9 Nisan 2020 Perşembe

Onur Kürsüsü


İnternet, sosyal medya ve teknoloji erki güçleniyor. Daha çok video, daha çok fotoğraf, daha çok görsel bizi egemenliği altına alıyor. Ve bununla beraber “kirli” bilgi…
Her taraftan "kitap ölüyor" sesleri geliyor, bazıları "eskiler ölüyor" diyor. Evet, insanız ve şikayet seviyoruz. Peki, diyelim ki kitap öldü. Şimdi nereye sığınacağız? Elbette başka kitaplara. Eskiler gururla sunar. Hayatları henüz kitap ol(a)mamış, evrene de mutlak başarılar kazandırmış isimler illa da kitaplaşmadan da ölümsüzleşebilir.

Kariyerleri boyunca ama takımsal ama bireysel anlamda mühim başarılar elde etmesine rağmen asla yüzük kazanamamış bir basketbolcu emekliye ayrıldığında ya da tüm bunları kazanıp da “silik” bir parke hayatı olsa, NBA sohbetlerinin en karmaşık tartışması da alevlenmeye başlar! Bu hengamenin içinde, hangi kaotik oyuncular dahil edilmedi ki Hall of Fame’e!
Spor tarihinin en unutulmaz anlarından biri, en kabul edil(e)meyen ve fazlasıyla hazin, feci ve üzücü olan helikopter kazasıyla kabullenemediğimiz basketbol finali. 2020 yılının Hall of Fame’in de bizi ilk karşılayan Kobe Bryant’a selam olsun!

Hall of Fame 2020 sınıfının üyelerinden; dört oyuncu, dört koç ve bir yöneticinin yer aldığı liste de bir çarpıcı isim daha diğerlerinden sıyrılıyor. 13 Ekim 2018’de aramızdan ayrılan Patrick Baumann! Bu sene her anlamda müşkül geçen bir tarihe tanıklık etsek de geri dönüp baktığımızda elektrikten, medeniyetten yoksun Nijerya’da dahi Kobe Bryant’ın unutulmaz maçlarını konuştuklarını duymak mümkün! Hindistan, basketbolla haşır neşir olmamakla beraber Baumann sayesinde küresel dünyaya eşlik edip, Bryant, LeBron James karşılaşması hakkında tartışabiliyorlar.
İşte bundandır ki bu isimler ister şampiyonluk yaşasınlar isterse de final yüzü görmeyip iddialı istatistiklerle pota altında karşılarlar bizi.


Hall of Fame, sınırları belli olmayan bir aile... Daha temele inildiğinde, somuttan soyuta bir dünya karşılar bizi. Elle tutulur, gözle görülür kriterlere sahip olmadığımız için hangi oyuncunun tarihte daha büyük yer kapladığına şüphe götürmez bir durumla karar veremiyoruz. 
Bob Cousy mi daha büyük basketbolcuydu, yoksa Manu Ginobili mi? Bu aileye üye olan ilk isimlerden… Cousy kariyerini 50’lerde geçirdiği için tutunabilecek bir referans noktası bulmakta bile zorlanıyoruz.

Eski efsaneleri, NBA’in şafağında oynadıkları için olduğundan daha değerli veya değersiz addetmeye göz kırpıyoruz. Yüzükler kazanmak için çok daha küçük bir rol üstlenen Manu Ginobili; normal sezondaki başarılarla veya yalnızca playoff hikâyeleriyle sporcuları bölmeye çalışan iki farklı klişenin arasında yolumuzu şaşırmamak elde değil.
MVP ödülü kazanmış, istatistikleri domine etmiş, birkaç kere takımını şampiyonluğa taşımış, oynadığı dönemde “diğerleriden” sıyrılıp kendi pozisyonu için en iyi ilan edilmiş, gelmiş geçmiş en büyük basketbolcular tartışmasında hep en önlerde yer almış isimler geçtiğinde harikulade kariyerlerinin Hall of Fame’de temsil yeteneğine doğuştan kabul görerek onur kürsüsüne gelmeli diyenler çok.

Her taraftan "kitap ölüyor" sesleri geliyor, bazıları "eskiler ölüyor" diyor. Evet, insanız ve şikayet seviyoruz. Peki, diyelim ki kitap öldü. Şimdi nereye sığınacağız? Elbette başka kitaplara. Eskiler gururla sunar. Hayatları henüz kitap ol(a)mamış… 
Böyle başlamıştım klavyemin tuşlarına! Çok doğru! Artık yeni yetmelerin isimlerini daha çok duymayı beklerken, unutturuyor eskiyen efsaneler. Eskidiğini sansak da onlar her daim onur kürsüsünde olacaklar…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.