Güney Amerika kıtasının coğrafik yapısı dışında tutulduğum bir de futbolu var, malumunuz! Hatta eski Dünya Kupaların videolarını 24+1’lik kareme yansıtınca büyülenmiş bir çocukluk ortaya çıkıyor. Küçücük çocuktum, futboldan da anlamıyordum ancak her ayaklarına topu aldıkları anda sağıma soluma bakıyordum. Etraftaki büyükler tutulmuş bir şekilde onları izliyordu. Tarih kazananları yazsa da onların Midas’ı andıran dokunuşları altın harflerle hafızalara kazınıyordu.
Tıpkı benim çocukluğum gibi bu tutkuyla televizyon karşısında aklına yazdığı anlara sınır koymadan yön veren bir isim daha biliyorum artık. Kolombiya milli takımında da forma giymiş bir savunmacı Radamel Enrique Garcia King’in oğlu Radamel Falcao!
“Orijinal Falcao”, 1982 Dünya Kupası’nın efsanevi Brezilya milli takımının yıldızlarındandı. Orta sahadaki takım arkadaşları Zico ve Socrates gibi o da teknik becerisi çok yüksek bir isimdi ve Internacional, Roma, Sao Paulo gibi takımların formasını terletti. ’80’lerde bir dönem dünyanın en pahalı futbolcusu olan Falcao, bu kariyeriyle geleceğin en önemli golcülerinden birinin ismine ilham verdi.
Falcao, çocuk yaşında hızı ve yeteneğiyle izleyenleri “farklı bir şey” olduğuna ikna ediyordu. Sadece saf bir yetenek değildi aynı zamanda çalışkan, azimli ve 15 yaşında ülkesini terk edecek kadar cesurdu. “El Tigre” yani “Kaplan” lakabını da genç takım maçında sergilediği gözü kara performansı sonrası elde etti. Ona “Bugün kaplan gibi oynadın” diyen kişi Gonzalo Luduena’ydı.
Falcao, 2. lig ekibi Lanceros Boyaca takımında ilk resmi maçına çıktığında 13 yaşındaydı. Bir sonraki sezon yani 14 yaşında bu kez 7 maçta forma giydi ve Kolombiya tarihinin en genç golcüsü oldu.
Falcao, 15 yaşında 500 bin dolar karşılığında Arjantin’in River Plate takımına transfer oldu. 2005’te River Plate’in A takımında oynamaya başlayan Falcao, burada 90 maçta 34 gol attı. River Plate, Milan’ın 9 milyon sterlinlik teklifini reddettikten bir sezon sonra Falcao’yu 3.5 milyon sterline Porto’ya satmak zorunda kaldı.
Bu durumu lehine çevirmek kolay mı olacaktı? Hiç sanmıyoruz! Başarılar, goller, sakatlıklar, ilk 11’e girme mücadelesi yazıldığında çok yalın gibi görünse de, kaplan gücü gerekecekti.
Falcao, çocuk yaşta şöhret ve parayla tanışsa da her zaman mütevazı, yardımsever ve skandallardan uzak bir hayat sürdü. Ve bu durumu şampiyonluklarına yansıttı. Bakınız; 2009/10 sezonunda Porto’ya gelen Falcao, burada lig şampiyonluğunun yanı sıra 2011’de UEFA Avrupa Ligi kupasını da kaldırdı. 2 sezonda 87 resmi maçta 72 gol atan Falcao, özellikle UEFA şampiyonluğunun kazanılmasında 16 maçta attığı 18 golle başrolü oynadı. Bundan sonrası da sıkı çalışmanın alametifarikası olacaktı.
Ya sonra? Atletico Madrid’in yolunu tutan golcü, burada da klasını konuşturmayı sürdürdü ve 2 sezonda çıktığı 91 maçta 70 gol attı. 2012 yılında bu kez Atletico Madrid’le UEFA Avrupa Ligi şampiyonluğu yaşayan Falcao, bu kulvarda attığı gollerle “UEFA Avrupa Ligi’nin kralı” olarak da anılmaya başlandı. “Saf 9 numara”lardan biri olarak, kariyerinin son döneminde güçlü top tekniğini ve oyun görüşünü de sahaya daha fazla yansıtan Falcao, artık sadece bir 9 numara değil!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.