4 Haziran 2020 Perşembe

Siz Ona Mahir Biri Diyebilirsiniz.

Futbolun “ticari” yönüne pek sıcak bakan biri değilim. Ancak, kabul etmek zorundayım. Ve bu konuda başı çekenler menajerler… Tartışmasız “futbol sektörünün” –bir nevi kralının- hayatından ve bu hayatın uğradığı yıldız isimlerden geçen bir yazı.
Mino Raiola, bundan 40 yıl önce hayatının alameti farikası için girişimde bulundu. Ve sadece üniversite sıralarındaydı. Yine de gençlik ömrüne sığdırdıkları, hiç şüphesiz fazlasıyla tecrübeli ve standart birine göre çok daha uzun yıllar hatırlanacak türden akıl doluydu.

Bu yazı hem Mino Raiola’nın hayatına hem de onun Avrupa’da bıraktığı izlere odaklanıyor. Çok daha uzun yıllar hatırlanacağı kesin olan Mino’nun izlerine…
Kendimi Avrupa dışındaki dünya futboluyla ilgili çok bilgi sahibi bir insan olarak tanımlayamam. Bulunduğum ortamlarda “…diye bir futbolcu, masalsı bir takım keşfettim” diyen insan genelde ben olmam. Mino Raiola ile tanışmam da çok geriye gitmiyor. İtalyan futbolu ve esasında daha doğrusu menajerleri denince malum klasikler ve her daim bu sektörün kralı olma savaşının içindeki ilk akla gelen olsa da ülkenin modern zamanlarda bundan daha fazlasını çıkardığını tahmin etmek güç değil.

Bir filme başlamadan hemen önce Imdb puanını baz alırım fakat hepimiz böyle değiliz. 7,3 Imdb puanı olan ve Tom Cruise’a Oscar ödülü kazandırdığı Jerry Maguire filminden esinlenen Raiola, Maguire Tax & Legal şirketini kurar ve malumunuz o ün, kendini beğenmiş ama bir o kadar da hataya tahammülü olmayan bir isim elini masaya koyar.
İtalya’nın Agri şehrinde doğan ama çocukluğu anılarında canlanamayacağı kadar küçükken ailesiyle birlikte Hollanda’ya, Haarlem şehrine göç ederler. Mino Raiola, futboldaki en etkili kişilerden biri olma yolundaki ilk adımları da burada atar aslında.



Standarttın altında bir futbol oynadığını kabul ettiği zaman henüz 18 yaşındaydı ve bu onun tutkusu olduğu spora veda mektubuydu. Bu tutkuyu bastıracak hukuk eğitimine başlasa da futboldan vazgeçemedi. Belki de futbolda ondan! Madem oynamaya yeteneğim yok neden yönetiminde olamıyorum diyerek yola çıktı ve buyurunuz!
Haarlem genç takımının yönetimine seçilen menajerimiz, babasının işlettiği lokanta sayesinde organizasyon, ekonomik hesaplamalar ve liderlik vasfını öngörme konusunda hiç de fena sayılmazdı. Ve otorite nedir genlerinde vardı. Babası dışında kimseyi pek önemsemezdi. Onu “o” yapan kendisi ve yine kendisi iş başındaydı.

Kısa süre sonunda bir “gerçekle” tanıştı. Finansal yetersizlikler, kaynak engeli vesaire… Yine de 1980’lerin ortasında büyük süksesi olan Hollandalı futbolcuları, İtalya’ya pazarlayabilirse yapmak için bir sebebim daha var dedi. Hatırlar mısınız? Bir döneme damgasını vurmuştu İtalya futbolu. E şimdiler de pek esamesi okunmasa da dünya futbolunun merkeziydi.
Raiola, arabuluculuk yeteneği ile muhasebe şirketini de birleştirince, üzerine tatlı olarak, İtalya ile ticari çıkarları olan bu şirket sayesinde, Hollanda'daki oyuncu birliği ile anlaşacaktı. Gönlünden geçen Spritz içkisiyle, incecik pizzası ve fazla sıcak kanlı Napoli’ydi. Onlara, Dennis Bergkamp'ı önermişti fakat Napoli, sürklase ettiğini sanmıştı. Bergkamp transferinin ardından, Wim Jonk'un Ajax'tan Nerazzurri'ye geçmesiyle, Raiola Serie A üzerinde bir ağ kurmaya başlamıştı.

Manu Raiola, seksenlerin sonunda, Portekiz'in gediklilerinden Sporting Lizbon'da oynayan Hollandalı Frank Rijkaard'tan çok etkilenmiş ve İtalyan devi Milan’a satarak ilk haklı kazancını sağlamıştı. Doksanların ortasında ise, Sparta Prag’ın medar-ı iftiharı Pavel Nedved’i keşfedip, bir diğer İtalyan hatırası olarak buzdolabına magnet olarak konduracaktı.
Henrikh Mkhitaryan ve Zlatan Ibrahimovic'in Manchester United sözleşmeleri yine onun kaleminden. Ve en güzeli en sona mı? Ya da en kazançlı? Şimdilik! Pogba 105 milyon Euro gibi rekor bir ücret karşılığında Old Trafford'un spot ışıklarını tekrar kendi üzerilerine döndürmeyi başardılar.
Kabul edelim ki Manu, pazarlama stratejisi, takipçilik ve egosu ile beraber, Avrupalı çağdaşlarından daha farklı bir kulvarda koşmak durumunda. Eldeki malzemelerle pişirilmiş basit ama lezzetli bir yemekten farksız. Hem de Manu Raiola gibi oldukça mahir bir menajerin elinden çıkmış bir kazanç…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.