15 Nisan 2021 Perşembe

Çöküşten Yükselişe

Unutamayacağınız bir şey görüp unutmak isterseniz bir hikaye başlıyor. Futbolda bu duruma mütevellit epey bir birikim var. Şaşmaz ki, rota bu tip konulara geldi mi, tüm yollar İngiltere’ye çıkıyor. 2000'lerin başında Avrupa'nın gelecekteki şampiyonu olarak görülen Leeds United, o yıllara tekabül eden yıllarda 3 yılda 2 kez küme düştü. Futbol tarihine geçen büyük çöküşün hikayesinin mutfak kısmında başka hikayelerde yatıyor.
Leeds United ile bir şekilde bağ kurabilmiş hiç kimse, o “uğursuz” 2003-2004 sezon sonrasını unutamayacak. Önce burada anlaşalım.

2004 yılının mayıs ayına kadar, şehrin mavi yakasının ev sahipliği yaptığı son maçlarda kaybedildiği düşüncesinin birçokları tarafından kanıksanmış olması veya durumu yarım ağızla meşrulaştırma çabaları bu gerçeği gölgelemiyor.
1999-2000 sezonunda UEFA Kupası yarı finalinde Galatasaray'ın rakibiydi Leeds. Yanlış zamanda yanlış eşleşmeye denk gelmişlerdi. İşte o eşleşmede Türk futbolseverlerin hatırladığı en önemli isim ne takımın yıldızı Kewell, ne de menajer David O'leary'ydi. Türkiye, hala UEFA'daki lobisini kullanarak Galatasaray taraftarını Elland Road'a aldırmamayı başaran ve sonra etrafa sinsi gülücükler atan başkan Peter Risdale'i hatırlıyor. Leeds kenti işte o beyaz şaçlı adamı Sarı lacivertlilerin bugünkü durumunun en önemli sorumlusu olarak görüyor.

2000-2001'de Şampiyonlar Ligi yarı finalinde Valencia'ya elenmeleri Leeds'in düşüşün başlangıcı oldu. Ancak takım içindeki çöküşün sebeplerinden biri de sarı lacivertlilerin gelecekteki en önemli iki ismi Woodgate ve Bowyer'in bar çıkışında bir Pakistanlı'yı öldüresiye dövdümekten yargılanmaları ve Duberry'nin arkadaşları aleyhine şahitlik yapması oldu.
Ancak bu takımın sadece Şampiyonlar Ligi yerine UEFA Kupası'na katılmasına neden oldu. Leeds'i 1. Lig'e kadar düşüren ise ekonomiydi. Avrupa'da başarılı olmak için menajer David O'leary'nin istekleri doğrultusunda transfer edilen futbolcuları yüksek bonservis bedeliyle alan Leeds, aynı oyuncuları çok düşük paralara satınca her geçen yıl ekonomi daha da kötüye gitti.


Esasında benzer senaryolar pek çok takımda görebileceğimiz türden. 2000 yılında kadrosunda Robinson, Matteo, Kewell, Alan Smith, Bridges gibi isimlere sahip sarı lacivertliler. Ancak asıl bombalar 7 milyon pounda alınan Seth Johnson ve 15 milyon pounda transfer edilen Rio Ferdinand oldu. Aynı yıl 12 milyon pounda Keane ve 11 milyon pounda Fowler'ın alınması sadece Leedsliler'i değil tüm Ada'yı çok şaşırtan bir gelişmeydi. Neyse ki sezon sonunda Rio Ferdinand'ı 30 milyon pounda ManU'ya sattılar ve biraz olsun toparlandılar. Ancak uzun yıllar sonra kulüp 13 milyon pound zarar açıkladı.

Ve bundan sonra hiç bir şey eskisi gibi olmadı. 2002'de açıklanan 43 milyon poundluk zarar artık takımdan kopmaları getirdi. Zararına elden çıkarılan oyunculardan sonra artık efsane kadro dağılma sürecine girmişti.
Leedsliler, daha fazla tahammül edemedi ve kulüp başkanlığına Profesör John McKenzie getirildi. Ancak o da ancak 1 yıl dayanabildi. Yarı finaller gören kadronun en önemli isimleri Kewell ve Woodgate, Liverpool ve Newcastle'ın yolunu tuttular. Bu transferlerden elde edilen gelir sadece 10 milyon pound oldu. Newcastle, Woodgate'i sadece 1 yıl sonra Real Madrid'e 22 milyon euroya satarak Leeds'in zararını bir kat daha artırdı.

Kadrosunda hiç önemli oyuncu kalmayan Leeds United 2005'te 22 maçlık galibiyet hasretinin ardından lige veda etti. Bir yıl sonra play off'ta Watford'a kaybeden Elan Roadlılar, League One yolunu tuttu. Felaketler silsilesi ve kötü yönetim Leeds’in fişini çekecekti. Şimdilerde Premier Lig’de oynasalarda epey çetrefilli yollardan geçerek gelmenin anlamını çok iyi biliyorlar.
Şimdi o kasten unuttuklarımıza yeniden dönelim ve geçtiği sezonlarda başarıya ulaşmak için kullandığı yöntemler dahilinde nasıl birer anomali şeklinde vuku bulabildiklerini düşünelim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.