1976 Montreal Olimpiyatı yaklaşırken, Amerika’nın
Kanada’ya sporcular göndermesini hayal ediyordu. Amerika Birleşik Devletleri
spor tarihinin derinliklerine uzanınca karşımıza ihtiraslı bir karakter çıkıyor.
Amerikalı bir ailenin çocuğu olan Bruce Jenner, esasında daha kökene indiğimizde İngiliz,
İskoç, İrlandalı, Hollandalı ve Galli… Her ne kadar dekatlon sporunda tanısak
da, diz yaralanması olmasa futbolu olarak tanıyacaktık. Atletizme gelene kadar
muhtelif sporlarla ilgilenmiş olsa da, asıl başarıyı atlet olarak atacaktı.
Magazin severiz bir de yanına skandallar, başarılar,
olimpiyatlar ve ülkeye katabilceğiniz her türlü haber niteliği taşıyan
manşetler de ilave edilirse bambaşka bir hikaye çıkıyor. Önce 1976 Olimpiyat
Oyunları’nda kırdığı dekatlon rekoruyla dünyanın en iyi atleti oldu, sonra bir
reality şov yıldızı. Şimdi de yeryüzünün en tanınmış trans bireyi olarak üçüncü
hayatına başlıyor. Kariyer, başarı, madalyalar, aile, şan, şöhret bir yana;
kendisi olabildiği, kimseye yalan söylemek zorunda kalmadığı bir hayatı
başladı.
Biraz da küçük yaşta konan disleksi teşhisinin etkisiyle
spora sığındı. Üniversiteye Amerikan futbolu bursuyla girdi. Dizinden
sakatlanınca futbolu bırakmak zorunda kaldı ve okulun atletizm koçunun yeteneğini keşfetmesiyle dekatlona yöneldi.
1972 yılındaki olimpiyat denemelerinde takıma girmeyi başardı ve aynı yıl, Münih Katliamı’nın gölgesinde yapılan Münih Olimpiyatı’nda onuncu oldu. Sonra altın madalyayı kapan Sovyet Nikolay Avilov’un yanına gitti ve gözünün içine bakıp, “Bir dahaki sefere seni yeneceğim” dedi. Dediğini yapmak için deliler gibi çalışması gerekecekti. Zira olimpiyata katılan atletlerin profesyonel olmalarına izin verilmediği yıllardı.
1972 yılındaki olimpiyat denemelerinde takıma girmeyi başardı ve aynı yıl, Münih Katliamı’nın gölgesinde yapılan Münih Olimpiyatı’nda onuncu oldu. Sonra altın madalyayı kapan Sovyet Nikolay Avilov’un yanına gitti ve gözünün içine bakıp, “Bir dahaki sefere seni yeneceğim” dedi. Dediğini yapmak için deliler gibi çalışması gerekecekti. Zira olimpiyata katılan atletlerin profesyonel olmalarına izin verilmediği yıllardı.
Jenner 1976’daki oyunlara, geceleri geçimini sağlamak
için sigorta poliçesi satarak, gündüzleri ‘dünyanın atletizm başkenti’ diye
bilinen San Jose Şehir Üniversitesi’nde antrenman yaparak hazırlandı. 1976
Montreal Oyunları’nda denemelerde kırdığı dünya rekorunu yine kendisi kırarak, altın
madalyayı ülkesine götürdü.
Jenner’ın madalyası basit bir olimpiyat altınından çok
daha fazlasıydı. Vietnam Savaşı’ndan yeni çıkmış, Soğuk Savaş’ın tam
ortasındaki Amerika’nın, milli duyguları şahlandıracak bir oyalanmaya muhtaç
olduğu zamanlardı.
Bruce Jenner, hayatının ilerleyen döneminde de sınırları
zorlayacak ve bir sembol olacaktı. Bruce Jenner, 2015 yılında cinsiyetini
değiştirdi, artık adı Caitlyn Jenner’dı. İşte tam da böyle bir vaziyet-i
ahvalde Jenner koştu, koştu ve 1500 metre bitiş çizgisini geçti. Tam o sırada
bir seyirci yanına geldi ve eline küçük bir Amerikan bayrağı tutuşturdu. Çok da
istekli olmadığını itiraf etse de Jenner bayrağı salladı. O günden sonra bir
gelenek haline gelen atletlerin kazanınca bayrak sallama ritüeli böylece başladı.
Bir Amerikan kahramanı doğmuştu.
Hormon terapisine başladı, adem elmasını tıraşlattı,
yüzündeki ve vücüdundaki tüyleri aldırdı. Çocuklara nasıl söyleneceği ise en
büyük sorundu. Jenner, Danimarka’da ameliyat olduktan sonra ABD’ye dönüp
çocuklarının hayatına ‘Heather Teyze’ olarak girmeyi planladı ama yolun
yarısından döndü. O geri döndüğünde Kris Kardashian’la evlendi. Kylie ve
Kendall isminde iki kız çocukları oldu. Koştu, savaştı ve hayatına yön vermeyi
seçti. İyi ki!