19 Ağustos 2021 Perşembe

Torres'in Kulesi

Son yıllarda hakkını teslim etmediğimiz voleybolun araştırmasına daldıkça konu derinleşti. Ve kendimi Türk topraklarından çıkıp, Havana’nın geleneksel moduna bıraktım. Aslında tam olarak da öyle olmadı.
Başat sporlardan voleybol, 2000’lerin ikinci yarısıyla beraber, özellikle de bu sporun NBA’i sayılan Pallavolo Serie A yani İtalya Ligi’nin ülkedeki ekonomik krize istinaden çökmesi sonrasında hızla kan kaybederken Türkiye yeni düzenin en kilit aktörlerinden oluverdi. Hatta o kadar ileri taşıdı ki kendini İtalya’ya oyuncu ihraç etmek şanındandır. Geride kalan Tokyo Olimpiyatlar ekseninde, yönetsel omurgaların hatalarını, çağa ayak uydurmak için yapılabilecekleri ve ligdeki devasa yatırıma rağmen isteneni veremeyen Filenin Sultanları’na hakkını teslim etmeye başladık. Sonra, aynı bizim gibi hakkını vermeyen kaç ülke olabilir ki derken…

Çok küçük yaşlarda voleybola profesyonel olarak başlayan Regla Torres; Küba’dan gizli kalmış ama dünyaya adını duyurmuş bir isimdi. Şayet Küba’nın şimdilerde de bu spor özelinde ne kadar sıkı bir rakip olduğunun ispatı adeta.
Regla Torres, zaman mefhumunu yitirmiş şampiyonlukları, başardıkları ve bu yolda başaramadıklarını dünyaya fırlatılmışlığımızın hikâyesini anlatmaya devam ediyor. Ve bunu filenin tam önünde sergilemekten hiç de geri durmadı. “Torres” İspanyolca’da “Kule” anlamına gelmekle beraber; Torres’in ailesinden aldığı en önemli özelliğini profesyonel hayatında file üstünde kurduğu ve kuleyi anımsatan bloklarıyla tanıştıması ile olacaktı.

Voleybola daha 8 yaşındayken Havana’da Empeza Jugar adlı bir spor okulunda başlayan Torres, 14 yaşındayken Küba Yıldız Milli Takımı ile uluslararası turnuvalarda boy göstermeye başladı. 1990 yılında Seattle’da düzenlenen İyi Niyet Oyunları’nda ve Dünya Şampiyonası’na Küba Milli Takımı ile katıldı. Daha 16 yaşındayken Pan Amerika Oyunları ve Dünya Kupası’nda Küba Milli Takımı ile altın madalyaya uzandı. Bu arada olimpiyatlar tarihinde altın madalya kazanan en genç unvanını da almayı ihmal etmedi. 1.91 boyundaki orta oyuncu genç yaşında voleybolunu her gün geliştirmeye devam etti ve Küba Milli Takımı’nın dünya voleybolunda yıllarca zirvede kalmasında büyük pay sahibi oldu. Torres’in en bilinen özelliği ise 3,3 metreye sıçrayabilmesi.



Küba’nın şampiyon olduğu, Torres’in “En Değerli Oyuncu” seçildiği ve “En İyi Manşet” ödülünü aldığı 1993 Dünya Grand Prix turnuvası, Küba ve Torres’in üst üste kazanacağı başarıların sadece bir başlangıcı oldu. Bu ödülleri 1994 Dünya Grand Prix turnuvasında gümüş, 1994 Dünya Şampiyonası’nda finalde Brezilya’yı 3-0 yenerek aldıkları altın madalya izlerken her 4 yılda bir düzenlenen bu değerli turnuvada “En İyi Blokör” ödülünü aldı ve yine “En Değerli Oyuncu” seçildi. Takımın o zamanki lideri olarak gösterilen Torres’in takım arkadaşı Mireya Luis’e gitmesi beklenen bu MVP ödülü şampiyonanın tüm istatistiklerinde zirvede yer alan Torres’e gidince dünya voleybol otoritelerinin tüm dikkati sahalarda yeni yeni doğan 19 yaşındaki bu yıldıza yöneldi. Haklı olarak!

Artık Regla Torres, hem sahadaki mücadele azmi hem dikkat çekici güzelliği hem de ortaya koyduğu oyunun etkisiyle FIVB tarafından tüm tanıtım filmlerinde oynatılmaya başlandı. FIVB’nin amacı Torres’i bir kamu figürü haline getirerek voleybolu izleyen seyirci kitlesini artırmaktı.
1995’te gelen Dünya Kupası altın madalyasından sonra Torres için altın madalya yolu 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda o kadar kolay olmayacaktı. Lakin yine de Torres üst üste ikinci altın madalyasına kavuşması imkansız olmayacaktı.
Hem hücumda etkiliydi hem dünyanın en blokörlerinden biri olarak anılıyordu ama belki de onu tüm orta oyuncularından ayıran en önemli özelliği arka alanda özellikle blok üstünden gelen toplara müthiş bir defans yapabilmesiydi.

1996, 98 ve milenyum derken şampiyonluklar birbirini kovaladı. Ve “Kule” Torres’in daha sonra dizinden talihsiz bir sakatlık geçirdi ve bir süre voleybola ara vermek zorunda kaldı. Açıkcası eskisi gibi de olamadı. Ama adına Montrö’de heykellerin yapılmasına, “Yüzyılın Oyuncusu” olarak anılmasını da hafızalardaki oyunuyla ve heykeliyle yaklaşık 15 yıllık voleybol kariyerinde elde ettiği başarılarla bir yüzyıla damgasını vurmuş ve voleybolun kulesi olarak tarihte kendine en şerefli podyumu bulmuş gibi gözüküyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.