Göç etmek veya daha kibar hali taşınmak. Sporculuğun geninde var olan ve olmaya devam edecek duyguların beslendiği kavram. Geride bırakılanlar, zorunluluktan başka takıma transferler, belki biraz pişmanlık veyahut beklentilerin üstünde misafirperverlik. Sürekli kenarda hazır bekleyen valiz ve jet lag bir yaşantı. Arkanıza dönüp baktığınızda kişiyi görememe ihtimalinizin yüksek olduğu bir süreç.
Sporculuğun ruhunda var göçebe yaşam. Buna bir de ruhani yapınızın üzerinde oynayarak hareket etme hali var. Sporda bu göçün haline transfer adını veriyorlar.
Bu durumda tek bir kişinin ilgili olduğu durumdan çok, takımların düşüncesinden beslenen ve büyüyen bir olaylar sarmalı. Hava limanlarında coşku silsilesi şeklinde karşılamalar, her an imza atılacak sözleşmelere bir adım daha yaklaşılırken oyuncunun tarafından yani mutfak kısmından da göz atmak gerekir.
Yeni bir oyuncunun doğuşuna ya da memnuniyetsizliği sonucunda bir sporcunun da sonuna da. Daha farklısı zaten çok iyi takımlarda koşturmuş, emekliliğin sonuna yaklaşan bir oyuncunun jübile öncesi son sıçrayışları olabilecek oyuncular. (Drogba, Gerrard, Lampard, Eto'o vb.) Almanya, Hollanda, İngiltere ve İspanya gibi futbolun su gibi içildiği ülkelerde bu göçebe yaşamdan ünlü birçok oyuncu kazandırmıştır.
Ancak son 1 yılda çöküşte olan Hollanda futbolu ya da ekolünde grafik aşağıyı göstermekte. Sürekli eski oyuncuların veya 30'lu yaşlarını geçirmiş oyuncuları örneklendirip "eskiden böyle miydi?" söylemine çıkarıyor. Bir eksik de kaleci, Almanya ve Hollanda gibi kalesinde devleşen oyunculara müthiş yatırımların yapıldığı ülkelere ne oldu?
Edwin Van Der Sar desem. Kariyerine orta saha denemelerine bakarak yol aldıysa da doğru mevkinin kalecilik olduğunu kısa süre sonra bulacaktı. Buna en çok katkıyı başka bir Hollanda ekolü Ajax takımıyla görecekti. Ajax takımıyla bulacağı sadece bu değil, tam 226 maça UEFA Kupası, Süper Kupa, Lig Şampiyonlukları gibi ulusal ve uluslararası başarılarını sığdıracaktı.
Geçirdiği 9 yıl ona evi gibi etki yaratacaktı. Yanlış yok evindeydi zaten. Sadece birkaç kilometre uzaklıktaki ev. Ajax'ta geçirdiği süreç de sözleşmesi uzatılan Van Der Sar derin bir "oh" çekiyordu. Ancak ayrılık vakti geldiğinde hiç alışık olmadığı futbol stili İtalya'nın dev kulüplerinden Juventus'a geçti. Artık yuvadan uçma vakti geldiğinde içine sinmeyen transfer gerçekleşmişti.
Juventus'un Sar'dan beklentileri yüksekti. Riski sevmeyen, ağırlıklı savunma oyunu oynayan İtalyanlara ayak uyduramamıştı belki de onlar Van Der Sar tarzına alışamadılar. Bu yolun sonu pek de hayra alamet değildi.
Ne yazık ki Sar'ın üzerine gül koklayan Juventus Buffon'u transfer ederek yedek kaleciliğe geçiş yaptı. Hazin son gibi yaşananlarda 15 yıldır süren Buffon beraberliği doğacaktı ve keza devam edecekti. Daha fazla yedek olmaya katlanamayan Sar kendi spor anlayışına yakın İngiltere'ye Fulham'a taşınır. Tam da istediği buydu. Bunca olumsuzluk sonunda gri İngiltere havasına güneş gibi doğmuştu.Oradan oraya derken son durak dünya devlerinden Manchester United'a transfer oldu.
İyi performans, mutlu transfer, memnuniyeti takımdaki kaleci açığını kapatmak derken formda ve rahat futbolunu; birincisini gerçekten evi Ajax'ta diğeri ise manevi evi Manchester'da oynadı. Bunlara ilave milli takımdaki başarısından hiç ödün vermeyen, topu oyuna çabuk sokan, soğukkanlı oyunuyla en çok forma giyen futbolcu yaptı.
Basit bir dille transfer deyip geçiştiriliyor ancak hem mental açıdan hem oyuncu açısından ciddi kararlar. Hele ki gittiğiniz yere ısınamazsanız. Çanı kendi elinizle ipini sallarsınız. Göç, taşınma, transfer adına ne derseniz deyin içinde duyguların barındığı unutmayın! Bir oyuncuyu eleştirirken de bir kez daha düşünün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.