31 Ocak 2018 Çarşamba

Sol Ayaklı Sağ Kanat

Bir futbol takımının barınağı, çimleri yeni biçilmiş stadyumundan başka bir şey olamaz. Üstelik, taraftarı ve tarihi ile önemi yüksek mertebede ise dillere destan. 2016 yılıyla beraber Anfield’ın tadilat gören yeni yüzü, Liverpool’a kavuşmuşken, yeni futbolcularla da fazlasıyla adından söz ettirmekti. Haybeye giden transfer ücretleri ve sükse yapmış isimlerden çok, inandıkları oyunculara yatırım yapmaya karar verdiler.

Bunların yanına gereksiz ve fazla oyuncu transferi yapılmaması, Jurgen Kloop ile birlikte yeni politikaları olacaktı. Şüphesiz en önemli “isimsiz” futbolcu Mohamed Salah’dı. 
Hiçbir şekilde, geleceğin Pelesi, yıldız oyuncu, Messi’ye veya Ronaldo’ya gözdağı gibi ön adlar almaksızın sade biri.
O sadece bildiği işi yapıyor. Topu tüm kabiliyeti ile arkadaşına sunmak….

Liverpool’a geliş süreci de bir o kadar fantastik esasında. Adından belli olacağı gibi pek de Avrupai biri değil kendini duyurmak için çılgınca oyun stilli de yok. Mısır’da doğmuş ve yetişmiş birinin futbolcu olup, popüler Avrupa takımlarına transferi söz konusu olamaz. Fakat oldu!

Açılışını da Basel takımıyla yaptıktan sonra; bir gün Mohamed Salah’ın telefonu çalar, ama açan olmaz daha sonrası bir telaşla cevapsız çağrıyı gören Salah, kontörü de olamayınca, tekrar araması için whatsapp’tan mesaj gönderir. Mesajı gören Jose Mourinho!nun tekrar araması sonucunda Chelsea’ye transferi gerçekleşir.


Bugünlere öyle pek kolay gelmedi Salah. Bilhassa Mourinho’nun Chelsea’sisine! Evet, çok net bildiğimiz bir şey var ki, Chelsea ile yollar hep kesişecekti. Onların ilişkisi İtalyanlara da samimi gelecekti. Arada İtalyan takımlarına da uğramayı esirgemeyen Salah, Fiorentina-Chelsea, sonra bunun tam tersi, Fiorentina-Roma buradan tekrar Chelsea ve tekrar Roma ve yine Roma yine Chelsea…

Yorucu ama talepkardı, Mısırlı oyuncu. Hiç vazgeçemeyecekti. Ve daha da iyisi olmak için en iyi işi yapmaya devam etti. Çoğunlukla asistleri ile meşhur olsa da azımsanmayacak golleri yok değil. En son olarak Roma’da adından söz ettiren çok iyi bir sezon geçiren sol ayaklı sağ kanat, hızı ve zekası ile Liverpool’a ayak uydurmuş durumda.

Jurgen’in vazgeçemediği kanat oyuncusu bol maçlı Premier Lig’de 23 maçta 18 gol atıp 6 asisti ile yardımcı rolde ekibin tam da merkezinde. Hem defansına yardıma gidebilen hem de gol şansını yaratabilecek bitiricilikte. Liverpool’un her daim orta denge de giden yapısına biraz rahatlama getirdiği kesin. Çıkmaza girdiğinde yükünü hafifletecek ender isimlerden Salah, bundan sonra daha çok ismini duyacağız. Hazırlanın! 

25 Ocak 2018 Perşembe

Bu Bir Alexis Sanchez Hikayesi

Premier Lig’de ikinci yarı başlamıştı ve yine Arsenal’i eleştirmelerin zamanı geldi. Büyük meblağlı transferler, yenilgiler ve yıllardan beri değişmeyen bir heyecan. Gerçekten değişmedi mi? İçinde barındıran kıpırtılar yok değil! Arsenal’in kenarda kalmış yıldızı Alexis Sanchez. Ve bir de onun trajik yaşamı oyununa da zuhur ediyor.

Hırsı ve zaman zaman beliren sınırları zorlayan agresifliği, vazgeçilmez kazanma arzusu, taraftarın tezahürü gibi kalıplara yerleştirebileceğimiz isim Sanchez.
Esasında o, Arsenal taraftarının sarılabileceği yeni bir dal, tutunabilecekleri adrenalin ve aslında en mühimi, yeni bir gelecek…
Ancak o son günlerde dergilerde, röportajlarda kimi zaman bir kitabın satır aralarında bu zamana dek doğuşunu orada durduğunu biliyor.

Evet, yılın o zamanına geldik. Futbolun, futbolcunun perdesinin aralandığı... Biraz üne kavuştuğunda ilmek ilmek dokunan geçmişi. Amerika kıtasının en verimli topraklarından Şili’de “şeytanın köşesi” diye adlandırılan Tocopilla’da doğan Sanchez, hem maddi açıdan hem de hayat koşulları açısından berbat bir bölge de yaşayınca para kazanmak için sokaklara atıldı. Aklınıza gelebilecek hemen hemen her çocuğun yapacağı işlerde eli ya bez tuttu ya da milleti eğlendirebilmek için taklalar attı.


O yıllarda okulla arası iyi olamayan Alexis’in bir o kadar da topla arası fazlasıyla iyiydi. Sürekli annesine; “ merak etme anne ben futbolcu olunca çok zengin olacağız ve istediğin her şeyi sana alacağım” sözleri gerçek yerini bulmuştu. Kısa ve sıska haline rağmen oynadığı oyunla kısa sürede Tocopilla’da konuşulmaya başlanmıştı bile.
16 yaşında Cobreloa takımıyla yeteneklerinin sınırlı olmadığını gösterdi.

Dünya’ya açılması Udinese takımıyla oldu. Aralarda Colo Colo ve River Plate takımlarına giderek rüşdünü ispatlasa da, Barcelona’nın radarına pek ala takılmıştı. Dünya’nın en iyi takımlarından birine imza attıktan sonra da Premier Lig’in kısmetsiz takımı Arsenal’e transferi gerçekleşir.
Premier Lig’in en zor liglerinden ve pek sesi çıkmayan Arsenal’de şu sıralar sürünceme de giden futbolu ayakta tutmaya çalışan isimlerden. Alexis Sanchez’in ayakta tuttuğu sadece Arsenal değil!

Okumuş olduğunuz yazının gerisinde, cümlelerinde Alexis ile karşılaştınız. Bu yazıyı okuduktan sonra aklınızda ona dair bir imge canlanacak. Muhtemelen “mücadele etmek” ve kendi savaşını vermek için “en iyi” olmak zorunda olduğunu hep bilerek yaşadı. Ve artık Arsenal'in yanına bir de doğup büyüdüğü yeri ayakta tutmaya çalışıyor. İşte bu bir Alexis Sanchez hikayesi oldu.

18 Ocak 2018 Perşembe

Bir Manidar Avustralya Açık

Yeni yıla girmeden, yeni ve hayallerin gerçekleşmesi için koca bir yıl için sabırsızlanırız. Halbuki sadece yaşamımızda değişen birkaç gün… Oysa, bunu düşünmeden ve ümit etmekten de pek uzak duramıyoruz. Artık herkes gökyüzüne yeni hayallerini bıraktıysa yeni yıl, yeni ay ve yılın ilk ayı Ocak bizlere Avustralya Açık’ı yüze vurmaya başlar.

Yılın ilk grand slami daha bir cezbedici geliyor. Her şeyden önce kölesi olduğumuz futbola nispeten daha hatırnazdır. Ara ara özel turnuvalarla da olsa yüzünü hatırlatır, bir telaş bırakır. Ve bir de akıllara gelen Roger Federer’in uzun aradan sonra kazandığı ilk grand slami olarak ayrı mühimi olacaktı.
Üstelik rakibi Nadal olunca insanlar saat kaç olursa olsun yarıya inmiş gözleriyle tadına vardılar.


Federer öyle bir hızlı giriş yaptı ki Djkovic, Murray ya da kadınlarda Williams, Sharapova gibi popüler isimleri unuttular. Daha gerçeği unutturdu. Bu yıl Avustralya Açık daha da büyük beklentiler eşiğindeyken bir bir isimler çekilme kararı aldı. En başta performansındaki düşüşten ötürü Murray, kadınların favorisi Serena Williams doğumundan sonra çıkacağı ilk grand slami silip süpürür gözüyle bakılırken “hazır olmadığı” için çekilenlerden. Bir de Azarenka var tabi. 


Doğal olarak kortun sesi Nadal ve Federer olacak gibi duruyor. Eylül ayında biten Amerika Açık ile bir sonraki yılın Mayıs sonunda başlayan Roland Garros arasında yani bitmek bilmeyen dokuz aylık periyotta, tenis takviminde masumane tek bir slamin bulunuyor olması var.
Yani insan bu ılık havada yaşıyor. O dokuz ayın vahası ve o masumane kaçamak geldi çattı artık. Yani tenis ölü sezonundan çıkıp, çiçek açıyor.

Fazlasıyla Federer-Nadal çekişmesi gündemdeyken, hafızaları biraz yoklama zamanı. 2017 Rod Laver onuruna düzenlenen Laver Cup’taki beraberliği her şeyin önüne geçti. Fotoğraf kareleri, takım ruhu ve tenisin ustalarla imtihanından sonraki ilk grand slam olması tat bırakıyor.
Bu rekabete rağmen samimi dostlukları büyülemişti. Peki ya 2018 Avustralya Açık’ı neler bekliyordu?

Federer içindeki sakin görüntüsünün altındaki ateş, Nadal’ın bitmeyen hırsı derseniz, harikulade 2018 açılışını yapabiliriz. Zira, bu iki isme de baktığımızda manidar bir Avustralya Açık sürükleyecek bizi peşinden. Ne var ki bu bahar havasına aldanıp da yeni isimleri de görmezden gelmemek gerek. Ustalara büyük saygı, yenilere selam olsun.

8 Ocak 2018 Pazartesi

Isaiah Thomas’ın Oyunu

“Psikolojik olarak her zaman hazır olan, bir grup savaşçıyız. Kariyerleri boyunca bir şey başaramayacağı düşünülen ve saygı görmeyen oyunculara sahibiz. Bunu motive olmak için kullanıyoruz.” Bu söylenenler hakkında pek fazla bir şey anlatmıyordu. Zira, Boston Celtics takımına geçtiğinden beri Isaiah Thomas farklı bir tarafını dile getiriyor. Esasında Thomas adeta kendi şansını yaratanlardan.

Ona karşı yapılan saygısızlık ve küçük görmelerine karşın, inananları boşa çıkarmayacağını çok iyi biliyordu. En başta da kendisini! Rakiplerine bakıp, isimlerinin altında ezilmeyen, aksine 60. sıradan draft edilmesine rağmen Sacramento Kings’te bench minderlerine bırakılmasına ya da Phoenix Suns’ta değer görmemesine kadar savaşacaktı parkede. Aslında böyle bir sıralama yapmadan evriminden bahsetmek yanlış olurdu.


Pek de ilk beşte yer alamayacak isimlerin arkasında beklerken, Boston Celtics yöneticileri onu kıskacına almıştı bile. Celtics’teki başlangıç gününde, Isaiah Thomas’a –sen takıma değil, takımı sana göre uyarlayacağız- konuşması, sahaya çıktığı her dakika da kendini takas yapan Phoenix Suns’ı depresyona sürüklediği tescillendi.


Isaiah boyu itibariyle de (1.75) aşağılanmakta alıkonulmak şöyle dursun, basketbolun sadece fiziki koşulların değil, kalben ve akıllıca oynanacağını ispatladı.
Ve bir de ne denli duyguların saklanamayacağını… Thomas'ın kendi yaşamında başarıyı yakalayabilmek adına hatırlanacak çok anı, azim hikayesi var. Tıpkı her maçın da kendine özgü öyküsünün olabileceği gibi. Ama Thomas’ın bir tane maçı var ki basketbolun parkelerde oynanan bir oyundan çok daha fazlası olduğunu hatırlattı.

Geçen sezon Celtics ve Chicago Bulls maçında oynanan oyundan çok maçın arkasındaki hikayeydi. Binlerce kişinin ortak üzüntüye şahitlik yapacaktı. Chyna Thomas, abisinin o gün maça çıkmadan önce trafik kazası sonucu hayatını kaybetmişti. Büyük hüzünle Isaiah’ın o gün maça çıkmayacağı düşünen herkes  “bugün Cyhna maçta oynamamı isteyeceğini düşünerek buradayım” ağzından dökülen her kelime duygusal anlara ve seyirciyi biraz daha içine alıyordu.

O günkü muhteşem performansı sonucu maçı kazanacaklardı. Sadece kazanılan bu değildi elbet. Daha da nasıl dik duracağını öğretiyordu.

Bu sezon itibariyle Cleveland Cavaliers takımına dahil olarak gerçekten de tek ihtiyacının istenmek ve ciddi alınmak olduğunu açıkça anlatıyor. Thomas bunu kendi ağzından çok iyi anlatıyor. “Bu oyunu en iyi oynayan en kısa oyuncu olmak istiyorum.” Ve bu ona çoktan hazır, iyi biliyoruz.

2 Ocak 2018 Salı

Kara Örümceğin Gücü Adına

Savaşların ülkesi Rusya ve bir ülkeyi futbolda toplayan bir kalecinin hikayesi… Saygı değer Lev Yashin umarım bizi duyuyorsundur. Yashin’in elinden tuttuğu takım sadece milli takım değildi, büyüyüp gelişen. Rusya’da ya da nam-ı diğer Sovyetler Birliğinden çıkan her parça başkalaştı, değişti. Ya Yashin nasıl efsanevi kaleci oldu?

Sovyetler Birliği henüz 2. Dünya Savaşı’nın izlerini silmeye  çalıştığı zamanlarda, Lev Yashin’in çocukluk dönemlerine tekabül edecekti. Yoksulluk ve savaşın bir toplumla yüzleşmesiyle burun burunayken, ayakta kalabilmeleri için çalışmak zorundaydı.
Fazlasıyla ironik olan hayatına, savaş malzemelerinin üretimini yapan fabrikada tüm benliğiyle çalışacaktı. Ancak bu durumu lehine çevirme fırsatı bulacaktı çocuk yaşta. Fabrikanın futbol takımına yetenekleriyle beraber dahil olan Yashin, yıllar sonra kendini geliştirip, Dinamo Moskova takımının profesyonel futbolcusu olmaya evrilir.

Ne yazık ki basit yazıldığı kadar ilerlemeyecekti. Yenilen hatalı goller ve kaybedilen özgüveni bulmak için kendini buz hokeyi soğuğuna bırakacaktı. Ve burada alınan şampiyonlukla yeşil sahalara dönüşünü ilan edecekti. Artık o çocuk çelimsiz ve amatör hiç değildi.

Sıradan kalecilikten çıkıp, defanstaki arkadaşlarına kaleden müdahale eden, forvetle karşı karşıya kalınca fütursuzca savunma yapmaya, orta saha oyuncusu gibi pres yapmak onun korkusuz yüzünü gösterecekti. 


Bu yaşananlar sırasında önce tribünler sonra basın derken futbol dünyasına ilham olmaya başladı. Takımının şampiyon olmasında başrolü üstlenirken, bu kalecilik sevdası milli takımını da sessiz bırakmayacaktı. Böylece dünyanın gözü kulağı ondaydı. Melbourne Olimpiyatları yolunda altın madalyayı boynuna takarken, takımını şampiyonluğa oynayan ruha çevirecekti.

1958 yılında İsveç’te düzenlenen Dünya Kupası’nda tamamıyla siyah formasıyla korku saldığı için “Kara Örümcek” mahlasını yazdıracaktı. Hayır, herhangi bir başarı yakalayamadılar belki ama müthiş bir Lev Yashin performansı tüm Avrupa’ya yayılmıştı. Ve bundan sonraki şampiyonalarda Yugoslavya’ya, Kolombiya’ya karşı mücadelesi konuşulur oldu. Adeta kalesine duvar ördü. Öyle ki 1962 Dünya Kupası’nda Şili karşısında, iki golü kalesinde gören Yashin golü atan futbolcu sevinmek yerine, Yashin’e sarılır!

Giderek yaşını alan Kara Örümcek Avrupa’da yılın ödülünü alarak eleştirenlere bir anlamda cevap verir. Sahi, bunu ne kadar önemsiyordu ki?  Sovyetler Birliği’nin en kıymetli ödülü olan Stalin Nişanı şöyle dursun, 1971 yılında jübile maçında yaklaşık 100 bin kişinin önünde, Pele, Gerd Müller ve dahası gibi efsanevi isimlerin yalnız bırakmadığı günde veda eder.
Kara Örümceğin gücü adına, her Dünya Kupası sonrası ismi anılır. Zira, en iyi kaleciye verilen ödülün isminde ta kendisi yazılı.