Yakın zamanda hapishaneden çıkan Tom Justice’in gazetelerdeki manşetlerini ilk duyduğumda aklıma eski Olimpiyat oyunlarındaki bir türlü başarı çizelgesine adım atamaması, hafızalara kazınan meşhur hırsızlık senaryoları muhakkak ki gelecekti. Evet, bu gerçekten doğru! 20. Yüzyılın şehirli insanları Tom Justice’ı daha çok hırsızlık üzerine yazdığı “muhteşem” uygulamalarıyla sevmişti, ben ise daha sonraları onu bisiklet üzerindeki başarılı ve genç bir sporcu olarak tanımıştım. Fikrimi değiştiren sadece gazete manşetleri değildi.
Şu kabul, hız ikisi içinde kaderi benzeyen bir yoldu. Bisiklette takım ruhuna yaraşır biri olmak istiyorsa kaslarına kuvvet işler yapmalıydı. Ha keza hırsızlığı benimsediğinde de. Lakin çalma eylemini para kazanmak adına yapıyor sanıyorsanız tamamen yalan!
1971’de Libertyville, Illinois’de doğan Tom Justice genç yaşta 1000 metre Sprint'te kendini geliştirince olimpiyat takımına girmesiyle bir başarı hikayesi doğuyor deniliyordu.
13 yaşında kendi kendine sürmeye başladığı bisiklette, 4 yıl boyunca antrenman yaptı. 1000 metre sprintte kendini geliştirince, olimpiyat takımına girmeye hak kazandı. Ancak zaman içinde hayal ettiği başarıyı burada yakalayamadı.
Amerika bisiklet takımı her yıl bir basamak üste taşıdıkça Justice kendini daha da soyutladı ve başarısız hissetmeye başlamasıyla, yeni meslek gruplarına yöneldi. Her şeyden önce bu yaptıklarından bağımsız “rahip” olmaya karar verdi ama işte tek başına karar vereceği bir iş değildi bu. Katolik kilisesi onun rahipliğini ve mesleğine olan sorumsuzluğu ile aforoz etti. Daha sonrasında uyuşturucu ile mücadele örgütünde çalışma isteğiyse de tam bir fiyaskoydu. Pek de listesine uygun olmayan bir “meslekten” devam etti. Girizgahta ünlü bir bisikletini, bir çocukluk anısını canlandırarak anlatmış, çağdaşı hemen herkes gibi tornasından geçtiği ağır dini eğitimin açtığı yaralardan mütevellit kendini ünlü ve çözülemeyen banka soyguncusu olarak bulacaktı.
İronik olarak, soyadı “adalet” anlamına gelse de bambaşka işler peşindeydi. 1998 yılında nevi şahsına münhasır bir yöntemle başladığı American National Bank soygunundan 5.580 dolarla evine döndü. Bankalarda, kafasına beyzbol şapkası takıp bisikletle bankaya gidiyor ve başını eğerek sırasının gelmesini bekliyordu. Bu sırada parmak izi bırakmamak için hiçbir şeye dokunmuyordu ve sıra kendisine gelince farklı bir iletişim detayına dikkat çekiyordu.
Elindeki kâğıdı veznede duran kişiye uzatıp; “ Cebimde bir silah var, hemen parayı çantaya doldur” yazılı olan kâğıdı okuyan çalışanlar bir poşete paraları koyarak Tom’a veriyorlardı. Paraları alınca da dışarıdaki bisikletine binerek oradan uzaklaşıyordu. Olağanüstü değil mi? Olimpiyatlarda oynayacak kıvama gelen ancak ne yazık ki sonunu getiremeyerek ilk banka soygunu etabı garip bir şekilde bu satırları aklıma düşürdü. Tarih tam karşımda duruyordu, görmemek imkânsızdı. Bir bisikletçi kılığına girmişti ama hayallerine son vermişti.
Tam 4 yıl boyunca 26 banla soygununu yakalanmadan devam ettirdi. Velhasıl amaç para soymak değil olmayana dağıtmaktı.
Sadece başarılı olduğu alanı bularak, hayata karşı kendisini ispatlamaya çalışıyordu. Bir gün yolda yürürken bir polis memuru çantasına bakmak istedi ve aklına başka çözüm yolu gelmeyen Tom, özel yapım turuncu bisikletini sokakta bırakarak kaçmaya başladı. Polisler, bisikletten yola çıkarak diğer delilleri birleştirdi ve tam 4 yıl sonra Tom yakalandı. 11 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şimdilerde 50’li yaşlarına merdiven dayayan Justice bir donut dükkanında çalışıyor ve hala Libertyville, Illinois’da bisiklet yarışlarına katılıyor. Yani, aslında turuncu bisikletçiye kalan bir sürgün. En başa dönme meselesi…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.