22 aralık… Aslında sıradan bir gün, tarihten bir yaprak.
Ancak bu satırların yazarının gönlünü çelen kimilerinin doğduğu, bazılarının
öldüğü bir gün.
Kimileri için bir mana taşımasa da bazıları için adeta
bir fetiştir günün öyküsünü okumak. Kim bilir bir tanıdıklarının ölüm ya da
doğum günlerinden yola çıkarak başkalarıyla özdeşim kurma çabasıdır. Bazen bir
tutkudur, kimi zaman da sadece bir meraktır.
En saygı duyduğu Lefter Küçükandonyadis doğmuş, en
yaratıcı yazar eserine imza atmış George Eliot ölmüş. Çok sevdiği Alman
futbolcu ve antrenör Bernd Schuster, dünyayla tanışmış; çocukluğunun
kahramanlarından İrlandalı yazar Samuel Beckett de son nefesini vermiş.
Müsaadenizle biraz notları aralamalı, belki de bugün biraz çalakalem takılmalı…
Bunların içinden öyle bir isim var ki, hemen üç noktayı koyma gereksinimi duyuyorsunuz. Aslında konu bugün doğan ya da ölen değil.
Kesinlikle değil! Hazır lig başlamışken, transferler, olaylar, Dünya Kupasından
bize kalan, bu sene Süper Ligin adının usta isimlerden ordinaryüs takılıyorken, içeriğine bakmamak olmaz.
Şüphesiz barok futbolun ilahlarından biriydi 22 Aralık
1925’te Büyükada’da doğan Lefter Küçükandonyadis. Yeteneği bir tarafa, çok
şanslıydı. Taksim Spor Kulübünde yetişirken dikkat çekti. Üzerinde güneş batmayan imparatorluğun
kapıları kendisi için sonuna kadar aralanmıştı.
Taksim Kulübü yöneticileri kendisine lisans çıkartabilmek
için 1941'de mahkeme kararıyla yaşını büyüttüler. Bu sayede çim sahaların
profesyonelliğiyle tanıştı. Araya dönemin koşulları devreye girince dört yıl
sürecek askerlik yer alacaktı.
1947'de İstanbul'a döndü ve Fenerbahçe kulübüne
girdi. Buradaki futboluyla Avrupa basınında yer aldı. Lefter, 3 Ekim 1951'de
17.500 liralık transfer ücretiyle İtalya'nın Fiorentina takımına
transfer oldu. Ve Fransa'nın güney sahillerine uzanan 1 yıllık serüvene yelken
açacaktı, OGC Nice takımıyla. Ancak Rum asıllı Türk futbolcunun kalbi
İstanbul’da kalmıştı.
1953-1954 sezonundan itibaren yeniden Fenerbahçe'de top
koşturmaya başladı. Geldiği gibi de İstanbul Ligi'nde gol kralı olan
Lefter, 1964'e kadar toplamda 17 yıl giydiği Fenerbahçe forması altında 400'ün
üzerinde gol kaydederek erişilmesi güç bir rekora imza attı. Onun gol krallığı
misal yerindeyse “kamyon arkası” sözü gibi sloganlarıyla efsaneleşti. Golcülüğünden
ve oyunu okuyabilme yeteneğinden ötürü “Ver Lefter'e, yaz deftere!” sloganı
onun için yaygın olarak kullanıldı. Ve zat-ı muhteremin oyundaki ustalığından,
çalımlarından ve gollerinden ötürü Ordinaryüs sıfatı yakıştırıldı.
Milli takım ve teknik adamlık kariyerleri, oyunculuğu
kadar ses getirmese de Türk futboluna damga vurdu. 6 yıl önce son nefesini
veren Lefter Küçükandonyadis, Türk futbolunu domine ettiği repertuvarının belki de en iyi konçertosunu yazmıştı.
Metin havada asılı kalıp kalenin fotoğrafını çekiyor, Lefter uzaktan kaleyi
buluyor. Af buyurun, gol atmak bir zamanlar bu topraklarda sanata dönüşüyor!
Fakat gün artık sadece öyle çınlamıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.