Şaşırma yetimi uzun zaman önce kaybettim sanıyordum ama Belgrad’ın en önemli turizm noktasında sıra sıra tenis kortları olmasını aklım hayalim almadı, almıyor. Evet, Sırbistan denince hemen ilk akla basketbol gelse de, tenis noktasında da akılları çelmeye başladı.
Şimdi, bu gıpta etme meselesini bir kenara bırakıp, Yugoslavya’nın miras bıraktığı parke sahalarına çıkmayı terih ederim. Şüphesiz ilk eşlik etmek isteyeceğim Milos Teodosic olurdu. Klasik cümlelerin içinde çok kullanılır Teodosic, Sırbistanı sırtladı, MVP ödülünü hakketti şeklinde çoğaltılabilir.
Esasında bir basketbolcu için pek de erken sayılmayacak yaşta 17 yaşında başladı, üçlükleri potaya göndermeye. Ülkesinin takımı FMP Zeleznik takımıyla üç yıl boyunca başlangıç yapmasıyla sırasıyla kattığı çift haneli sayıları kısa sürede Avrupayı dolaşmaya başlaması hiç de sürpriz olmayacaktı. 2007 senesinin iyi bir transfer ücreti ile Yunanistan'ın ateşi hiç sönmeyen Olimpiakos takımına dört yıl süren beraberliğe imzanı atacaktı.
Havasını yakalayan Teodosic, asıl büyük girişimini milli takımla yaptığını söylesek haksız sayılmayız. Olimpiakos’ta geçirdiği yıllara istinaden; taraflı tarafsız bütün basketbolseverleri büyüledikten sonra yerden göğe kadar hakkettiği Euroleague 2009-2010 sezonu mvp ödülünü alıp, genç ve ümit milli takım zamanlarında da kendisinde ışık görmeyenlere cevaben, Olimpiakos gibi bir Avrupa devini bütün sezon tam bir lider gibi yönetmiştir. Abdi İpekçi'deki oynadığı en kritik, en el yakan anlardaki cool ve doğru basketboluyla izlediğimiz en efsane performansa da imza atmışlığı yadsınamaz. Elbette bu çıkış güzide komşumuz Yunanlılarla sınırlı kalamazdı.
Bir başka Euroleague devi CSKA Moskova ile destansı işler yapmaması için bir sebep olamazdı. Bu sebeplerden biri de Türkiye-Sırbistan (2010) maçında oynadığı “mükemmel” basketiyle Dejan Bodiroga'dan sonra gördüğümüz en zeki basketbolcu dedirtti.
Teodosic CSKA ile ilk sezonunda takımının Euroleague'de Final-Four oynamasına katkı sağlamış, finalde eski takımı Olimpiakos'a karşı 15 sayı atarak harika bir performans sergilemesine rağmen Yorgo Printezis'in son saniyede attığı basketle 62-61 mağlup olmaktan kurtulamadılar. O sezon da EuroLeague'i finalde kaybetmelerine rağmen takımı ile birlikte Rusya Basketbol Süper Ligi'ni ve VTB Birleşik Ligi şampiyonluklarını kazanarak bu yenilgiyi biraz da olsa telafi ettiler. Asıl Euroleague telafisi 2016 yılındaki şampiyonlukla gelecekti.
Bu şampiyonluk aynı zamanda NBA kapılarını da açacaktı. 2017-2019 yılları arasında NBA’in Los Angels Clippers takımıyla tam anlamıyla istediğini bulamasa da bu Amerika topraklarından bir Teodosic geçti dedirtti.
Çok dahası iyi olur muydu soruları hep kafaları kurcalasa da hatta çoğu spikerden “loser” damgası yemiş olsa da, “winner” etiketi ile çoğu yetenekli oyuncunun önünde adı yazılır.
2019 yılı itibariyle hemen her takımın birbirini yendiği ve bol aksiyonlu maçları izlerken, ilginç transfer haberleri de Avrupa basketbolu yakasını kurtaramadı. O sene Avrupa’da ilginç haberler, transferler gırla giderken, eski takımı CSKA'nın kadro boşaltma operasyonu, Barcelona'nın bu minvalde NBA takımı oluşturma faaliyetleri. Ve Teodosic'in Virtus Pallacanestro Bologna'yla anlaşmasıyla, EuroCup’da Teodosis rüzgarı esmeye başladı. Teo yoluna devam ediyor, bildiği işi yapıyor. Ve her zamanki gizemi ile bu önümüzdeki yıllar neler yapacağını gösterecek.
Sırplar bildiklerini okurken, bense, yoksun olduğumuz şuncacık temel şeylere bile imrenerek bakmaya ve Kalemegdan’daki o tenis kortlarının nasıl hala orada barınabildiğine şaşırmaya devam edeceğim.
Ne hakkında konuşursak konuşalım, hangi konuda kalem oynatmaya çabalarsak çabalayalım, öyle bir yerdeyiz ki, mütemadiyen imreniyoruz. Mütemadiyen imreniyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.