İşte şimdi benim alanıma girizgah yapıyorum. Tarihi topla
değil müzikle yazan adam Kedi Fecri’yi tanımaya ne dersiniz? Ne şanslı ki o
yıllarda müziksever bir ailesi vardı. Düşünün, annesi ud çalıyor ve evde Türk
müziği hiç eksik olmayan bir evren. Babıali'de bir kırtasiyeci dükkânı işleten
babası ise, tam aksine alafranga müziğin düşmanıydı ve sırf bu nedenle eve radyo
almıyordu. İşte böyle alengirli ve tezatlığın içinde büyüyen bir çocuk. Liseyi Taksim'de okumaya başlamsıyla çevresi ve düşünce tarzı sanat ve spor ile kesişir. Büyük
üstat Gazanfer Özcan'da arkadaşlarından sadece bir tanesi.
Bu yıllarda futbolla haşır neşir olan Kedi Fecri (Anadoluhisarı'nda
lakabı "Kedi kaleci"dir) bu vesileyle Fenerbahçe futbol takımının
kadrosuna seçilir. Sonra çeşitli takımlarda birkaç sene daha kalecilik yapsa da
önünde futbolumuzun efsane kalecilerinden Cihat Arman bulunduğu için fazla
oynama şansı elde edemedi. Hatta öyle ki Muhafızgücü ve Adalet’te
uzun süre forma giydi, bir notta milli takıma da seçilmesiyle düşecekti.
Gelgelelim, 17 yaşındayken Babıali'de 'Öz Fenerbahçe'
dergisinin Yazı İşleri Müdürü olarak iş yaşamına başlamıştı, burada ilk
tanışı Halit
Kıvanç olacaktı. Ve işte bundandır ilk aşkına geri
dönmesi; müzik.
1950'lerin başında Yeşilköy Hava
Limanı'nda bir havayolu şirketinde çalışmaya başladı. Şirket onu kurs
için 1953'te ABD'ye
gönderdiğinde, orada da müziğe olan ilgisi devam etti, akşamları TV ve DJ'lik
kurslarıyla tavan yapacaktı, TV'lerde takdimcilik yaptı. 1956'da
Türkiye'ye dönünce DJ olarak çalıştı. 1957-1960 yılları arasında önce Yeni
Sabah sonra da Hürriyet gazetelerinde
müzik yazıları yazdı.
Yabancı şarkıları Türkçe’ye çevirme fikriyle
Türkiye’ye pop müziği getiren kişi olarak tanınan Fecri Ebcioğlu, Ajda
Pekkan’ın seslendirdiği şarkıların aranjmanını yaparak bir döneme damga
vurdu. Her Yerde Kar Var, Eylül’de Gel, İki Yabancı gibi unutulmaz şarkılara
imza atan Ebcioğlu, kapısını yine çalan o çok sevdiği Fenerbahçe
olacaktı. Gizli kalmış sanatçılardan olmayı başaran ve Fenerbahçe Marşı’nın da
söz yazarı olduğunu kaçımız biliyorduk.
Futbol damarlarımızın kabardığı, sportif
yatırımlarımızdaki plansızlığın, spor kültürümüzdeki hamlığın konunun
‘uzmanları’ tarafından uzun uzadıya tartışıldığı günler çoktan geride kaldı.
Hiç şüphesiz ki, dünyayla ne kadar da bütünleşmiş, ne kadar da modern, ne kadar
da misafirperver, ne kadar da organize, ne kadar da duygusal, ne kadar da
70 milyon, ne kadar da kültür mozaiği bir karaktere sahip olduğumuzu
göstermenin elde kalan tek yolu ‘spor’ iken; sporun en temel
bilgilerinden de bir o kadar uzağız. Aslında yakınken uzağız. Hep popülerin
peşinden koşan, geçmişe şans tanımayan yeni nesiller… Geleceğine yön verirken
geçmişten ipuçları toplamayan ara kuşak gençler... Sizlere bize “Asturias’ı”
tanıtan ve “Yaşa Fenerbahçe” marşıyla veda etmek isterim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.