İlk olarak 1936 Yaz Olimpiyatlarında yanan meşale, günümüzde Rio'yu aydınlatmaya devam ediyor. Aslında Olimpiyat ateşinin doğuşu; "silahların bırakılması" mesajını içererek yola koyulmuştur. Tabi bu tartışmaya oldukça açık...
Yunanistan'dan çıkarak oyunların yapılacağı şehre, çeşitli ülkeleri seyahat ederek yakılma fikri ile hemfikirlerdi. Not düşmekte yarar var, bu fikri ilk ortaya atan Carl Diem'den başkası değildi.
Dünya'nın en geniş spor faaliyeti olarak kabul gören Olimpiyatlar, 5 farklı kıtadan katılan sporcuları temsil etmekte. Bu noktalarda da Olimpiyat halkalarının hikayesi yazıldı. Mavi halkanın kaçınılmaz Avrupa'yı, sarı halkanın Asya'nın etnik yapısını, siyah halka ise Afrika'nın el değmemiş toprağını, yeşil halka, Avustralya'nın yalnızlığını ve su götürmez bir gerçek ki kırmızının Amerika'nın hegomanyasından gelir.
Antik Yunan'a kadar giden kökler, günümüze kadar evrilerek son haliyle 400 metreye koştu. Sporcu rekoruna, dünya rekorlarına bazen doping skandallarına ama ne olursa olsun mücadele için koştu tüm sporcular.
Antik Yunan'a tekrar geri dönecek olursak Olimpiyat sayesinde spor eğitim düzenine dahil oluşunu ve yıllanarak güçlenmesini izler bulduk. Bazıları buna seyirci kalmayı redderek, yarışmayı tercih etti. Böylece adı dilimize pelesenk olmuş oyuncuları dillendirmeye başladık. Bazısı unutulmaya yüz tuttu, aralarından sıyrılıp efsane olanları ayrı kefeye konuldu. Aslında konu başlığı spor adına sığınılsa da altında politik, ekonomik ve sosyal olayların bir bütün içinde saklanmış halinden gelir.
Bu kadar güllük gülistanlık değil elbet, tarih boyunca sıradışı olaylara sahne olmuştur, spor organizasyonları. En ilginç olanı; 1908 yılında Londra'da yapılmasına karar verilen olimpiyatlar, kraliyet ailesinin izleyebilmesi adına maraton Windsor şatosunun önünden başlanmasına karar verilir.
Final ipini ilk göğüsleyen sadece 1. değildir. Aynı zamanda 42195 metre koşulmasıyla olmuştur. Tarihe 42195 metre koşusu böyle yazılmıştır.
Bir başka efsane için 1912 Stockholm'e backpack yapıyoruz. Güreş maçının finali; tam 9 saat geçmiştir fakat bir türlü 1. belirlenememiştir. En sonunda hakem heyeti iki güreşçiyi de 2. olarak gümüş madalya sahibi yapmayı uygun görmüştür.
Ben her okuduğumda beni şaşırtan olay ise 1932 Amerika, Los Angeles'ta gerçekleşti. Bir hayli enteresan...
Polonyalı Atlet Stanislawa Walasiewiczawna, 3 aylıkken ABD'ye taşınan ailesinden çok kendine düşen payı fazlasıyla alır. Lakin 21 yaşına geldiğinde hiçbir şekilde ABD vatandaşlığına geçmesine izin vermezler.
Stella Walsh (ABD'deki ismi) 1932'de 100 metre altın için 12 saniyenin altına inerek (11.9 sn) dünya rekoru kırar. Buraya kadar gayet normal başarılar... Altın madalya ve dünya rekoru hariç. Ancak 48 sene sonra bir soygunda can verirken, otopsi sonucuyla erkek oluğu anlaşılır...
Ben üç nokta koydum fakat, Olimpiyat sloganı ile sonlandıracağım. "Daha hızlı, daha yüksek, daha güçlü" ya da " En önemlisi kazanmak değil, katılmaktır." Adını siz koyun!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.