17 Kasım 2015 Salı

İskandinav Ruhu Björn Borg

Klasiktir ilk defa gittiğiniz ülkenin, şehrin panoromik görüntüsüyle tanışırsınız. Benim de İsveç'e olan tutkum böyle başlamıştı. Büyülenmiştim. Düzenli, yemyeşil, biraz modern biraz tarihin birbiriyle uyumlu geçişi sizi şaşkına uğratacaktır. Bu şaşkınlığınız zil sesiyle bozulur. Hayal dünyasında değilim, aklınıza ev zili geldiğine eminim ama burada İskandinavya'da yaşasalar da bisikletlerinden vazgeçmiyorlar ve de bisiklet yolunu işgal eden bir Türk'ü uyarmaktan alıkoymuyor. 
Stockholm sizi Gamla Stan'a (eski şehir) götürüp tarihi dokuların kucağına bırakırken hemen yanından akan nehirde yeşil yolculuğa çıkarıyor. 
Dip not düşmek istediğim bir konu var ki hepimizin aklındaki tezi çürütecek nitelikte. Soğuk insanlar kavramını üstlerine yapıştırmışız gidiyor. Kesinlikle yanlış!

Bir başka çürütülecek tez ise sadece kış sporlarının yapıldığına dair. Bu konuda gerçekten iyiler ama şehrin hemen her kesiminde sizi sıklıkla karşılayan tenis kortları var. Oynamak için epey sıra bekleyebiliyorsunuz. Hatta Oslo'ya gittiğinizde daha çok karşılaşırsınız. 
Bu soğuk toprakların bize en büyük efsane ismi Björn Borg'u kazandırmıştır. Böyle efsane deyince Grand Slamleri süpürmüş Djokovic havası oluşuyor. Kısmen doğruluk payı da yok değil. Ancak Björn Borg'u farklı kılan Madame Tussaud Müzesindeki bal mumu heykelleri gibi soğukkanlı, ifadesiz oynaması. Büyük bir hata yaptığında veya kritik puan kaybettiğinde bile tepki vermezdi. Duygularını saklamayı başaran nadir tenisçi.



Monica Seles'in çıldırtan hareketleri halen daha hafızalarda, Björn ise kurşun geçirmez bir adam gibi maçlar uzadıkça kazanma olasılığı artıyordu. Bu durumu lehine çeviren eski Dünya 1 numarası rakiplerinin sinir sistemlerini çökerterek avantaja çeviriyordu. İsveçli arka arkaya aldığı 5 Wimbledon ve yanına ilaveten 6 Fransa Açık şampiyonluğuyla 70'li yıllara soğuk hava dalgası getirdi. Böyle büyük ismin Avustralya ve Amerika Açığı kazanamaması eksikliğini hissetmiş olacak ki 90'lı yılların başında geri dönme teşebbüsü olduysa da nerede o ruh!

90'lı yıllarda yaptığı dönüşte tenis sporuna kazandırdığı "donnay" marka tahta raketleri meşhur etti etmesine aradan geçen 15 yılı gözetmeksizin tekrardan tahta raketlerle sahalara dönmesi; bu sefer bizim yüzümüzde ifadesiz yüz belirdi. Neyse ki durumu fark etti bu seferde eski performansını arayan Borg fazla tutunamadı.



 Birçok farklı Garnd Slam kazanamamasına rağmen oynadığı dönemlerde İngiltere ve Fransa'daki muhteşem başarılarından dolayı akla ilk gelen tenisçi sıralamasına ilk 10'dan giriş yapıyor. Passing shotları, rakibi fileye geldiği zaman çapraza, paralele veya lob atışlarıyla en doğru şekilde oynar ve maçı kazanmasını bilirdi. Velhasıl kariyerinin zirvesine tırmanmışken kortlara 26 yaşında veda eder.
Kısa spor yaşamına başarılarına sıkıştırmış olması bir yana genç yaşta tenisi bırakması ayrı bir trajedi olarak dünya tenis literatürüne girmiştir. 

Bu cümlemin başında İskandinav büyüsüne kapılmış anlatırken, bunların biraz rahat olduklarını söylemeyi unutmuş olabilirim. Görünüşe göre Björn Borg'dan sonra tenis dünyasında adından söz ettiren çıkmamış. Bu denli yatırımlar yapılırken yakın yıllarda yeni bir Björn Borg çıkabilir. Çıksa iyi olur birinin Serena Williams veya Novak Djokovic'e dur demesi gerikiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.