Avrupa Şampiyonası’nın Interrail’dan farkı yok. Yine
aylarca konuştuk, tartıştık ama gitmeyi başaramadık. Fakat orada, bir turnuva
var uzakta, kayıtsız kalamayız. Bu sefer Türk futbolu için değil… Futbolun ana ekiplerinden
fakat son yıllarda bir türlü kıramadıkları şeytanın bacağı Hollanda ekibini
esir almış durumda.
Ne denli oyuncu altyapısına önem verdiklerini bilmemize
rağmen kısır döngünün içine saplanmış durumdalar. Evet, belli takımları bunu
kırmak için mücadele içinde lakin bir takım daha güç katmaya geliyor.
Hollanda Ligi takımlarından PSV Eindhoven, lige muhteşem
bir giriş yaptı. Sezon başında anlaştığı eski öğrencisi Mark van Bommel, ilk
teknik direktörlük deneyiminde harika işler yapıyor. İşte müthiş bir girizgah,
velhasıl PSV Eindhoven’ın esamesi okunmazken canlılık katmaya geldiler.
Hollanda futbol okulu, Hollanda sınırları içinde ve
yıllarca öğrencilik yapmış, varlığını ve canlılığını yine geçmişinin
kalıntılarını bu topraklarda sürdürmeye devam ediyor.
Bu yazıya başlayabilmek için bazı hazırlıklar yapmam
gerekti. Bir kenara kaydedip de okumadığım eski yazıları gözden geçirdim veya
“van” soyadının nereden geldiğini merak edip kendi başıma bir soy ağacı
çıkarmaya giriştim. Bu arada, bunu gerçekten yaptım. Şimdi asıl meselemize
gelelim.
Hollanda’ya dışarıdan bakan ve konusu Hollanda vs. olan
bir yazı yazan herkesin aşağı yukarı aynı hikaye kalıbına bağlı kaldığını fark
edeceksiniz. Bu kadar küçük bir ülkenin varlığına aklınız eriyor mu? Huzurlu
insanları ve gelişmiş sosyokültürel yaşamından haberiniz var mı? Bu sınırları
aşıp Bommel’e başlamaya karar verdim.
Mark van Bommel, çok tanıdık gelmeyecek fakat bundan
sonra duvarları aşındıracağına kesin gözüyle bakılıyor. Kariyerine Fortuna
takımıyla başlasa da asıl geçmişi PSV Eindhovendan geçecekti. Sonrasını
İspanyol esintisi Barcelona ve Alman disiplini Bayern Münih’te alacaktı. Yinede
dönüp dolaşacağı Hollanda’nın rüzgar değirmeni, PSV takımından başkası
olmayacaktı. Kariyerini sonlandırmaya karar verdiğinde dahi yine portakallardan
vazgeçmeyecekti. Teknik direktörlük kariyerine adım atmadan PSV takımının
kapısını çalmıştı bile.
4-3-3 taktiğiyle takımını sahaya dizen, pas oyununu doğru
oynayan ve alan daraltmalarını başarılı bir şekilde uygulayan Bommel, hücum
anlayışıyla dikkatleri üzerine çekiyor. Kaleye şut atmaktan çekinmeyen PSV, 9
hafta sonunda 36 gol atarak 4 gol ortalaması tutturdu. Oyunun defansif tarafını
da başarıyla uyguluyorlar ve set oyununda boşluk vermiyorlar. 12 hafta sonunda
yalnızca 5 gol yemeleri de bunu kanıtlıyor. Bizim meselemiz tam olarak da
buydu. Kendi takımını okuyabilmek…
Hollanda futbolu gerçekten ne kadar iyi? Marken van
Bommel, onların şampiyon dahi olabileceklerini iddia etti. Geçmişte
başardıklarını unutmamalı. Hollanda’nın ne kadar iyi olduğunu izleyerek
deneyimledim ama yine de övgüleri biraz olsun azaltmak daha makul görünüyor.
Daha önceki yazıların aksine, bu yazının bir kahramanı
olmayacak. Çünkü Marken von Bommel için böylesi uygun olurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.