10 Haziran 2021 Perşembe

Hiç Bu Kadar Güzel Olmamıştı!

Gecikmeli de olsa Fransa Açık ya da namı diğer Roland Garros “yeni normal” ve alışık olmadığımız sakinliğiyle toprağa dokundu.
Neredeyse tam kadro Paris’e adım atmışken, şüphesiz tüm gözler yaklaşık 1 yıldır korttan yoksun Roger Federer’de olacaktı. Evet, izlerken halen daha yüzde yüzünü vermiş olmadığını bilakis eski Federer oyunu ile bağ kurmak güç. Rakipleri de bu durumun farkında ki, derslerine çalışıp gelmişler. Kök söktüren cinsten Dominic Koepfer, sadece tarzı ile değil oyuna tutunuşu ayakta alkışlatan türdendi. Beraberinde epeydir klasik isimlerin dışında toprak zeminde şampiyonluğu görememesine kadar götürdü.
Sonra haksızlık ettiğimi fark ettim; tenis tarihinin en yetenekli ve başarılı isimlerinden biri de hiç kuşkusuz Justine Henin’di. 

İlk grand slam finali olan 2006 Avustralya Açık’ta herkese kötü bir sürpriz yapmıştı. Bir tarafta o, diğer tarafta ilk grand slam finalindeki Amelie Mauresmo. Henin’in kaybettiği önemli hiçbir maçı izlememek için geçerli sebepler var. Mauresmo’nun sinir bozucu ama bir o kadar da etkili bir oyun planıyla maça girdiğini ve Henin’i altüst ettiğini gösterdi. Gösterişli şeyler yapmaya çalışmıyor, topu geri çizgiye yakın şekilde şişirerek 1.67’lik Henin’in boy dezavantajından istifade ediyordu. Ve sonrasında çekilme kararı ile sinir, şaşkınlık tüm ünlemleri yüzünüzde hissettirdi.
Tenisin yazılı olmayan kaidelerinden pek çoğunu delik deşik etti o gece Henin. Eğer ayakta durmanızı dahi engelleyecek kadar ciddi bir akut sakatlık yaşamadıysanız, rakibinizin finişe ulaşmasına az kalmışken maçı bırakmak kabul edilemez!

2003 Roland Garros yarı finalinde Serena Williams’a karşı oynadığı maçta yaşanan ve kariyeri boyunca peşini bırakmayacak olan bir ayıbı vardı. Maç esnasında hazır olmadığını söyleyerek maç duraksadı. Serena sonraki dört puanı ve ardından da maçı kaybetti. Henin finalde vatandaşı Clijsters’ı mağlup ederek şampiyon oldu.
2004’te olimpiyat şampiyonu olduktan sonra ülkesine dönüşünde havalimanı mahşer yeriydi. Herkes bilir ki Belçika her dakika olimpiyat altını kazanan bir ülke değildir. Binlerce insan bu coşkuyu onunla beraber yaşayabilmek için toplanmıştı o gün. Lakin onun umurunda değildi. Ve halkla arasındaki bağ giderek koptu.


2003 Roland Garros yarı finalinde Serena Williams’a karşı oynadığı maçta yaşanan ve kariyeri boyunca peşini bırakmayacak olan bir ayıbı vardı. Maç esnasında hazır olmadığını söyleyerek maç duraksadı. Serena sonraki dört puanı ve ardından da maçı kaybetti. Henin finalde vatandaşı Clijsters’ı mağlup ederek şampiyon oldu.
2004’te olimpiyat şampiyonu olduktan sonra ülkesine dönüşünde havalimanı mahşer yeriydi. Herkes bilir ki Belçika her dakika olimpiyat altını kazanan bir ülke değildir. Binlerce insan bu coşkuyu onunla beraber yaşayabilmek için toplanmıştı o gün. Lakin onun umurunda değildi. Ve halkla arasındaki bağ giderek koptu.

Göz önündeki sporcular, yazılı kurallardan ‘eğlendirici’ diye kayıtlı oldukları için, bu anlamda üzerlerindeki yük de esnafa, bakkala göre daha fazla elbette. Pesimist, sessiz, utangaç olmak, hem oyun alanında rakibe üstünlük kurmayı hem de süper kahraman sevdalısı kitlelere kendini kabul ettirmeyi zorlaştırıyor.
Henüz 12 yaşında annesini kaybetti Justine Henin. Güzel bir kız değildi, çevresinde çok sayıda erkeğin olduğu yegâne dönem 4-5 yaşlarında Rochefort’ta futbol oynadığı günlerdi. 2001’de, 19 yaşında Wimbledon finaline çıktı. Üç sette kaybettikten hemen sonra, büyükbabasının vefat haberini aldı soyunma odasında. Babasıyla ilişkisini tamamen koparmak pahasına, kendisine ilgi gösteren boş gezenin boş kalfası Pierre-Yves Hardenne ile evlendi. Sonra mı? Yemediği “pislik” kalmadığı için tek celsede boşanacaktı.

Yaşadıkları okunduğu kadar basite indirgenemeyecekti. Müthiş yeteneğiyle basamakları hızlıca tırmanırken kalabalıklar içinde yalnızlığı iliklerine kadar hisseden yirmili yaşlarında genç bir kadından bahsediyoruz. 
Gelgelelim Henin gibi oynayan bir kadını, bırakın kendi jenerasyonunda, tarihin herhangi bir diliminde bulmak imkânsıza yakın.
Emekli olduğunda henüz 29 yaşındaydı, 12 slam finali oynamış, bunlardan yedisini kazanmış, araya bir de olimpiyat tekler altını sıkıştırmıştı. İki kez final oynayıp kazanamadığı Wimbledon ve bunun sonucu olarak tamamlayamadığı kariyer grand slam’i var. Henin ne yaşarsa yaşasın, yaşattıkları hiç bu kadar güzel olmamıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.