Doğan güneş mi, yoksa batan güneş mi? Kürenin neresinde
olduğuna göre değişiyor. Kasım – 2018’de eski defterleri dürerken, kalemime
eski kaptan John Terry takıldı ve ilk doğduğu anlar mı yoksa veda ederken ki
güneş miydi onun için… Lakin sevenden daha çok çekimser davranan epey topluluk
var. O halde Pandora’nın kutusu açılsın.
Büyük Britanya’nın Doğu bölgesinde oynayan sürpriz bir futbolcu
çıktı. Bölgenin Londra kökenli çoğu İngiliz futbolcunun yetiştiği "Sunday League" takımlarından Senrab'da futbola başlamış, oyununu defans üzerine
temellendiren birçok iyi takımın bu mevsimdeki kaderini paylaşarak henüz ilk
turda eve dönmeyi düşünmüş bir isimden öteye gidememiş. Ancak John Terry limitlerine
kadar zorladığı oyununu daha ileriye taşımayı başardı ve sonunda West Ham
United’a transfer olarak profesyonelliğe adım attı.
Bundan sonrası dillere destan Chelsea kariyeri… Terry, 14 yaşındayken kulübe katılarak Chelsea saflarına geldi. Daha önce Sol Campbell ve Jermaine Defoe gibi yıldızların da Senrab FC tedrisatından geçtiğini bilerek, doğru hamlenin doğru zamanda geldiğini görmek mümkün.
Bundan sonrası bildiğimiz senaryo esasında. 1998 yılında geldiği Chelsea takımına vefa örneği göstererek yaklaşık 20 yıl sadık kaldı ve takımla harmanlaşıp beyni olmayı başaracaktı.
Bundan sonrası bildiğimiz senaryo esasında. 1998 yılında geldiği Chelsea takımına vefa örneği göstererek yaklaşık 20 yıl sadık kaldı ve takımla harmanlaşıp beyni olmayı başaracaktı.
İlkler her daim ayrı bir mühimle hatırlanır. İlk maçı
keza 1998’de Aston Villa ile Lig Kupası müsabakasıyla yeşil sahalarda olacaktı.
Daha önemlisi ilk golünü esnaf edasıyla duvarına çerçeveletecekti. Evet, o bir
defans oyuncusu lakin kaleyi havalandırmak da defans oyuncusu için meziyet
ister. Biraz zaman alacaktı, milenyum yılı ona uğurlu gelmişti bile.
Terry, Premier League kulübünde kalmayı ve en üst kattaki
işi, profesyonelliği öğrenmeyi seçti. Ormanın büyüsüne ek olarak, 1999-2000
sezonunda Chelsea için dokuz maç çıkardı ve FA Cup’ın 6. Turunda Gillingham’a
karşı ilk golünü attı. Maviler FA Cup’ı kazanmaya devam etti.
Terry, kullanılmayan bir yedek oyuncu olarak galip bir
madalya kazandı ve bu ödül onun büyük onuru oldu. Böylece ilk 11’de yer
edinecekti. Bu durum beraberinde takımın ona güvenini kazandırdı ve hemen hemen
birkaç yıl içinde kaptanlık apoletine ulaşacaktı. Belki dönem dönem
beklentileri karşılayamadı ama pes etmek litaretüründe yoktu.
John Terry bu görüşüyle beraber 2017 yılına dek Chelsea
zeminini kendi hamuruyla şekillendirecekti.
Ön yargıyla da yaklaşıyor olabilirim, ama yeni
gelişmelerle birlikte Premier League’in “en iyi” olarak rüştünü artık ispatladığını
düşünenlerden biri olduğunuzu tahmin edebilirim. Tıpkı Kaptan Terry’nin
hayalindeki gibi. Ancak onu Chelsea takımında işe yaramayan, isim yapmış o
yüzden bu sahada diyen kesimin olduğunu red etmemek gerek. Bu duruma teşvik
edense şüphesiz sinsi faulleri ve kartlık pozisyonları…
Çünkü diğer “yıldız” oyuncular kadar göz önünde değilse de, kendi pozisyonu için en az onun kadar özel biri. Temel savunma becerilerindeki eksikliğinden yakındığımız da kafalarda böyle bir profil oluşuyorsa eğer. Bunu dünyada kaç savunmacı için söyleyebiliriz gerçekten bilmiyorum ama Terry, sadece onu izlemek için maça gidebileceğiniz ölçüde estetiğe ve soğukkanlılığa sahip bir futbolcu. Kariyerinin gelişimi için Chelsea’e bir teşekkür etmesi gerekecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.