- Bizler Adnan Öztürk’ü açık sözlülüğü ve şeffaflığı ile tanıdık, işin aslı halen daha aynı! Aslında pek de istenilmeyen bir durum. Çünkü gerçeklerle yüzleşmeyi sevmeyiz. İşimize gelmez. Hem bir spor hem de iş adamı olarak şeffaflık konusunda ne kadar dürüstüz?
Doğru söylüyorsunuz, pekte istenilmeyen bir durum ama isine gelmeyenler tarafından. Böyle bir hayat tarzından nemalananlar rahatsız olur. İnsanın bir problem var iken yokmuş gibi davranması, benden sonra tufan,bana dokunmayan yılan bin yaşasın,ben isime bakarım diyenlerden değilim.Hepimizin yaşadığımız topluma karşı, birbirimize karşı sorumluluklarımız var. Temsil ettiğimiz değerler,kurumlar var. Ne yazık ki iş dünyasında da, spor dünyasında da şeffaflık kavramının henüz yeri yok ama bunun için mücadele vermeye devam etmek gerek.
- Mesela futbolda şeffaflıktan bahsetmek mümkün mü? Bu sadece Türkiye koşulları kapsamında da değil, geçen zamanlarda FIFA’da yaşanan sansasyonel haberler tekrar güven sorununu gündeme getirdi.
Futbolda ne yazık ki sorun, kontrol ile ilgili kriterlerin mevcut olmamasıdır. Verilen hizmetin bedelini ölçen, değerini koyan bir mekanizma yok. Sporcuların ve teknik direktörlerin değerleri ve gelirlerini doğru karar verecek bir terazi yok. Anlaşmayı yapanların ahlakına kalmış bir durumdur. Basari kriterlerini oturtabilen ve ölçen kulüplerde sürdürülebilir basari geliyor.
Diğerlerinde, mesela Türk kulüplerinde ve ne yazık ki yansıması olan Milli Takim da, uluslararası anlamda basari sıfır iken ortalık, yıldızdan geçilmiyor. Dikkat ederseniz, medya, oyuncu, menajer üçgenine kulüp yönetenlerinde ucuz kahramanlık peşinde koşması eklenince ortaya bu garabet çıkıyor. Kulüp bilançoları berbat, kimin ne yaptığı, ne planladığı belli olmayan, kontrolü olmayan bir sistem oluşuyor. İlk sorunuza cevaba ek olsun, bu şartlar, bu ortamdan beslenenlerin işine geliyor.
- Şu an Galatasaray’ın başında siz başkan olsaydınız, taraftar ve camia nasıl bir Galatasaray izlerdi?
Tek bir şeye söz verebilirdim. Şahsiyetli, ilkeli ve dürüst duruşuyla Türk toplumuna rol model olabilecek, dünyada, Türkiyeyi ve Türklüğü layıkıyla temsil edecek bir kulüp.
- Geçen yıllara göre daha iyi bir Galatasaray olarak lanse edilse de 2000’lerin (UEFA) ruhuna ne oldu da bu denli düşüş yaşanıyor? Nasıl geri kazanılır? Kazanılabilir mi?
Dünya da futbol 2000 yılındaki futbol değil. Ölçekler değişti, kriterler değişti, başarının kodları artık daha uzun ve ciddi. 2000 'lerde, Türkiye ve Avrupa arasındaki fark 10 ise bugün 1000. Geri tabii ki kazanılır. Günü kurtarıp, ucuz şov pesinde koşmayı bırakıp, strateji üretip ciddiyetle uygularsak 10 senede başarı çizgisine yaklaşırız. Sadece ruhla olmuyor artık. Akıl üretmeyen ruh, ruh gibi gezer sadece.
- Sporu sporun içinden insanlar yönetmeli görüşüne katıldığınızı bilerek; İngiltere’ye dönersek, Chelsea gibi Manchester gibi büyük takımların yönetimi Rus veya Arap zenginlerin tekelinde. Bir yandan bakıldığında “spor endüstrisi” böyle böyle oluşuyor. O zaman sporun içinden doğanlar eski ehemmiyetini kaybediyor mu? Kalite?
Bence sorunun temelinde bir yanlış yaklaşım var. Kurumsal hayatta yatırımcı ile yönetici kavramı çok farklıdır. Rus ve Arap zenginler, şimdi de Çinliler eklendi, uluslararası arenada şahsiyetli olabilmek için bu yatırımları yapıyorlar ve şovun bir kısmında boy gösteriyorlar. Ancak, bu kulüplerin yönetimi profesyonellerin elinde ve öyle kalır. Oradaki sistemde, başkanın ve yöneticinin arkadaşı menajerlerden futbolcu alamazsınız. Akıllı yatırımcı zaten işi uzmanına emanet etmesini ve denetlemesini bilen adamdır.
- Barcelona, Arsenal, Liverpool gibi uluslararası takımların sosyal medya aracılığıyla daha fazla sporsevere ulaşabiliyor. Örneğin küçük bir Liverpool taraftarı bir günlüğüne spiker olup Jurgen Klopp ile röportaj yapmıştı. Bizde ise arada aşılması epey güç duvarlar var. Halbuki elimizin altında saniyeler sonra ulaşabileceğimiz imkanlar varken neden aşamıyoruz?
Samimi söylüyorum, birçok röportaj yaptım ama bu kadar bütünlük arz eden, cevaplara gerek kalmadan sorularla sorunu ve çözümü anlatan bir röportaj yapmamıştım. O dünya dışarıdan göründüğü gibi değil ve ne yazık ki daha beter. Kameraların ışığını gördüğünde, gazetede 2 santim resmi çıktığında, çok yakın tanıdığım ancak 1 haftada tanınmaz hale gelen insanları çok gördüm. Bu havayı ego kelimesi ile anlatamazsınız.
Garsonlara “Ben kimim,sen biliyor musun?” diye soran, cevap alamayınca, Google'a ismimi gir, bak, öğren, sonra içkimi getir diyen yöneticiler vardır. Bizzat yaşadım. Halbuki sporun özünde samimiyet ve sevgi vardır.
- Kendinizi hiçbir futbolcu olarak düşündünüz mü? Profesyonel anlamda? Hangi mevki de olurdu mesela? Ya da Galatasaray da oynamak ister miydi futbolcu Adnan Öztürk?
Samimi söylüyorum, hiçbir zaman futbolcu olmayı hayal bile etmedim. Allah vergisi bir kabiliyet ile başlamak lazım, o da bende zaten yok. Ayrıca, yakından bildiğim için söylüyorum, dünyanın en kısa, en zor ve nankör mesleğidir. Her kişinin ruhen kaldırabileceği bir iş değil. Ben futbolcuları her zaman modern gladyatörlere benzetirim. Her müsabaka başında, başınıza ne geleceğini bilmeden mücadeleye başlıyorsunuz. Hele kış aylarında, maçtan sonra o çocukların soyunma odasındaki halini görseniz ne demek istediğimi anlarsınız.
- Türkiye’de iki kupanın kazanmanın zor olduğu sezonlarda Galatasaray, UEFA ve Süper kupayı kazandı. O dönemden bu zamana ortada seyreden bir Galatasaray var. Juventus 2006 yılında şike davasını kaybedip bir alt lige düşürülmüş ve hatta puanı eksiden başlatılmıştı. Fakat şimdi şampiyonlar Liginde final oynayacak düzeye geldi. Üstelik 10 yılda… İki durumda da bakıldığında geçen süreler ve kat edilen başarılar?
Çok basit. Biri başına gelenlerden ders aldı, oturdu, problemi kabullendi, yol haritasını ve planını yaptı, çalıştı. Diğeri kazandığı başarıyı, kulüp içi ego kavgaları ile tarumar etti ve hiç problem yokmuş gibi yaptı. Hangisinin hangisi olduğuna siz karar verin.
- İçeriden biri olarak bir dönem Hagi’nin kovulması söz konusuyken sizin öngörünüz ile hatadan geri dönülmüştür. Hagi’nin sizdeki ve Galatasaray’daki önemi nedir?
Malum ben bir profesyonel yöneticiyim ve şirket sahibi patron değilim. Ağzımızda gümüş kaşıkla doğmadık. Çalışarak bir yerlere geldim ve şahsıma ve yaptığım ise saygı duyulmasını isterim. Benimle çalışan insanlara da o şekilde davranırım. Hagi müthiş bir profesyoneldi. İnatçı ve disiplinliydi. Politika yapmasını bilmezdi ve işine hiç kimseyi karıştırmazdı. Yönetim kurulunda bu duruşuna kızan, sadece ve sadece Hagi'nin karizması ve başarısını kıskandığı için üzerinde egolarını tatmin etmeye kalkanlara karşı durdum. Yapmam gerekeni yaptım. Dünyada yasayan 10 futbol efsanesinden bir tanesine futbol öğretmeye kalkmak kadar komik bir şey olamaz.
- Avrupa ve Şampiyonlar Ligi gruplarında hep aynı seyirde izlenilen bir grafik seyrediyoruz. Bu açıkçası sadece Galatasaray içinde değil Türk takımları bir noktada yanlış yapıyor. Belki transferler ya da bütçe bir yere kadar idame etmesini sağlıyor. Şimdi Sevilla, Napoli veya daha orta seviyede izleyen takımlar hep bir adım önde futbol oynuyorlar, yönetiyorlar… Bizde?
Bugün muhasebe kurallarını gerçekliğiyle uygulayalım, iflas etmemiş Türk kulübü yoktur. Hemen hepsinin hesaplarını bildiğim için söylüyorum. Devlet ile kol kola girip sadece şovu devam ettirmeye çalışıyorlar ve dolayısıyla da yerel bir duruma düştüler. Siyaset, spor ve iş adamları üçgenine hapsedilmiş bu zihniyet zaten başka bir şey de üretemez.
- Dünya da sporun geleceğine hangi perspektiften bakıyorsunuz? Umut verici, iç açıcı değil, bu düzende devam eder…?
Ülkeler arasındaki makas daha süratle açılacak. Önümüzdeki yıllarda, 1.sınıf dünya kulüpleri olacak ve aralarında küresel bir rekabet yapacaklar. Bunun çalışmaları tamamlanmak üzere. Bu konuma yakin olan hiçbir Türk kulübü ne yazık ki yok ve bu mantıkla, olması da mümkün değil.
- Sosyal medyayı ne kadar aktif kullanıyorsunuz? Artık taraftarlar, takımlar birbirini burada ateşleyerek ön hazırlık yapıyorlar. Takımlara bir yararı var mıdır?
Çok sınıfta kalacağım bu sorudan. Sosyal medya hesabım yok ve bir türlü de ısınamadım. Ancak diğer taraftan sosyal medya spora çok ciddi bir katma değer getirdi ki yeteri kadar ve gereği şekilde kullanıldığını düşünmüyorum.
- Son olarak Adnan Öztürk bir gününü nasıl geçirir?
Sabah 06.00 da kalkar. 09.00 da işinin başında olur. Eskiden uzun saatler çalışıyordum ama artık, 18.00'de çıkar evine gider. Muhakkak haftada 500 sayfa kitap okur, ailesi ile vakit geçirir. Gün içerisinde ziyaretçisi çok olur ve muhakkak her talebe yetişmeye çalışır. Sade ve mütevazi bir hayat sever.
KISA KISA...
En sevdiğiniz futbolcu… Arjen Robben
En sevdiğiniz teknik direktör… Jupp Derwall
En sevdiğiniz kitap… NUTUK
En sevdiğiniz film… Matrix serisi
En keyif aldığınız lig… Alman Ligi
Hayatınızda tanıdığınız en dürüst insan… Mustafa Kemal Atatürk
Şu zamana kadar gelmiş en iyi oyuncu… Pele
Unutamadığınız Galatasaraylı oyuncu… Hagi
İş adamı olarak şirket yönetmek mi, içinizdeki futbol tutkusuyla takım yönetmek mi? Şirket yönetmek (bildiğim iş)
Sizin için ayrı yeri olan şarkı… My Way – Frank Sinatra
Unutamadığınız maç… Galatasaray - Neuchatel
…Ve Ali Sami Yen’in sizin için tarifi nedir? Çocukluk rüyalarimda ki şato
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.