Artık bir mağlubiyet var. Poulsen’de yenildi. Herkes gibi… Her şey ne güzel de anlatılıyordu. Bir başarı hikayesine ne “set” çekebilirdi ki! Anlatmak elbette önemliydi. Zira bunları yazabilmek de… Sunay Akın'ın bir futbolcuyu yazmasını bekleyebilir misiniz? Kesinlikle. Onun her zaman şaşırtan ve merak bıraktıran sonları ile beklenmeli. Yine öyle yaptı.
1977 yılında oynanan Trabzonspor maçından sadece bir andı. Sıradan değildi. Farklı kılan ise; Poulsen’in batıl inancı, oyuncak bebeği. Ne zaman kalesinde oyuncak bebeği asılı dursa maç kaybetmeyen Poulsen vardı, karşı rakipte. Oyuncak bebeğinin, kaleye duvar ördüğünü düşünen Poulsen, yere düştüğü an kehanet zinciri ağlarını da, takımını da saracağını çok iyi bilirdi.
Bebeğin kaleye düşmesiyle golü atmıştı Trabzonspor. Ve o andan sonra Poulsen için veda turnesi hüviyetine büründü.
İnançlarımız, hayatımızın çok büyük bir yerini kaplıyor. Son yıllarda iyice kendini gösteren batıl inançlar spordan da nasibini alacaktı. Kim bilebilirdi ki dünya bir numarası Serena Williams’ın yüzlerce çıktığı maça hep aynı çorapla çıkacağını…
Burada tek kusur o çorapla kaybettiği oyunun sonunda bir daha giymediğiydi. Lakin sahada ne kadar olağanüstü bir maç oynandığını, sıradışı bir frikik golünün ya da hiç olmayacak alley-oop sayısının arkasında ne denli inançlar, saplantılar veya diğer çılgınlıkların haddi hesabı olamaz.
Aslında sınırları zorlayan tutkudur. Sporu seven, bağlanan her kimse duygusaldır. Diri tutan da bu duygu ve tutku birleşiminden başka ne olabilirdi ki! Hep kazanmak veya kazanması istenir, bazen yapılan totemler bazense “uğur” dediklerine sarılırlar. İşte bu tapılacasına isimler, akıllara durgunluk veren batıl inançlar hiyerarşisine sürüklenirler. Ne var ki; bu inançlar saplantılı bir ruh haline de dönebiliyor.
Chelsea takımının dinamosu olarak nitelendirilen Frank Lampard’ın maça giderken hep aynı müziği ve aynı yolu kullandığını bir yere not ettikten sonra, Manchester United’ın unutulmaz oyuncularından Rio Ferdinand maça çıkmadan hemen önce uğur için yüzüğüne bir bardak su dökmesine anlam vermek epey zor. Daha zorları da var elbet.
Adrian Mutu’nun atletini ters giydiği gibi mesela. İşler hastalık boyutuna ulaştığında da durmasını bilmek gerek. Zimbabwe’nin Midlans Portland Cement takımının antrenörü, futbolcularının kötü ruhlardan arınması için, timsah dolu Zambezi Nehri’ne bıraktı.
Ne yazık ki “arındıkları” nehirden bir kişi eksiktiler artık. İnançlar, uğurlar, saplantılar… spor bunun neresinde kaldı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.