27 Mayıs 2021 Perşembe

Sarı Denizaltılar

Doğduğum şehirde, denize açılan bir adam yaşardı. Ve bize hayatını anlattı, denizaltıların adasındaki… Biz de güneşe doğru açıldık, denizi yeşil bulana kadar. Ve dalgalar altında yaşadık, sarı denizaltımızda… The Beatles'ın 1966 yılında çıkan şarkısı "Yellow Submarine" mırıldanan gururlu Unai Emery’den başkası değildi. Öyle ki sanki sokakta bir başınaymışcasına doğal, detone ve umarsızca dökülüyordu şarkı sözleri. Halbuki devasa bir futbol arenasının tam ortasında ya da düzeltiyorum, bitişi çizgisinde şampiyon olarak çıkıyordu. Ve bir kez daha Villarreal UEFA Avrupa kupasını tam da Sarı Denizaltılar şarkısı altında göğe yükseltiyordu.

İspanya'nın doğusunda Valencia yönetimi içinde yer alan ve sadece 50 bin küsür nüfuslu bir şehir olma özelliğini not alalım, Villarreal'de yaşayanların neredeyse yarısı kulüp üyesi. Tam anlamıyla şehirlerine tutkulu ve sadık yerel halk Avrupa’da ender rastlanacak türden. Şehrin en büyük geçim kaynağı seramik sektörü olması bu durumun takıma da destek olacağı anlamına geliyordu. Nasıl mı? 1997'den bu yana kulüp başkanı olan Fernando Roig de bir seramik fabrikasının sahibi…
24 yıl önce kentteki küçük bir barda iş müzakeresi için yaptığı pazarlık sonunda, planlarında olmadan 432 bin avro (O dönemde 72 milyon pesetas) karşılığında Villarreal kulübünü satın alan Roig, yatırımlarla kulübü büyüterek, tarihindeki ilk Avrupa kupasını kazanmasının önünü açtı.

1998 sezonuna kadar 3. ve 2. ligler de asansör takım görevini görürken Fernando Roig’in gelişiyle şampiyonlukların alameti farikasıydı. İlk defa 1998-1999 sezonunda İspanya 1. Futbol Ligi'nde mücadele eden Villarreal, 2002 yılında kulübün antrenman ve spor tesislerini açmış, altyapı tesislerine ve genç yetenekleri yetiştirdiği futbolcularla ve mantıklı transfer anlayışıyla, İspanyol futbolunun iki büyüğü Real Madrid ve Barcelona ile diğer önemli kulüpleri Atletico Madrid, Valencia ve Sevilla, Athletic Bilbao'nun yanına Villarreal'i de eklemeyi başardı. Üstelik bunun geçici olmadığını sergileyecekti.




Villarreal'in maçlarını oynadığı stat da Roig döneminde yenilenerek mevcut durumda 23 bin 500 kapasiteye çıkarıldı. Şehri ve takımı için yapamayacağı lakin kendi sağlığına yapacağı bir şey yoktu. Roig'in en büyük talihsizliği ise 2020-2021 sezonu UEFA Avrupa Ligi şampiyonluk maçını stadyumdan izleyememek oldu. Mevzubahis Covid-19 olunca evi stadyuma çevirmekten başka çaresi yoktu. Uzun bir süre. Fernando Roig, karantina sürecinde hayatındaki koca 15 günü… Zira kalbini bırakma pahasına da olsa 1997’den beri hayalini gerçeğe dönüştürmesi için varsın finale gidemesin!

İspanya’nın bu mütevazi takımı kısa sürde zarar eden takımdan milyon avroluk takıma evrilecekti. Mevzubahis değerine değer katmaktı. Biraz da müzik…
Sarı denizaltılar unvanına kavuşmalarıda yine bir üst lige çıkma yani alışık oldukları şampiyonluk yolculuğundan mütevellit. 1967-1968 sezonunda 3. lige yükselme mücadelesi veren Villarreal'de bir grup taraftarın tribünden bu şarkının "Sarı denizaltı" nakaratını söylemeye başlaması sonrasında benimsenen bu slogan kulübü de etkileyerek, 2004 yılından itibaren takımın formalarının tamamen sarı olması kararı alınmıştı.

2003 ve 2004 yıllarında kazandığı UEFA Intertoto kupalarının yanına Avrupa Ligi Şampiyonası eklenerek takımın, şehrin, Roig’in ve hatta Emery’nin mimarisinden başka bir şey akıllara gelmesin. Unai Emery bu yıl Villarreal’e el sıkışmaya minnet duyuyordu. Elbette bunlar sadece La Liga ile arasına koyduğu mesafeye Villarreal hatırına son veren birinin yetersiz perspektifinden şampiyonluk. Devamı gelecek…
Top Villarreal’in ayağındayken gördükleriniz Roig ve Emery’in ekranda parlayan dehasının vaatlerine çok uyuyordu. Gerard Moreno dünyanın en iyi oyuncusu gibi gözükmüyorsa da dünyanın en iyi golünü atmıştı. Yani en azından 25 mayıs 2021 için kesinlikle oybirliği olacak. Bunu sarı denizaltılılar da söylüyor.

21 Mayıs 2021 Cuma

Geri Dönüşü Hiç Bitmeyen Mendy

İyi bir öğrenciydi. Spora kabiliyeti vardı. Futbolun ucundan döndüğünü sanıyordu küçük yaşta. O çalışmak zorunda olduğunun farkındaydı, ancak şansı onu meşin yuvarlak ile buluşturacaktı. Fransızlar onu çelimsiz ve çıtkırıldım buladursun, Rennes’in scout ekiplerinden, gördüğü delikanlı karşısında hayretlere düşmüştü. Şimdilerde Şampiyonlar Ligi finalisti Chelsea'nin file bekçisi olan Edouard Mendy’nin hayat hikayesini başa saralım.
Mendy, 2011'de transfer olduğu 3. Lig ekibi Cherbourg'ta geçirdiği 3 sezonun ardından menajeri tarafından yarı yolda bırakıldı. İşsiz kalan ve bir takımda görev alamayan Mendy, iş ve işçi bulma kurumuna başvurarak işsizlik parası aldı. Tam da çöküş dönemde, bir arkadaşının hazır giyim butiğinde çalışmasını önerdiği Edouard Mendy'nin kaderi Marsilya B Takımı'nın teklifiyle değişti.

2015'in yazında ciddi ciddi futbolu bırakmayı düşünen Mendy, Marsiyla kalesine geçtikten sonra Stade Reims'in dikkatini çekti.
Kendini göstermeyi başardı ve 2. lig takımı Reims 2016'da ona yedek kaleci olarak bedelsiz imza attırdı. O sene sadece 8 maçta oynadı.. Artık Reims’in değişilmez kalecisiydi. 2019’da 27 yaşında ilk defa bonservis bedeli verilerek Rennes’e transfer oldu. Bir sonraki sene kaleyi Johann Carrasso’dan almayı başardı. Kariyerinin ilk profesyonel maçına burada çıkan Senegalli kaleci, burada 85 maçta görev yapmasının ardından 4 milyon euro bonservis bedeliyle Rennes'e transfer oldu. Bir sezon formasını giydiği Fransız ekibinde 34 kez kaleyi koruyan Mendy, 32 gol yerken, 13 maçta kalesini gole kapattı.

Rennes'teki performansıyla Chelsea'nin sportif ve performans danışmanı Petr Cech'in dikkatini çeken Mendy'nin Londra devine transferi resmen açıklanmıştı. Taraftarın daha popüler şaha kaldıracak bir kaleci beklentisine karşılık gelmemesi kısa bir süre tepkileri almasına karşın kendini sevdirmeyi başaracaktı.
20’lerin sonlarında formayı zorlamaya başlamıştı. Yaptığı basit hatalar da görmezden gelinmeyecek türdendi belki ama toparlaması, adaptasyonu aylarını almayacaktı. Filesini hem rakiplerden hem de Kepa’dan korumaya başladı. Sonuçta, Chelsea’de kaleyi almak üstelik önünde Kepa gibi bir kaleci varken işi kolay olmayacaktı. Başardı! Daha önce de yaptığı gibi… Dünyanın en pahalı kalecisi Kepa’nın elinden formayı kaptı.


Mendy’i daha da güçlü yapanlardan biri Şampiyonlar Ligi finalinde koca eldivene bürünmesinden geliyor. Real Madrid'e karşı muhteşem 5 kurtarış yaptı.
Buraya kadar muktedir işler yaptı şüphesiz lakin parantez açılması gereken isimlerden biri de Frank Lampard’dan geçiyor. Chelsea bu pandemi krizinde transfer için dehşetengiz bir bütçesi vardı. Gelen giden oyuncu dengesi sonunda açık ara farkla en çok para harcayan (171.2 milyon €) takım oldu. Chelsea kadrosunun en çok stoper ve kaleci takviyesine ihtiyacı vardı. Lakin Lampard bu çılgın bütçeyi bir forvet, bir ofansif ortasaha ve bir sol beke 50,2 milyon € yatırınca, stoper ve kaleci mevkisine adamakıllı para kalmadı.

Frank Lampard diğer transferlere öyle kanalize olmuştu ki, kaleye ucuza kimi alacağı konusunda hiçbir fikri yoktu. Aslında öyle bir kaleci var mıydı o da meçhuldü. Eski efsane Chelsea kalecisi Petr Cech ise eski takımı Stade Rennais FC bağlantılarını çalıştırdı ve Lampard'a Fransız takımının kalecisini önerdi. Ve yollar kesişti. Kıssadan hisse Chelsea, kariyerinde ilk defa 25'inde as kaleci, 26'sında Fransa 1. ligi tecrübesi edinmiş, sadece 2 yıllık üst lig kariyeri olan 28 yaşında bir kaleciyi kadrosuna kattı. Senegal milli takımında bile yeni yeni geçen sene (2019/20) forma giymeye başladığını da es geçmeden mavi beyaz formayı haketti.

Hikayesi geri dönüşü hiç bitmeyen mükemmel bir adam Edouard Mendy. Babası Gineli, annesi Senegalli iken ölüm döşeğindeki babasını mutlu etmek için alt kademede Gine milli takım formasını giymiş ve vefa örneği göster
mişti ama babası vefat eder etmez daha yüksek repütasyonlu Senegal milli takımının teklifini kabul etti. Bugüne kadar da 7 kere milli oldu. Zor bir iş, uzun zaman alacak, ama vazgeçmeyen yapıya evrildiği süreçte, bir sonraki adımda ön yargısız kararlarla Cech gibi olacak bir yol çiziyor.

7 Mayıs 2021 Cuma

Bisikletin Rüyası; Tadej Pogacar

Bazı hikayeler bizi terk etmiyor. Sürekli geri dönerken buluyoruz kendimizi. Fransa Bisiklet Turu da onlardan biri. Koşul ne kadar sıkıntıya girse de, o kendine yer buluyor. Bir darbede pandemiden mi geldi derken, yeni parlattığı isimler sayesinde sadece Avrupa’da ses getirmediğini gösterdi. Üstelik bu sefer geriye de götürmedi, sanırım ileriye taşıyacak o bitiş çizgisine ulaşıldı.
2017 senesinde İtalya’dan devir aldığı UAE Team Emirates takımı ile yeni bir vizyon çizerek genç yeteneklere yer verdi. O yıldan itibaren yeni kurulmuş takıma nazaran bulundukları çoğu yarışı domine eden, dağlarda istediği avantajı yakalayan Tadej yılın flaş isimleri olarak kendine yer bulur.

Tour de France'da bu yıl unutulmaz bir başarı yakalayan ve 1904’ten bu yana tarihin en genç şampiyonu olan Tadej Pogacar, bisiklet dünyasının yeni starı ve adını daha uzun yıllar duyacağız gibi. Henüz 21 yaşında Tour de France'ı kazanan Pogacar, aynı zamanda bir futbol tutkunu. İşte bu kısımda diğer bisikletçilerden yollarını ayırıyor. Çünkü, unutulmaz maçların tekrarlarını ve gollerini izlemeyi çok seven bilakis bunlar için zaman ayıran, PlayStation'da FIFA oynamaya bayılan ve de üstüne yılın futbolcuu adayı olan ender bisikletçilerden. Üzerine sos olarak da, Manchester City ve Belçika ile inanılmaz bir sezon geçirdiğini ihmal etmeyecek kadar takibinde.

Spor kariyerine futbolla başlayan Pogacar, futbol oynarken aşırı keyif alıyordu fakat bir yandan bisikleti cezbediyordu ve ikisi pek ala zorluyordu. Antrenmanları ve maçlara çıkmayı çok sevse de, birkaç yıl futbol oynadı ama daha sonra bisiklet, futbola göre daha ağır bastı. Bir seçim yapması onu çok zorladı ve gerisi malumunuz. Bir bisikletçi için Tour de France'ı kazanmak, bir futbolcunun Dünya Kupasını kazanmak gibi bir şey olarak tanımlıyor Slovenyalı. Aslında haksız da sayılmaz. Hava koşullarının müsaitliği ve yarışlardan arta kalan zamanında muhakkak kendini çim kokusuna bırakıyor. Bu öz veriyi bisiklet için yapmadığını sanmayın. Çok daha fazlasını vadediyor.



Fransa Bisiklet Turu dağlarda kazanılır. Hepimizin yarışa dair hissiyatı budur. Her sene parkur açıklandığında dağ etaplarına bakar, tırmanış finişlerini kaçırmamak üzere ajandamıza not ederiz. Bunun yanında bisiklet tarihi dağlarda kazanılmayan yıllarla dolu. İster Jan Janssen’in son gün aldığı 1968’e bakın, ister 1989’a dönün. Fransa Bisiklet Turu size sırrını veriyor. Yeni sırdaşlardan biri de Tadej. O bir önceki senenin kazanını baz alarak çalıştığını apaçık bir şekilde sergiledi bize.
2020’de Jumbo–Visma’dan Primož Roglič’in galip geldiği yarışta bu sene, Tour de France şampiyonu Tadej Pogačar, Liège-Bastogne-Liège finişini dünya şampiyonu Julian Alaphilippe’nin önünde geçerek, ilk tek günlük anıtsal klasiğini kazanmış oldu.

Yarışın hemen öncesinde yaşadığı hayal kırıklıkları nedeniyle buruk başlamıştı Slovenyalı. Pozitif Covid testleri nedeniyle Fleche Wallonne’da yarışamayan UAE için zaferinin bir tür intikam olup olmadığı soruları içinde gelgir yaşarken, orada yarışamayacağı için hayal kırıklığına uğramış olsa da takımını destekeyen demeçlerden kaçınmadı. “Davide Formolo ve Marc Hirschi gibi gerçekten iyi sporcularımız var ve bu yarışı kazanmış olmamız tüm takım için çok iyi. Bugün yarış için çok motive olmuştuk ve takımın ortaya koyduğu mücadeleden memnunum.’’
Yeni jenerasyonun aykırı ve fazla öz güven sahibi olmasından bu tipte açıklama yaptıklarına pek şahit olmayız, Pogacar hariç. O gerçek anlamda kalıpları kırıyor.

Tadej Pogacar, alışıldık yollardan gitmeyi tercih etmedi. Arnavut kaldırımları, yağmur, rüzgar, çamur mazeret değil. Fransa Bisiklet Turunu kazanmak istiyorsanız komple bir bisikletçi olmalısınız. Yeni neslin en iyi bilmesi gereken koşulları bu! Belki bize bunu Tadej iki tekeri ile daha çok izletecek. Daha şimdiden onlardan biri olmaya aday ve bize kazanmanın sadece dağlardan geçmediğini gösteriyor. Biz şimdilik Slovenyalı bisikletçinin rüyasına eşlik edelim. Sanırım daha çok rüya izletecek. Umarım!