18 Şubat 2020 Salı

Limitsiz Martinez


Biraz geçmişe 2016 yazına gidelim mi? Aslında sevdiğimiz yerden, Premier League’den gelecek. Evet bahsi geçecek teknik adamın adı biraz naftalinleşmiş olabilir. Ama çok tanıdık gelecek…
Roberto Martinez, şimdilerde Belçika Milli takımın başında olsa da aklı halen daha Ada’da kalmış gibi! Kendisinin bir cümlesi ile İngiltere’ye girizgah yapmıştı: “Beni son üç ay ile değil, üç sezon ile değerlendirin!” demişti. Evet, ben de öyle yapacağım. Hak vermemek elde değil.

Son gidişatının üzerinden neredeyse dört yıl geçmiş ve pek de romantik ayrılmamıştı. Martinez’in kovulacağının belli olduğu FA Cup yarı finalinden bu yana birkaç kez ne yazmam gerektiği üzerine düşündüm. Çalıştırdığı takımları en azından bir kaç sezonluk kısmını takip etmişliğim dahi var ve fikirlerimin en net biçimde revize olduğu Everton dönemi ile, Martinez fenomeninin bir dramatik adama dönüşmesiyle sona ermişti. Sanırım bahsetmek istediğim çok şey vardı, ama nereden ve nasıl başlayacağımı bilemiyordum.

Yani ne vardı ki mesela? Martinez, oyunu savunma ve hücum olarak iki ayrı aşamada görmezdi. Ki bence de bu kadar basit indirilmeli miydi tartışma konusu! Gol yememekle ilgilenmediğini defalarca söylemişti. Buna da ayrı bir başlık açılmalı şayet. Önemli olan topa sahip olmak ve oyunu dikte etmekti. İşte bu kadar basit!
Martinez, başkaları tarafından tanınmak için bir şeyler yapmaz, kendi değerleri için çalışırdı. Bunu her mikrofon uzatıldığında manşet atılırcasına dile getirmekten çekinmezdi.




Şu noktada ona katılmak istiyorum, belki subjektif olacak. Bu da Martinez’i İngiltere Ligi’nde farklı yapar mıydı? Kornerleri kısa kullanmaktan yanaydı, çünkü uzun kullanmak ancak kontrolü kaybetmenize ve kaosa yol açardı. Aslında bu daha çok bizim gibi karmaşık liglere yönelik olacak türden bir teori.
Başkaları için tam olarak bu sebeplerle Martinez bir karikatürdü ve asla en üst seviyeye ulaşamayacaktı. Fakat ben bunların hiçbirini önemsemiyorum ve bu Roberto Martinez’i daha yakın kılıyor. Çünkü işin başka bir yanı daha vardı ve zayıf oldukları alanları geliştirerek değil, ancak iyi oldukları alanlarda kusursuzlaşarak daha iyi bir takım olabilirlerdi.

Martinez klasik bir İspnyol’un dışına çıkıp tabuları yıkmaya başlamışken, kendisini Belçika’da bulacaktı. Esasında çok da sürpriz olmayacaktı. Bu cümleyi istemeye istemeye kursam da kendi nevi şahsına yenik düşecekti. Martinez, başarısız sonuçlar aldığı bir sezondan harika bir deneyim olarak bahsederken bizlerle şakalaşmadığını net bir şekilde anlayabiliriz. Çünkü tüm bunlar daha büyük bir planın parçası. FA Cup’ı kazandı, üstelik finalde Manchester City karşısında üstün oynayarak.

Martinez, kazanmakla o kadar da ilgilenmiyor. Onun asıl ilgisini çeken, her zaman için limitleri kaldırabilmek olmuştu. Sorun şuydu ki, Martinez asla söylediği kadar iyi olamadı. Takımları gerçek bir aşama kat edememişti, asıl sorun buydu.
Everton, bu anlamda daha büyük bir hayal kırıklığı oldu. Takımın berbat goller yemesi şöyle dursun, gol pozisyonu dahi yaratamaz hâle geldiler. Bu kabul edilemezdi. Martinez açısından bakacak olursak, takımın önemli aşamalar kat ettiği doğruydu, ama bir takımın bu kadar çalkantı yaşaması kesinlikle doğru değildi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.