Bill Bradley’in 1953 yazındaki şehir gezisi esnasında
gözüne turuncu bir şey ilişmişti ya da hayatının dönüm noktası olacağını
bilmeden basketbol tutkusu olmuştu bile. Fazlasıyla sokakta bisiklet
sürdüğü arkadaşlarına nazaran çok avantajı vardı. Her şeyden önce yaşı bu spor
için idealdi, boyu uzundu. İşte sadece buraya kadar gelebiliyordu. En küçük bir
fikri yoktu, daha iyiye nasıl gidebileceğini.
Ömrünün sonuna dek yalnız bırakmayacak basketbola,
sevgilisine tutunmasına gerekiyordu. Ağırdı, hantaldı, sıçrayamıyordu bir de
bunlar yetmezmiş gibi yeteneksizdi. Bunları düşünüp, sistematik oluşturması
için aslında epey vakti vardı.
Evet, bazı şeyleri kabul etmeliydi! Mesela, oyunun hiçbir
yanını çok da kolay kavrayamıyordu. Olumlu tarafı şu ki; öz eleştiri
yapabilecek muhakeme yönü çok gelişmişti. Yetersiz gördüğü kısımlarını “özel”
bir çalışma altında geliştirmeliydi. Kendini geleceğin “en iyi antrenman
programı geliştiren” kişi olarak tanıtırken, Bradley’in dünyanın en güçlü
insanı olduğunu hissetmesi için bütün imkânlarını seferber etmişti.
Kendini bu sancılı sürece nasıl bir adapte ve ikna ettiğini
biliyordu. Bir o kadar da şanslıydı. Okulunun boş saatlerini araştırıp,
anahtarlarını ele geçirmişti.
İlk olarak nevi şahsına münhasır bir program hazırlayarak
başlayacaktı. Okul saatleri ve cumartesi olmak üzere (dersleri dışında) sekiz
saat çalışmayı kendisine borç bilecekti. Pazar günleri ise; üç buçuk saat çalışacaktı. Bu tabi kış
tarifesiydi. Peki ya insanı dışarıya iten şehvetli günlerde?
Yazın da her gün Pazar görünümlü çalışmasıyla bu sürece
ara vermeden mekik dokuyacaktı.
Boşuna inanmak başarmanın yarısı dememişler. Aylarca
bilakis yıllarca bu program hiç şaşmayacaktı.
Bu programı farklı kılan neydi ya da antrenmanlarında
neler yetersiz geliyordu da ekstraya ihtiyaç duyuyordu? Bacaklarını
güçlendirmek ve daha yükseğe sıçramak için ayakkabılarının içine beş kiloluk
ağırlıklar yerleştiriyordu. Şunu göz önünde bulundurmak gerek ki; o zamanlar
henüz Nike bu denli çığır açmamıştı.
En zayıf noktalarının top sürme ve hantal olduğunu çok
iyi anlamıştı. Bu noktalar onun bam teliydi. Bill Bradley’i bir adım öteye taşıyacak püf
noktalarına yoğunlaşarak bir nevi telafi etmek için kendini üstün bir pasöre
dönüştürecekti.
Peki, bu azim sonuç vermiş miydi? Kesinlikle. Bradley,
emin adımlarla kendini basketbolun en büyük yıldızlarından biri konumuna getirdi.
Soluğu Princeton Üniversitesi'nde All-American takımına seçilerek aldı,
ardından profesyonel olarak New York Knicks takımına katıldı. Dripling
ustalığını, inanılmaz dönüş ve fake atma hareketleriyle sahadaki zarafetini de
unutmamak gerekiyordu. Kolayca yapıyormuş gibi görünen bu hareketlerin aslında
yıllar boyu saatlerce yoğun çalışmanın ürünü olduğunu elbette kimse bilmiyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.