46 rakamı… Kimilerine 46 km uzaklığı ya da bir çocuğun
boyunun uzunluğu… Kimilerine göre ise 50’ye ramak kalmış bir yaşı ifade
edebilir. Ancak bazısı için hasrettir, bekleyiştir ya da umut. Adını siz koyun!
2019 Roland Garros şampiyonu ise 46 yıl aradan sonra ilk defa bir Avustralyalı
sporcu olacaktı: Ashleigh Barty. Roland Garros turnuvasını 1962 yılında ilk
kazanan Avustralyalı sporcu Margaret Court kapanışı da 1973 yılında yapmış ve o
yıldan sonra hiçbir Avustralyalı şampiyonluk kupasına uzanamamıştı.
1979’da Wendy Turnbull ve 2010’da Samantha Stosur ile
final oynasalar da Avustralyalı sporcuların Roland Garros karnesi epey zayıf
olarak tarihe not düşülecekti. Üstelik bir Grand Slam ülkesinin bu denli geriden
takip eden ve yeni isimler piyasaya sürer tavrı söz konusuyken…
Peki Ashleigh (Ash) bu coğrafyanın neresinde konuşlanmış
durumda? Aslında ilk diktiği şüphesiz çim kortların “Kraliçesi” junior
kategorisinde teklerde 2011 Wimbledon şampiyonu olarak ileride kendisine büyük
işlerin sorumluluğu almış olacaktı.
Öncelikle belirtmek gerekir ki Barty gibi sporcular
‘doğuştan yeteneklerini disiplinli ve doğru çalışma’ ile birleştirerek zirveye
çıkan özel sporculardır. Her eline raket alan çocuktan bir özel sporcu çıkarma
imkânı olmadığını biz henüz yeni yeni öğreniyoruz. Bu özel çocukları bulup
çıkaracak, özel modellerde çalıştırıp destekleyecek federasyon ve yöneticileri
olması da cabası.
4 yaşındaki Ash korta ilk kez çıktığında antrenörü,
"Bu yaştaki bir çocuk için inanılmaz el-göz koordinasyonu vardı, daha ilk
attığım topa müthiş bir vuruş yaptı, hem de doğru zamanlama ve büyük bir
güçle" diye yazacaktı.
Ash’in yeteneğinden şüphe duymaksızın fiziksel gelişim
konusunda ağırlık veren, hocası Jim Joyce gelişimine bakarak kızın boyunun fazla
uzamayacağını tespit eder ve hemen ona uygun bir oyun tarzı geliştirirler.
Ayakları hızlıdır, servis-vole oyununa adapte eder. Etkili bir ilk servis, tek
el slice backhand ve file oyunu kızların tercih etmediği bir taktiktir; bu da Barty'nin
en iyi bildiği oyun haline gelir.
Ne yazık ki her şey bu kadar “basitmiş” gibi gözükse de
zorlu yolculuklar çok küçük yaşta tanışması belki de işini kolaylaştırmış
mıydı?
13 yaşında uluslararası turnuvalar oynamak üzere seçilir.
İlk turnuvasını Avrupa'da oynayacaktı. Çok zor günler geçirecek ve hemen her
akşam annesini arayıp ağlayacaktı….
Sık sık depresyona girmeye başlar, iki yıl doktor
kontrolünde kalır, obsesif ve kompulsif bozukluklar göstermeye başlar.
Performansı düşer. Dünyanın en iyi junior sporcusu artık yoktur. 2015 yılında
artık takım sporları vardır Barty'nin hayatında. Kriket takımına yazılır ve
tenisten gelen yeteneğini orada da konuşturmaya başlar. Takımının
şampiyonluğunda büyük katkısı olur. Artık bir kriketçidir, tenis raketi bile
yoktur, tenis maçı bile izlemez. Kriketle dolu 18 ay geçer.
Bir gün partneri Casey Dellacqua ile karşılaşır Barty.
Casey kendi raketlerinden birini verir ve akşam kortlarda kimse yokken Barty'i
korta sokar.
"İşte bu benim, yapmam gereken spor bu!" der Barty.
Döndüğünde WTA sıralaması 600 dışındayken birinci yılın sonunda 50'lere
gelecektir. Sonrası malum, Roland Garros şampiyonluğu.
İşte onun başarısının püf noktası, aslında çoğu
tenisçinin; "Bu bir sır değil aslında. Benim bütün silahlarımı rakiplerim
bilir. Önemli olan bu silahları rakibinden daha iyi kullanabilmek."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.