Elbette ki sıcak iklim, büyük şehir, Staples Center”ın her köşesinden fışkıran Holywood şöhretleri ve iyi yöneticiler gibi pek çok faktörü unutmuş değilim. Ancak Magic-Era bittikten birkaç sene sonra hem Shaq, hem de Kobe”yi takıma katabilmek, insanoğlunun mantık sınırlarını aşıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Ve bu örneği çok daha geriye sarıp, ancak henüz ölüm haberi yeni sarsmışken buldum.
Elgin Baylor, çok geç başlamış NBA kariyerine parkeye kavuşmanın haleti ruhiyesi ile domine etmeyi de başardı. Kendini geç keşfedenler kulübünden geldiğinden uzun bir yolu olduğunu biliyordu. 14 yaşında parke zemin üzerinde olmasa da sokakta tutacaktı ilk turuncu topu. Washington DC sınırları içerisinde doğup, büyüyen ve başkentin ayrıcalıklarını tadacaktı. Lakin bu imtiyazlar Afro-Amerikalıları pek de önemsemeyen türdendi. Siyahilerin bu tesislerin kullanması kati suretle yasaklanmıştı. 1951-1952 yıllarında lisede oynadığı basketbol sayesinde yeniden oyunla bağını kurmuştu. Ancak hepsi bu olmamalıydı. 1954 yılı itibariyle Baylor, Spingran Lisesinde yerini kıdemli hale getirmek adına kaydını yaptırır.
Bu okul sadece siyahilerin gittiği bir okul olmasından dolayı işi zordu. Çünkü herkes çıkışın spor üzerinden olacağını biliyordu. İlk takımı olan, Washington All-Metropolitan’a seçildi ve bu takıma adı verilen ilk Afro-Amerikalı oyuncuydu. Ayrıca Livingstone Kupasını bölgenin en iyi basketbol oyuncusu olarak kazandı. 3 Şubat 1954'te eski lise takımına karşı oynadığı maçta ilk yarıda 31 sayı attı. İkinci yarıda dört faulle oynayan Baylor, 32 sayı daha atarak 63 sayı ile yeni bir Washington DC alanı rekoru kırdı. Normalde böyle bir haber yerel basında "flaş flaş" olarak verilirken, siyahi olmasından ötürü görmezden gelindi.
Bir arkadaşı tarafından Idaho Koleji'nde basketbol bursu ayarlamasıyla bir adım daha yaklaşacaktı hedefine. Basketbol oynadığı bir sezonun ardından maç başına 31.3 sayı ortalamasını aldı, ne var ki yine ırkı gündeme alınarak bursları kısıtlandı. İşin aslı eli kolu bağlandı. Bir yıl boyunca okuldan uzak kalmasıyla kendisi ile ilgilenen bir nevi sponsor bulmuştu. Baylor ile ilgilenen bir Seattle otomobil satıcısı, Seattle'da bir AAU takımı olan Westside Ford'da oynamak için önü açılmıştı. Ve böylece Minneapolis Lakers 14. turda onu 1956 NBA Draft’ında almak istese de, okulda kalmayı tercih etti. Bir sonraki sezon tarafını seçtiği okulu NCAA şampiyonluk maçına götürecekti. Bu muhteşem sezonun sonunda Minneapolis Lakers tarafından 1958 NBA Draftında 1 Numara seçilerek yeniden seçildi ve bu seferde 1958-59 NBA sezonuna katılmak için okulu bırakmayı seçti.
Elgin Baylor gelmeden hemen öncesinde Lakers takımı, yavaş, hantal ve yaşlanmış kadrosuna “ruh” vermek istiyordu. İlk adımı Baylor ile yapacaktı. Atletik yapısı ve çok yönlü oynuyor olması takımın ilk beşinde sabit bir oyuncu olmasında ilk adımdı.
Esasında bu durumda uzun süre kırılamayacak üstünlükleri getirecekti. Ve beraberinde neler gelmedi ki! Epey kabarık başarılar… 11 kez parkede gurur duyacağı NBA All-Star seçilmesini yazdıktan sonra 1959 yılında NBA All-Star Maçı MVP'si seçilmesi gurur okşayan diğer bir özelliğiydi. Ya da tırnakları ile kazandığı ödül mü demeliyim? Yine aynı yıl NBA Yılın Çaylağı seçilmesiyle ilerleyecekti.
NBA 35. Yıl Dönümü Takımı, NBA 50. Yıl Tüm Zamanların Takımı, NCAA Final Four En Üstün Oyuncusu seçilmesiyle galip geldiğini ispatlıyordu. Fakat en önemlisi de 22 No'lu formasıyla Los Angeles Lakers tarafından emekli olmasıydı.
Bir diğer önemli kazancı bu spora “Jump shot” olarak anılan şut stilinin öncü oyuncusu olmasıydı. Staples Center önünde duran heykeli ile tüm zamanların en iyilerinden biri ve her zaman Lakers mirasının bir parçası olan Baylor, New Orleans Jazz’da koçluk ve Los Angeles Clippers’ta Basketbol Operasyonları Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaya devam etmesi basketbola olan tutkusunu anlatıyordu. 22 numaralı formasıyla 22 mart 2021’de ebediyen Los Angeles halkını hafızalara kazınan “Jump Shot” efsanesi olarak selamlayacak artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.