1 Temmuz 2020 Çarşamba

Vefakar Lampard

Yasın beş evresini bilmiyorum ama ayrılık acısının aşamalarını sayabilirim. Sevdiğiniz bir futbolcunun takımınızdan ayrılmasıyla da fena halde benzeşir aşk acısı. Önce öfkelenirsiniz, sonra hak verir, “Hatanın birazı da bendeydi” dersiniz. Yine de intikam alıp onsuz ayakta kaldığınızı göstermeye çalışırsınız. Esasında ne kadar zaman geçse onun ayrılmadığı, hala sizle olduğu bir paralel evren düşlersiniz. “Ya hala birlikte olsaydık?” Ayrılık acısı bazen iyi de gelir, daha güçlü yapar ama mutlaka kalbinizi ağrıtmadan o çetrefilli yollara da girmez.

Frank Lampard’ın Manchester City’e gittiğini 2014 yazında, tesadüfen öğrenmiştim. Batı hayranlığıyla büyütülmüş her Türk gencinin ilk yurt dışına çıkışında olduğu gibi, en sıradan, en doğal şeyleri bile büyük merakla takip ediyordum. Lampard’ın Amerikan Ulusal Ligi olan MLS ekiplerinden New York City FC’e transfer olduğunu anlamam içinse büyük bir dil bilgisine gereksinimim yoktu. Her şey ortadaydı. Altın çocuk, “dünyanın en görkemli futbol gösterisinin” bir parçası olacak, dünyanın en pahalı barajında Andrea Pirlo’un, Bastian Schweinsteiger’in, Zlatan Ibrahimovic’in yanına geçecekti.

Lampard telaffuz edildiğinde akıllara Chelsea gelse de -ki onunla özdeşleştiğini yadsımadan- West Ham United gerçeğini dilimize pelesenk ettiğimizi unutmayalım! Profesyonel olduğu günden beri, görev aldığı bütün kulüp takımlarında orta sahanın can damarı olmuştur. Ve hatta bu mevkide dünyanın en iyileri arasında kabul edilmiştir. Frank Lampard, inanılmaz bir futbolculuk kariyeri geçti. Olumlu noktalara fazla odaklanıp olayın büyüsünü kaçırmak istemedim.
Chelsea’ye geldiği andan itibaren tabii ki ne yapması gerektiğini biliyordu. West Ham United ile yakaladığı seviyeyi hepimiz hatırlamıyoruz. Malum yaş engeli! Heyecan verici ve çok kaliteli bir oyun ile kafayı bozmuş klasik bir İngiliz. Tabii ki beklenti o seviyeleri tekrar zorlamasıydı. Ancak başlangıç inişli-çıkışlı oldu. Zaman zaman ışık verse de istikrarsız performanslar görüldü.



Lampard, kariyerine babasının eski kulübü olan West Ham United'da başladı. 1994'te genç takıma giren, 1997-1998 sezonu itibariyle de ilk 11'deki yerini garantiledi. 1998-1999 sezonunda takımının bir önceki sezon yakaladığı ve en büyük başarısı olan beşinciliği korumasına yardımcı oldu. 2001 yılında West Ham'dan Chelsea'ye 11 milyon sterline transfer oldu. Adım adım ilerliyordu.
Yürüyüş bunlarla bitmedi. Futboluyla, takımını birleştiremeyen, başarıyı kalıcı tutamaz. Lampard tam olarak bu köprüyü kurdu ve takımın ayrılmaz parçasına büründü.
2001 ile 2014 yılları arasında 13 sezon boyunca Chelsea’nin formasını giyen, bir dönemde kulübün kaptanlığını yapmış olan Lampard, Chelsea ile 3 Premier Lig, 1 UEFA Kupası ve 1 de UEFA Şampiyonlar Ligi zaferi elde etmesi şöyle dursun; 13 sene içinde, 429 Premier Lig müsabakasına çıkıp, 147 kez de gol sevinci yaşamıştır.
Orta sahada yer almasına karşın çok yüksek bir gol yüzdesine sahip olan kaptan, Chelsea ile beraber 2012 yılında UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmuştur.

Bence Chelsea’nin tekrar en üst seviyeye çıkışının başlangıç anı, Frank Lampard’ın koşmaya başladığı andır. Uçağın tekerlerinin yerden kesilme anı. Hiç yorulmadan koştu Lampard. Futbolda rakip defansları parçalamak için en önemli aksiyon, onların koşmasını sağlamak. Bunu milli takımlar seviyesinde de görmemiş miydik? Milli formayla ilk karşılaşmasına Ekim 1999'da çıkan ve toplamda 20 gol atan Lampard, 80 kez İngiltere için ter döktü. 2004 ve 2005 yıllarında İngiltere'nin en iyi futbolcusu olarak seçildi. Euro 2004'te oynayan Lampard, İngiltere'nin oynadığı 4 karşılaşmada 3 gol attıktan sonra turnuvanın takımına girmeyi başardı. 2006 Dünya Kupasında, eleme turlarında 5 golle takımının en golcü oyuncusu oldu. 2010 Dünya Kupası elemelerinde 4 gol atarak takımının Güney Afrika'ya gitmesinde rol oynadı. Dile kolay!

Ancak ne var ki, Chelsea, geçmişte ve gelecekte bırakacağı izleri düşünmeden kaptanı gözden çıkardı. Ve böylece kiralık olarak Manchester City, ardından Amerika’ya gitmek zorunda bırakıldı.
Futbol efsanesi Johan Cruyff, onun için; “Avrupa’nın en iyi orta sahası" şeklinde konuşurken, bu değerlendirme de esas alınan kriterlere bakış galibiyet, atılan gol, yapılan asist ve oynanan maç bazında bize yasında beş evresini öğretmiş oldular. Vefakar Lampard şimdilerde Chelsea’ye kaybettikleri imajı ve takım ruhunu geri getirmeye hazırlanıyor. Gerisi teferruat!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.