaptığı tamamıyla, zor bir iş, uzun zamanını aldı, ama beynimizin de fiziksel özelliklerimizle birlikte evrildiği süreçte, bir sonraki adımda ne derece etkili olduğunu ve parmak ısırtan azmi olduğunu kabul etmek zorundayız.

18 Ekim 2019 Cuma

Rekora Koşarken

İklimler değişiyor. Üstelik dört mevsim yaşadığımız şu evrende mevsimlerin dahi düzeni değişiyor. Genele baktığımızda 21. Yüzyılda alışık olduğumuz düzen, koşullar değişim gösterdi. Herkesin birbirinin taklidi olduğu ama kimsenin mutlu olmadığı bir dünyaya evrildik.
Değişim gösteren fakat pozitif yönde sportif faaliyetler yok mu? Asli konumuza dönersek kesinlikle var. Gerçi spor da alışık olduğumuz düzenin kısmi de olsa alanından çıktı lakin geleneklerinden vazgeçmeden.

Geçtiğimiz yıl (16 Eylül 2018’de), Berlin’de çok özel bir şey oldu. Maraton mesafesinde bir dünya rekoru kırıldı. Çeşitli kategorilerde çok farklı rekorlar kırılıyor, maratonda da defalarca rekor kırıldı, peki ama neden bu seferki özel?
Bu rekoru özel kılan bir önceki rekorla arasına koyduğu fark: tam 78 saniye iyileşme. Maraton mesafesindeki koşu yarışlarıyla hiç ilgilenmediyseniz bu fark belki size az gelebilir, ama bu yarışları yakından izliyorsanız ya da bir kez olsun bu mesafeyi koşmayı denediyseniz bunun ne denli inanılmaz bir olay olduğunu bilirsiniz. Bu inanılmazı başaran isim Eliud Kipchoge oldu.

Bu rekor şöyle dursun; Eliud Kipchoge 2018 rekorunu sindirmemize izin vermeden 2019’a bambaşka bir rekorla parafını atacaktı. Ineos 1:59 Challenge'ta 42 bin 195 metreyi 1:59.40'lık derece ile koşarak bir maratonu iki saatin altında bitiren ilk insan oldu. Evet insan, atlet değil. Ne eksik ne fazla, tamamıyla koşmaya hazır bir vücut. Kipchoge, 1984 Kenya doğumlu. Dünya arenasına ilk çıkışı 2002’de Kros Dünya Şampiyonası ile olacaktı ama öncesi var.



Kenya’nın Nandi ilçesindeki küçücük bir köy olan Kapsisiywa’da büyüdü. Annesi öğretmen olarak çalıştı, babasını ise henüz dört yaşındayken kaybetti. Dört çocuklu ailenin en küçük üyesi olan Kipchoge, okulu bitirdikten sonra komşularından süt toplayıp, o sütleri pazarda satarak ailesine destek oluyordu. Tıpkı okul günlerinde olduğu gibi, pazara gittiği zamanlarda da eve dönüşte koşuyordu. Amatörce bakış tam olarak koşu hayatına böyle girecekti.

Kipchoge’nin yukarıdaki paragrafta yaptıklarından haberi olmayan çok sayıda insan onu ilk kez Monza’da Nike’ın denemesi sırasında izledi. İzlerken de o inanılmaz hızlarda yorgunluğun tavan yaptığı o son kilometrelerde yüzündeki gülümsemeye tanık oldular. Kipchoge fiziksel olarak çok özel bir uzun mesafe koşucusu, ama geldiği yerde onun gibi fiziksel özelliklere sahip çok atlet var. Onu özel kılan en önemli özelliği zihinsel yapısından başka hiç bir şey olamaz!
2012’ye kadar olimpiyatlarda ve dünya salon atletizm şampiyonalarında beş bin metre, takım yarışları, üç bin metre kategorilerinde madalyalar kazanan Eliud, 28 yaşında yol koşusuna başlamaya karar verdi.
2013 Hamburg Maratonu’nu 2:05.30’la kazanması onu dünyanın en hızlı maraton koşucularından biri yapmıştı aslında.

2016’da Londra’nın gri havasına, dar sokaklarına ve kırmızı otobüsleri arasında dört kez zaman rekoru kırarak, “Modern çağın en büyük maratoneri” olarak tanımlanmış ve ilk hedefine ulaşmıştı. Daha sonra katıldığı Rio Olimpiyatları’nda da altın madalyaya ulaşıp, tabii onun asıl isteği madalyalar değildi, maratonu iki saatin altında bitirmekti.
2017 Monza’da bu hedefini yalnızca 25 saniyeyle kaçırmıştı. 2018 Berlin Maratonu’nda ise bir dakika 39 saniyelik bir hayal kırıklığı vardı. Ama 12 Ekim 2019’da, Viyana’da bu hedefine ulaştı. Eliud Kipchoge hedefine ulaştı ulaşmasına da, o henüz yeni başlıyor. Üstelik sadece 34 yaşında! 

11 Ekim 2019 Cuma

Sırpların NBA Çıkartması

2017 sonbaharı. İstanbul Ataşehir’de Fenerbahçe’nin basketbol kampüsünden her sezon başı olduğu gibi yeni bir yıldız isim arayışı söz konusuydu. Hatta öyle ki Fenerbahçe Doğuş, Sırp yıldız Bogdan Bogdanovic'ın alternatifini arayacak ve yine ironik olarak soluğu Sırbistan’da bulacaktı. Marko Guduric ünü çoktan yakalamıştı ve o günlerde Kızılyıldız’da ilk Euroleague istatistik deneyimlerini yaşarken, aynı zamanda üretkenliğinin doruklarına çıkmıştı. 
Aslında Guduric’in hikayesi klasiğin dışında milli takım kariyerindeki yükselişi ve başarı grafiği sonucunda elde edecekti.

Sırbistan Milli Takımı’nda da forma giyen Guduric, U20 Avrupa Şampiyonası’nda dikkatleri çekmişti. 2015 yılında İtalya’da düzenlenen şampiyonada Sırbistan takımı finalde İspanya’yı mağlup edip şampiyonluğa ulaşırken Marko Guduric de turnuvanın MVP’si (en değerli oyuncu) seçilmişti. Turnuva boyuncu ortalama 24,5 dakika süre alan yetenekli oyuncu; 13,4 sayı, 4,1 ribaunt ve 2,4 asist istatistikleri tutturmuştu.
Bu dönemlerde İki sezon oynadığı Kızılyıldız’da 2 Adriyatik Ligi, 2 Sırbistan Ligi ve 1 Radivoj Korać Kupası şampiyonluğuna ulaştı. 

Guduric, Sırbistan’ın 95 jenerasyonunda yetiştirdiği en önemli skorer olarak tanınsa da, takım oyunuyla da yeşil ışık yaktığını gösteriyor.
Başarılı oyuncu, genç yaşına rağmen parkedeki olgunluğu ve özgüveniyle dikkat çekmeyi başardı. Kendi şutunu  yaratabilme, ikili oyunu okuyabilme ve çembere gidebilme gibi farklı özellikleriyle birçok değişik şekilde skor üretebilen ve oldukça etkili bir skorer olan Guduric, oyununa solak olmasının ve fiziksel artılarının da avantajını yansıttığını rahatlıkla söyleyebiliriz.


Sırp oyuncularının büyük çoğunluğu çok zor şartlarda gettolarda büyüyorlar. Arada o şartların ne kadar ağır olduğunu, yaşadıkları çıkmazları röportajlarından vs okuyoruz. Film ve belgesellerle o hayattan bazen abartılı, bazen güdümlü olsa da belli kesitler görebiliyoruz. Ayakta kalmak için sert olmanın şart olduğu, en tehlikeli yırtıcı olan insanlarla dolu, modern büyük şehir serüvenleri.
Evet, belki bunu sporcu olmak isteyen hemen hemen büyük isimler de yaşıyor olabilir. İşte bu minvalde Guduric’de basketbol tedrisatından geçmiş bir isim olarak ki Fenerbahçe’de kalmayacağını gösterdi.

Basketbolcular için konuşmak gerekirse NBA’e adım attıkları andan itibaren başta aileleri ve takımları onları bütün o hayattan tamamen uzaklaştırmak için önemli bir çaba içine giriyor. Başarısını devamlı kılması, zor kazandığı parayı çarçur etmemesi, büyük disiplin isteyen sporcu hayatına konsantre olması için genelde yıkıcı etkiye sahip eski hayatlarını terk etmelerini istiyorlar. Bundandır ki son 5-6 sezondur NBA arayışlarını daha çok Avrupa kıtasına çevirmiş durumda. Bu konuda nasibini alanlardan biri de Marko Guduric olacaktı.

Memphis Grizzlies’a transfer olan Sırp oyuncu, işler istediği gibi giderse, Grizzlies taraftarlarının çabuk kaynaşacağı bir isim olacak. 1,98’lık Sırp, uluslararası basketbolun ölümüne taraftarı olmayan herkes için bilinmeyen bir isim ancak uzunca bir süredir kendisi Grizzlies‘in radarındaydı. 
Marko Guduric… NBA’in en farklı karakteri olmayacak belki. Kimbilir belki en farklı değil tersine en az değişmiş olanı demek gerekiyor.

3 Ekim 2019 Perşembe

Kıvılcım; Greta Thunberg


Taptaze bir bilgi ile kilidi çevirmek, yeni bir anlam öğrenmenin şevkiyle girizgah yapmayı hak gördüm. “Jamais vu” “Deja vu” kelimesinin tam zıttı. Dolandırmadan, sürekli aynı insanlarla karşılaşır aynı yerlere gidersiniz ama her seferinde ilk kez olmuş gibi hissedersiniz. İşin aslı jamais vu’yu hiç yaşamamış olabilirim ya da farkında olmamış da olabilirim. İyi bildiğim ise; deja vu’yu çok yakında zamanda arka arkaya yaşadığım.

Yakın zamanda Floransa’da olma şansı elde ettim ki, uzun senelerdir top listemde olan şehirlerden başı çekiyordu. Tıpkı fotoğraflarda gördüğüm veya seyahat bloglarında okuduğum gibi… Hep orada gibiydim ama değildim de! İşte artık sokaklarında gezmeye başlamıştım. Fakat bir farkla, fazlasıyla kalabalık sanki bir gösteriye ya da eyleme, bir tepkiye hazırlanır gibiydiler. Adeta tüm şehir tüm gençler anlaşmışlar gibi sokaklara hücum etmişlerdi. Gerçeği çok vakit harcamadan gün yüzüne çıkacaktı.

Devletin de gençlere destek vererek okullara resmi tatil bildirgesini yayınladıktan sonra İsveçli bir öğrenciye destek amacıyla seslerini yükseltiyorlardı. Peki kimdi bu?
Kısa zamanda dünya çapında iklim hareketinin sembolü haline gelen Greta Thunberg’i tanıyor musunuz? Düşünün ki uğruna okulların tatil olmasına kadar ileri giden, öğrencileri sokaklara dökmeye başaran bir isim. Genç aktivist 8 yaşında iklim değişikliği ve küresel ısınma terimleriyle karşılaşmış ve küresel iklim sorunlarının insan eylemleri sonucunda gerçekleştiğini öğrenmiş. Ve iklim değişikliğini önlemede ne derece yetersiz kalındığını… Küçük Greta yaşadığı hayal kırıklığı sonucu 11 yaşında depresyona girmiş.




Bu dönem yemek yememeye ve konuşmamaya başlamış. Yalnızca çok gerekli olduğunda konuşan Greta’ya otizmin bir türü olan asperger sendromu ve seçici konuşmamazlık teşhisi konmuş.
Küresel ısınmayı, iklim değişikliğini, emisyonları hayati meseleler olarak görüyor ve soruyor: Eğer küresel ısınmayla mücadele etmemiz gerekiyorsa ve bu acilse, neden etmiyoruz? Tekrar tekrar Helsinki’de, Davos’ta, Brüksel’de ve daha fazla yerlerde yüzümüze çarptı.
Cuma günleri okulu boykot ederek İsveç Parlamentosu önünde yaptığı eylemlerde başlangıçta tek başınaydı Greta. Ancak gün geçtikçe İsveçli akranları okulu kırıp iklim için bir araya gelmeye ve Greta’ya destek olmaya başladı. Zamanla hareket İsveç sınırlarını aştı ve dünyanın 270 şehrinde 70 bin kadar öğrenci Cuma günü "gelecek için Cuma" eylemlerine katıldı.

Genç aktivist istekleri konusunda oldukça açık ve net. O kadar ileri gidecekti ki, Atlas Okyanusunu yelkenlisiyle geçip New York’ta Birleşmiş Milletler’de yapılacak iklim zirvesine katıldı. Tam da bu konuşma esnasında Floransa’da akın akın destekler sürüyordu. Sanki daha önce bu anı yaşamış gibiydim. 20-27 Eylül tarihleri arasında dünyada iklim grevi haftası ilan edilirken, bu tarihlere tekabül eden zamanda Floransa’da ne denli ciddi ve önemli bulduklarını bizzat şahit oldum.

“Birçok insan İsveç'in sadece küçük bir ülke olduğunu ve ne yaptığımızın önemli olmadığını söylüyor. Ancak, fark yaratmak için hiçbir zaman küçük olmadığımızı öğrendim. Ve eğer, birkaç çocuk sadece okula gitmeyerek dünyanın dört bir yanında manşetlere çıkabiliyorsa, gerçekten istersek birlikte neler yapabileceğimizi hayal edin.” Ona, yelkenlisine, düşüncelerine katılın ya da siz bilirsiniz. Lakin yakın gelecekte bahanelerimizin ve zamanımızın tükendiğini fark edeceksiniz!