Hatırlar mısınız? Bu sene Şampiyonlar Ligi son 16 turunda PSG ile Chelsea arasında oynanan maçtan çok maç sonrası bir takım üzücü olaylar konuşulmuştu. Maç öncesi stada gelmek isteyen İngiliz taraftarlar Afrika kökenli insanları almayıp, ırkçı davranışlara bir yenisini daha ekledi.
Bunlar yetmezmiş gibi hangi insanoğlu "Biz ırkçıyız, bizim sevdiğimiz yol bu" tezahüratlarıyla teşekkür bekliyor hiç anlamıyorum.
FIFA, FIBA gibi kuruluşlar üstüne basa basa önemle hassasiyet gösterdikleri "ırkçılık" eylemlerini azaltmayı kısmende olsa başardı. Yine de yeterli değil. Ağırlıklı olarak siyah-beyaz tartışması olsa da Amerika'da karşılaştığımız Asyalılarında bu eylemlere fazlasıyla maruz kaldığını görüyoruz.
Kutuplaşma o denli büyümüş ki herkesin ya mahallesi ya kasabaları adı altında ileriye taşınmıştır. Zaman zaman spor müsabakalarında bizzat karşı karşıya kaldığınızda dehşet anları iliklerinize kadar yaşamak zorunda kalıyorsunuz.
Basketbol da buna maalesef tanıklık etmiş sporlardan. Birde Amerika'da iseniz! Gözlerindeki o küçümsemeyi
anında sezer, sizi huzursuz etmesi bir bakışıyla kabul ettirir. Nba'de oynayan siyahi ve Asyalı çoğu sporcu bu anlamda geri plana itilmekle beraber asosyal bireyler yetiştirdiler.
Yakın bir örnek, öyle çok uzaklara gitmeden.
Jeremy Lin ailesinin, özellikle de babasının sert duruşunun ve oğluna uyguladığı katı tutumuyla oğluna çok görmüştür. Jeremy kaçışı dışarıda arar. Lakin orada da çıkmaz sokağa sapar. Kolejdeyken okul arkadaşlarının ırkçı söylemleriyle iyice kendini toplumdan soğutan Lin kısa boyuna rağmen basketbol topuyla yakın arkadaşlık kurar.
Bu dostluk onun kolej takımına girmesinde ayak olacaktı. Her ne kadar bu ayakları kaydırmak isteyen babası
sadece eğitimine odaklanması konusunda masaya yumruğunu koyar.
Jeremy'nin zekası herkesin isteklerini tatmin edecek ve şaşırtacak düzeydeydi. Dünyanın en iyi okullarından başı çeken Harvard'da burs kazanmıştır. Bu noktada babasına sus payı vererek, basketbol ve okulu bir arada götürmeye başlamıştır.
Kısa boyuna (1.91) ne kadar kısa bunu da tartışmaya açık bırakıyorum ve ırkçı eylemlerine karşı verilmiş, büyük cevaplarıyla üslubunu hiç bozmadan devam ediyordu köprünün diğer ayaklarını dikmeye.
Harvard'ın en iyi oyuncusu olana dek sadece çalıştı. Hem bölümünden hem sporundan başarı ile söz ettiren Lin imkansızı zorluyordu. Bir taraftan da şöyle biraz kenara çekilin demenin bir başka yoluydu.
O sadece yaptıklarının konuşulmasını istiyordu. Ne ırkçı davranışlar ne de babasının hunharca gösterdiği tepki. İstiyordu, çalışıyordu ve köprüyü kuruyordu. Son parça olarak da Nba'de draft edilerek çivileri çakıyordu.
Nba'de ilk tecrübesini Golden-State Warriors ile yaşadı. Rakipleri ve stat da koltuklarının üzerinde bilmişlik taslayan seyirciler tarafından aşağılanmaya başlandı. Son bir sözü vardı ya da hareketi. Oynadığı oyun atik ve maçı okuma zekasıyla doluydu. Kısa süre içinde yarım ağız özürler dolanıyordu parke üzerinde.
Umurunda mıydı? Hiç sanmıyorum.
Sahi babası nerelerde?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.