9 Kasım 2015 Pazartesi

Radyonuzun Ayarlarıyla Oynamayın!

Hayatımızın en önemli parçası olacağını kimse bilmiyordu, bilmiyorlardı. Onlar o kadar çok vaktimizi çalıyorlardı ki kendi şekillerini daha estetik hale getirerek vazgeçilmez oluverdiler. Bu konu da bizler de epey yardımcı olmadık değil. Önce gri olan renklerine hayat verdiler, sonra tek başlarına yeterli olamayınca imdadına bilgisayarlar ve cep telefonları koştular. Onlar da kalıplarına sığmadılar, inceldiler, uzadılar, tek bir hareketimize bakar oldular. Bizim ile var olabilmek için kılıktan kılığa girdiler. Fazlasıyla başarılı oldular. Kendi içlerinde rekabete başlayıp sınırlarını zorladılar. 
Evet, biz insanoğlu kendi bedenimize sığamayıp önce yakınımızdakine, sonra şehrimize ve hatta öbür kıtalara sıçradık. Saniyeler içinde dünyanın öbür ucundaki arkadaşımızla sohbet ettik. Dijital sektör her şeyi yapma hakkı tanıdı. Sınırlarımızı bilmeden.

Önceden televizyonla sınırlıydı herhangi bir maçı izlemek, bilgisayarlara, tabletlere ve elimizi hiç bırakamayan cep telefonlara kadar inişimizi gerçekleştirdik. Bir şekilde maçları izleyebildiğimiz kanal vardı, onlarda teknoloji çağıyla birlikte paranın kölesi olanlar furyasına katıldı. Şifreli kanallar derken, maçı televizyondan izleyebilmek için ekstra paralar ödemek zorunda kaldık. Stadyumu evinize getirdik mesajıyla ağzınıza bal çalıyorlar. 



Bundan önce ne yapıyorlardı maçı izlemek isteyenler. Stadyumlar dolup taşıyor muydu? Kısmen evet, bilet bulamayanlar izlemek ne lüks, radyo varken dinleniyordu. Spiker maçın havasına sürükleyip, hayal gücünüzü test eder. "Metin çok şık bir asist yaptı ve goool...." diye bağıran spiker bizi Metin ile baş başa bırakır. Sahanın hangi bölgesinde olduğu ve asisti nasıl yaptığını düşünürken, spikerin tok sesiyle düzelirsiniz. Arada bir yayın cızırtılı sese dönüşür. O zaman da parmaklarınızla narin dokunuşlar eşliğinde maça devam edersiniz. Kulağınız radyoda gözünüz saattedir.
Günümüzde radyoları rafa değil depoya kaldırıyoruz. Onun yerini alan televizyonlarla sevinip üzülüyoruz.

Anımsadığım anlardan biridir. 2010-2011 İspanya Basketbol sezonunda Real Madrid - Malaga maçının son saniyelerinde karşılıklı üçlükler şaşkına uğratırken maçı anlatan spikerin kendinden geçişi ve sevincini, dışa vurumu, konsantremi tamamen spiker odaklı hale getirdi. Maçı kenara bırakıp, yorumlayan kişiyi taramaya başladım. Maç heyecanlı evet, ama kişinin tüm duyguları hissetmesine yardımcı olanda spiker olduğu aşikar.



Moladan sonra herkes kendine çeki düzen vermiş, maçı ne tip taktiklerle kazanacağın hesaplarını 1 dakikalık molaya sığdırılmıştı. Spikerin ses nüanslarıyla kendini tekrar hatırlatması uzun sürmedi. Şimdi gözlerinizi kapayın, maçı görmüyorsunuz ancak sesi gümbür gümbür duyuyorsunuz. Tıpkı radyonun yıllarca bizde bıraktığı etki gibi. Bu noktada spikerin mağfiretini konuşturması ayrı bir konu başlığı .

Çok çabuk unutuyoruz "eski" değerleri, sürekli yenilenen teknolojiyle, az önce güncellenmiş uygulamayı dahi unutmamız an meselesi. Futbolda hayal etmek daha kolay geçmiş yıllardaki tecrübelerle ancak basketbolda hayal gücünüzün renklerini spiker oluşturuyor. Real Madrid-Malaga maçı milat niteliğinde. Maçtan ziyade spikeri. Basketbol maçlarında alışkınız her türlü cümle tasvirlerine ama bu gerçekten farklı. 
Şimdi bu yazdıklarımı unutup gideceğiz. Hatta gözünüz kumandayı arayacak ve başlayacaksınız, maçı izlemeye.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.