Xavi Pascual ve Barcelona öngörülen doğrultuda ilerliyordu aslında. Sezon başlarken kazanılan Süper Kupa’yı onların mı kazandığı yoksa Real Madrid’in mi kaybettiği pek çok kişiye göre tartışılırdı.
Sezon içinde daha önceki dönemde olmadıkları kadar bağımlı oldukları oyuncuların oynamamasına rağmen Navarro’nun oynamadığı, keşke takımda olmasaydı dedirten performansına rağmen geriden gelip, son topta kaybettikleri deplasmanda bile hala psikolojik üstünlük onlardaydı. Ama kendi taraftarı önünde hem de farklı kaybedilen kupa finalinin sonrasında Palau Blaugrana’da zorlukla kazandıkları maç ibrenin yıllar sonra yön değiştirdiğine yönelik düşünceleri güçlendirmişti.
Ezeli rakiplerine karşı kazanmak kaybetmekten öte, Euroleague’de playoff dahi görememiş bir takıma karşı bu kadar istediklerini yapmaktan uzak, tepkisiz bir takım haline gelmeleri asıl problemdi.
2004-05 sezonunda Barcelona'ına geçti ve İspanya dördüncü liginde bulunan B takımını yönetti. 2005-06 sezonunda ise A takımında yardımcı koç olarak görev aldı. 2008 senesinde baş antrenör Duško Ivanović takımdan ayrılması üzerine Xavier Pascual başa getirildi. Xavi Pascual’ın hayatının hem en uzun hem de en kısa yıllarını geçirdiği takım Barcelona olabilir. Bir yandan idam öncesindeki bir mahkum gibi sonunu beklerken yıllardır oluşturduğu yapının o andaki işlevsizliğine karşın bir çözüm getirmek için sadece anlık maçları vardı. Son savaşını kaybedecekse bile bu onurlu olmalıydı. Savaşmadan gitmeyecekti.
Muhtemelen basketbolun kelebek etkisi yaratan anlarından biri yaşandı. Çok fazla önemli taşın yerinden oynadığı 2012 yazında Barcelona’nın da bir koç arayışında olması işleri daha da fazla karıştırabilirdi. Xavi Pascual, adı çıkardığı özel işlerle değil hayal kırıklarıyla anılan bir teknik adam. 2009’da yarı finalde Messina finali elinden alıp giderken izlemişti. Belki de tarihin en iyisi, herkesi ezerek Euroleague şampiyonu olan takımı ACB finallerinde maç bile kazanamazken ya da ertesi sezon Obradovic playofflarda onunla adeta dalga geçerken de izlemişti.
Futbolda son yıllardaki Barcelona’yı izlerken hala en etkilendiğim kısım bu işin arkasındaki planlama ve pek çok detayın nasıl da iyi bir şekilde düşünüldüğü. Xavi Pascual de aynı futbol takımı gibi muazzam bir planlama ile tarihin en iyisini yaratmıştı. Durdurulamaz görünen 2010 model Barça’nın yine de en etkileyici kısmı hücumdaki çeşitliliğiydi. Kendilerine karşı hazırlık yapmayı neredeyse imkansız kılan, dizginlerin başka kimsede olmadığı kadar onda olduğu sıra dışı bir yapıydı. Ve bu yapı ile 2009-10 sezonunda Euroleague'de final maçında Olympiakos'i 86 - 68 yenip, şampiyon oldu.
Sarunas Jasikevicius gibi saha dışında yönetmesi zor, saha içinde de kapatmanız gereken tonla defosu olan bir ismi isteyenin Joan Creus değil Xavi Pascual olması, onun yeni profili için bir başka güçlü işaretti. Saras’ın tecrübesi ve yaratıcılığı Barça için gerekli olmanın ötesinde sistem dışı bir katkı arayışıydı aynı zamanda. Xavi Pascual risk almaktan eskisi gibi çekinmiyordu artık. Bu risk onu Barcelona’dan koparıp önce Yunan ekibi Panathinaikos sonrasında da Zenit ile yeni bir bilinmezliğe yelken açtı… Ya sonra…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.