9 yaşında Brezilya'nın sokaklarında gözyaşlarına hakim olamayan bir çocuk düşünün. O çocuk için yaşamının perdeleri sonuna kadar kapanmıştı. Babasını kalp krizinden kaybetmişken, küçük kardeşi Guilherme, doğum sırasında uzun süre oksijensiz kalınca zihinsel engelli kalmasına sebep olacaktı.
Bu denli sarsılmışken arabanın kornası ile irkilir. Hava usu usul kararmış, sokak lambaları yanmaya başlamıştı. Pes etmeyeceğim der gibi elini yumruk yaptı ve sonrası... Babasından aldığı en büyük mirası ile aydınlanmaya -varım- dedi.
Babası bu konuda amatördü belki ama kendisi Dünya 1 numarasına kadar uzanan yolculuğa başlayacaktı.
Kardeşinin her gün yaşadığı mücadelelerden derinden etkilenen Gustavo Kuerten tenis hayatına daha sıkı sarılıyordu. Böylece kazandığı paralarla kardeşinin tedavisine bir nebze de olsa yardım edebiliyordu. Sokağın havasını solumuş, Brezilya'nın mistik ortamını benimsediğini "toprak kortlarda" yansıtıyordu.
Fransa Açık'ta Roland Garos'un toprağında 3 Grand Slam kazanarak "toprağın efendisi" olduğunu kanıtladı. Azmi ve küçük yaşlarda yaşadıklarını aklının hep bir köşesinde taşıdığını maç sonlarında gizli saklı kalmış duygularla gün yüzüne çıkarıyordu.
Bu başarılarını 2000 yılında Dünya sıralamasında 1 numaraya yükselerek; aslında zaten gönüllerin şampiyonu olarak yer etse de bir kez daha kanıtladı. Neden mi? Çok daha basit cevaplamak gerekirse kendiyle, yaşamıyla barışık kalmanın savaşı derim. Biraz daha açmak gerekirse kazandığı tüm kupaları küçük kardeşi Guilherme'ye vermesiyle anlam bulur.
Bunun yanı sıra her yıl katıldığı turnuvalardan birinde kazandığı para ödülünü "zihinsel engelliler" için kurulmuş derneğe bağışlıyor.
Ağladığı günleri hatırlayınca artık biraz da olsa tebessüm görebiliyoruz Kuerten'de. İyilik elçisi, yardımseverlik bir yana bir o kadar da sempatik olan Gustavo; bu arada burada duralım. Çünkü Gustavo Kuerten'e kimse böyle seslenmiyormuş, yani böyle tanımazlarmış. Brezilyalı tenisçi'ye "GUGA" lakabını takmışlar.
Guga'nın unutulmayan neden gönüllerin şampiyonu olduğunun ispatı olan bir maçı var. Amerika Açık Erkeklerde oynanan çeyrek finalinde spora dair olumlu anlamda tüm çıplaklığıyla yaşandı.
Hayran kitlesinin nasıl bu konuda fazla olduğunu, hafızalarda kazıyan anlardan sadece biri. Guga, Fransız tenisçi Cedric Pioline ile karşılaşıyordu. Karşılaşma oldukça çekişmeli geçerken az olan seyircilerin sesi tıklım tıklım dolmuş kort misali çıkıyordu.
3. sette Kuerten'in muazzam vuruşuna, Fransız raket olağanüstü paralel forehand ile puanı alınca teniste görülmeyen "tebrik" meesajı geldi.
Kuerten karşı sahaya geçerek, Fransız raketin elini sıkarak tebrik etti. Seyircilerin ıslıkları ve alkışları bir anda daha da güçlenerek "koca yürek Guga'nın" sesi oldular.
Gönüllerimizi bir kez daha fethetti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.