Biraz geçmişe 2016 yazına gidelim mi? Aslında sevdiğimiz
yerden, Premier League’den gelecek. Evet bahsi geçecek teknik adamın adı biraz
naftalinleşmiş olabilir. Ama çok tanıdık gelecek…
Roberto Martinez, şimdilerde Belçika Milli takımın başında
olsa da aklı halen daha Ada’da kalmış gibi! Kendisinin bir cümlesi ile
İngiltere’ye girizgah yapmıştı: “Beni son üç ay ile değil, üç sezon ile
değerlendirin!” demişti. Evet, ben de öyle yapacağım. Hak vermemek elde değil.
Son gidişatının üzerinden neredeyse dört yıl geçmiş ve pek de
romantik ayrılmamıştı. Martinez’in kovulacağının belli olduğu FA Cup yarı
finalinden bu yana birkaç kez ne yazmam gerektiği üzerine düşündüm. Çalıştırdığı
takımları en azından bir kaç sezonluk kısmını takip etmişliğim dahi var ve
fikirlerimin en net biçimde revize olduğu Everton dönemi ile, Martinez
fenomeninin bir dramatik adama dönüşmesiyle sona ermişti. Sanırım bahsetmek
istediğim çok şey vardı, ama nereden ve nasıl başlayacağımı bilemiyordum.
Yani ne vardı ki mesela? Martinez, oyunu savunma ve hücum
olarak iki ayrı aşamada görmezdi. Ki bence de bu kadar basit indirilmeli miydi
tartışma konusu! Gol yememekle ilgilenmediğini defalarca söylemişti. Buna da
ayrı bir başlık açılmalı şayet. Önemli olan topa sahip olmak ve oyunu dikte
etmekti. İşte bu kadar basit!
Martinez, başkaları tarafından tanınmak için bir şeyler
yapmaz, kendi değerleri için çalışırdı. Bunu her mikrofon uzatıldığında manşet
atılırcasına dile getirmekten çekinmezdi.
Şu noktada ona katılmak istiyorum, belki subjektif
olacak. Bu da Martinez’i İngiltere Ligi’nde farklı yapar mıydı? Kornerleri kısa
kullanmaktan yanaydı, çünkü uzun kullanmak ancak kontrolü kaybetmenize ve kaosa
yol açardı. Aslında bu daha çok bizim gibi karmaşık liglere yönelik olacak
türden bir teori.
Başkaları için tam olarak bu sebeplerle Martinez bir
karikatürdü ve asla en üst seviyeye ulaşamayacaktı. Fakat ben bunların
hiçbirini önemsemiyorum ve bu Roberto Martinez’i daha yakın kılıyor. Çünkü işin
başka bir yanı daha vardı ve zayıf oldukları alanları geliştirerek değil, ancak
iyi oldukları alanlarda kusursuzlaşarak daha iyi bir takım olabilirlerdi.
Martinez klasik bir İspnyol’un dışına çıkıp tabuları
yıkmaya başlamışken, kendisini Belçika’da bulacaktı. Esasında çok da sürpriz
olmayacaktı. Bu cümleyi istemeye istemeye kursam da kendi nevi şahsına yenik
düşecekti. Martinez, başarısız sonuçlar aldığı bir sezondan harika bir deneyim olarak
bahsederken bizlerle şakalaşmadığını net bir şekilde anlayabiliriz. Çünkü tüm
bunlar daha büyük bir planın parçası. FA Cup’ı kazandı, üstelik finalde
Manchester City karşısında üstün oynayarak.
Martinez, kazanmakla o kadar da ilgilenmiyor. Onun asıl
ilgisini çeken, her zaman için limitleri kaldırabilmek olmuştu. Sorun şuydu ki,
Martinez asla söylediği kadar iyi olamadı. Takımları gerçek bir aşama kat
edememişti, asıl sorun buydu.
Everton, bu anlamda daha büyük bir hayal kırıklığı oldu.
Takımın berbat goller yemesi şöyle dursun, gol pozisyonu dahi yaratamaz hâle
geldiler. Bu kabul edilemezdi. Martinez açısından bakacak olursak, takımın
önemli aşamalar kat ettiği doğruydu, ama bir takımın bu kadar çalkantı
yaşaması kesinlikle doğru değildi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.