21 Ekim 2020 Çarşamba

Alman Disiplini

Bisiklet selesinin manzarasına müşterek olanlar sayısız konuda fikir ayrılıkları yaşarlar… Takım dedikoduları ve bunu seyreden lider olacak bisikletçiyi belirlemek, şaşmayacak tartışma konusu doping skandalları, şöhretin yaması olmuş medyatik sporcular… Ayrılıklar fazlasıyla peşlerini bırakmasa da, uzlaştıkları nadide anlarda, kişilerde, yarışlar da pek ala var. Tam bu anda medyatik isimlerin dışında hemen akıllara gelmemiş olsa da, birkaç isimden biri de Jens Voigt’tur. Çünkü o bisiklet üzerinde adeta kült birine dönüşüyor. Her seferinde bisikletine sanki bu son sürüşü olacakmış gibi biniyor. Ve öyleymişcesine izletiyor.

Jens Voigt, sıradan bir profil havası çizer, mesela, karşınızdaki bisikletçi bacakları traşlı biri değilse bu ismi daha önce duymamış olmanız muhtemel. Çünkü onun bir spor ikonu olmak gibi çabası yok. Ne Nike ile ne de Adidas ile bir sözleşmesi yok. O sadece Leopard Trek takımı için süren 40 yaşında bir bisikletçiydi. 2011 FransaTuru’nun en yaşlı bisikletçisi. Sıradan! Entrikasız! Ve artık emekli.
Psikolojik ve fiziksel baskılar nedeniyle Fransa Turu zaman zaman insanı çıldırtabilen ve böyle bir atmosferde sporcular gayet muhafazakar, risklerden kaçınan, sadece pozisyonlarını koruyan tiplere dönüşüyor. Biri hariç!

Jens Voigt adeta bir 100 metre koşucusu gibi Usain Bolt ile yarış halindeymişcesine gibi sürer. Ya da eline yarınki final sınavının son dakikada ulaşan sınav soruları gelmiş gibi sürer. Bazen bisiklet üzerinde boks maçındadır; acımasız, meydan okuyan biri…
Bisikleti 2000’lerin başında izlemeye başlayan herkes Jens’in ismini duymaya alışıktı. Pelotonda birçok Alman bisikletçi vardı ve çoğu ya kazandıklarıyla ya da doping skandallarıyla gündeme geliyordu. Voigt ise genelde atak yaparken görmeye alıştığımız, çok nadiren de bu kaçışlarında başarılı olan bir bisikletçiydi. Tanınır ama fazla ilgi görmezdi. Bundan birkaç sene önce her şey değişti.
Youtube’daki videoları ve Twitter’da yavaş yavaş oluşmaya başlayan hayran kitlesiyle birlikte Jens’inin sosyal medya fenomenine dönüştü. Alman bisikletçi çoğu zaman şampiyonlardan bile daha fazla konuşulur hâle gelmişti.


Uzun kariyerinde büyük yarışlar ve tur etapları almış, ama Twitter hesabı açtıktan hemen sonra 40.000 hayranının oluvermesinin sebebi elbette bu başarıları değildi. Belki de bir bisikletçinin dayanabileceği en berbat acıyı çekerken bile bacaklarına “kapatın o çenenizi” diye bağıran bir adam olmasıydı buna sebep.
Onunla ilgili anlatılacak onlarca hikaye var. Ve şüphesiz hepsi de siz pistteymişcesine aynı heyecanı yaratır. 2011 California Turu’nda geçirdiği kaza sonrası kırılan bilek kemiğine rağmen takım arkadaşı Andy Schleck’i yalnız bırakmamak için iki etap tamamlamış olduğunu unutmamak elde değil.

2010 Fransa Turu’nda geçirdiği kaza sonucu bisikleti kullanılamaz hale geldi, takım arabası da Andy Schleck’in yanındaydı, herkes onun yarıştan çekileceğini düşünürken ve hatta süpürge aracı onu almaya gelmişken o etrafına bakınıp, bisiklet arıyordu. Ve kendisine küçük gelse de, hatta kalpiye pedalları olsa da gözüne kestirdiği sarı bisikleti ödünç alarak takım arabasına yetişene kadar yaklaşık 15-20 km kadar bu sarı bisikletle devam etti… Daha bitmedi.
Gelelim 2011 Fransa Tur’una. 14. etapta kaza sonrası beyin sarsıntısı geçiren Voigt, Pireneler’deki kritik etapta vadiden aşağı uçtu, ama çalılıkların arasında topunu arayan bir çocuk gibi bisikletini bulup yeniden yarışa döndüğünü dün gibi hatırlatır.

Acı çekmeden, mücadele etmeden hiçbir şey kazanılmıyor. Ama bazen acı çekseniz de mücadele etseniz de kazanamıyorsunuz. Jens Voigt’un kariyerinden bize kalacak en önemli şey belki de bu. Bazen 40 kere denersin ve 1 kez başarırsın. 1994’ten beri her yarışı son yarışıymış gibi pedallayan bu adam emeklilik bayrağını sallayınca, gerçekten de son yarışına çıkacaktı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.