23 Temmuz 2019 Salı

Sıradışı Kadın ve Onun Futbolu


“Ona tapıyordum. Brian sol kanatta oynuyordu, ben de sol kanatta oynamaya başladım. O, 7 numaralı formayı giyiyordu, ben de 7 numara giymeye başladım. Saçımı bile onun gibi tıraş ettiriyordum." Megan Rapinoe abisi hakkında bunları söylemekle kalmayacak, yeşil sahalarda bizzat uygulayacaktı.
Elbette bu hikâyenin bir de başlangıcı var. Noktaları geriye doğru birleştirmek için Kuzey Kaliforniya’ya uzanmak gerekiyor.

Seattle Reign’in orta sahası Rapinoe, üniversite yıllarına kadar beş kardeşiyle, doğayla ve sporla iç içe bir hayat sürdü. Daha sonra futbol kariyerinin ilk büyük adımlarını 2005 yılında Portland’da okurken Kolej Ligi’ni kazanarak atacaktı. Bu süreç zarfında, hislerini ve düşüncelerini somut bir dünya görüşüne oturtmasında ve sporun tarih boyunca örtülü kalan bir penceresinden sesini yükseltmeye başlamasında aldığı sosyoloji ve siyaset bilimi eğitimi şüphesiz bir ilham kaynağı olacaktı.

2016 yılında dört takım arkadaşıyla birlikte erkek meslektaşlarıyla aralarındaki maaş eşitsizliğini gerekçe göstererek ABD Eşit İstihdam Fırsatı Komisyonu’na (Equal Employment Opportunity Commission) bir dilekçe vermişti.
Futbol Federasyonunun 2015 finansal raporunun verilerine göre 2015 Dünya Kupası’nı kazanan kadın futbolcular federasyona erkeklerden 20 milyon dolar daha fazla gelir sağlarken bunun karşılığında elde ettikleri kazanç erkeklerinkinin dörtte biri kadardı. 




Bir başka tenis efsanesi Serena Williams ise Rapinoe ve yoldaşlarının hareketinin bir kıvılcım olabileceğini düşünüyor: “Ücretler arasında saçma bir fark var. Bu bir savaş, bir mücadele. Sanırım her spor dalında bir noktada birilerinin öncülük etmesi gerekiyor. Belki futbol için de bunun zamanı gelmiştir.”
Amerika’da kadınların sesi epey yükselmişken, başarı naraları da bir o kadar dünyayı sarmış durumda. Art arda FIFA Kadınlar Dünya Kupası'nda zafere ABD ulaşırken, takımın 34 yaşındaki yıldızı Megan Rapinoe finale de damgasını vurdu. ABD'nin üst üste ikinci, toplamda dördüncü Dünya Kupası zaferinin mimarlarından olan Rapinoe ödüle boğulan başrolü!

Rapinoe, beyaz ve eşcinsel bir kadın sporcu olarak sıradışı bir tip olduğunun farkında. Lakin ‘özgür ruh’ kendi yolunda ilerliyor ve yeterince kadın olup olmadığını ispat etmesini bekleyenlere inat, basketbol yıldızı kız arkadaşı Sue Bird ile ESPN’in ‘Body Issue’ ekine çıplak poz verebiliyor. Ulusal marş esnasında tek dizi üstüne çökerek, Colin Kaepernick’in başlattığı protestoya eşlik ediyor. 2011 Dünya Kupası’nda Kolombiya’ya attığı golü tüm stada dinlettiği Born in the USA serenadıyla kutluyor. Bir şeyden daha emin olabilirsiniz, o kesinlikle ‘ikinci sınıf dünya şampiyonu’ olmayı kabul etmeyecek.

Şu aralarda son aldığı Dünya Şampiyonluğu kutlaması sizi aldatmasınçünkü mücadelesi artık daha da güçlendi. Megan Rapione; yani bizim bildiğimiz tavrıyla sıradışı kadın ve onun futbolu…

9 Temmuz 2019 Salı

Bisiklette Bazı Meseleler


Kendimi bildim bileli spor hayatımın her yerinde. İzledim, oynadım, uğraştım. İçine girdikçe güzelliklerinin kaybolduğunu görmüşlüğümde oldu zira aksi durumu da… Artık içine girmeye gerek yok, Twitter kafi, orada gördüklerinizle bile nefret edebilirsiniz. Hele Türkiye’de yaşıyorsanız, her yönetici, her federasyon başkanı rahatlıkla sinirinizi bozup tepenize çıkarabilir. Bir de şu Avrupa’nın geneline yayılmış bisiklet kültürünü görüp sinir katsayınız farklı boyutlara da erebilir. Seçim sizin! Ben mi? Atladım bisikletime çektim Sarıyer sahiline ve kendimi tarih yazmış kadın bisikletçileri araştırırken buldum. Sizi önden alalım.

Öncelikle cümleye bilim insanı, Bill Nye’nın sözüyle; "Bisiklet geleceğin önemli bir parçası. Olmak zorunda. Spor yapmak için spor salonuna arabayla giden toplumda bir yanlışlık var." Yakın tarihli bir örnek ile başlayalım. Downhill dağ bisikleti ile ilgili katıldığı tüm turnuvaları toz duman eden Rachel Atherton listemizin başında.
Rachel kariyeri boyunca UCI Dünya Kupası’nı domine etti ve şu an yaşayan en büyük ve en hızlı dağ bisikletçisi olarak biliniyor. Hatta birçok kişiye göre Rachel, erkekler UCI Dünya Kupası’nda da yarışsa rüştünü ispat edip ilk üç içine girebilir.

Haziran 2008'de Atherton, Elite UCI Downhill Dünya Şampiyonası'nı kazanan ilk İngiliz kadın oldu ve ikinciliği Sabrina Jonnier'i finalde 11.99 saniye geçerek mağlup etti.
Son olarak geçtiğimiz yıl sıfır yenilgi ile yeniden UCI Dünya Kupası’nı kazanan 29 yaşındaki Rachel Atherton bakalım unvanını daha ne kadar uzun süre koruyacak?
Gelecek epey aydınlık görünse de bu işin mutfağını da yadsımamalıyız. Şöyle 80’lere doğru keskin bir geçiş yapsak mesela ilk aklınıza kim bilir?



Marianne Martin 80’lerin en tartışmalı ve en popüler bisikletçilerinden biriydi. Amerikalı bisikletçi “Kadınlar İçin Tour de France” olarak bilinen ve ilk olarak 1984’te düzenlenen La Grande Boucle féminine’de yarışmış ve bu organizasyonun ilk şampiyonu olmuştu.
Kariyerinde birçok zorluk ve hastalıkla mücadele etmesine rağmen ve bu sebeple çoğu zaman tartışmaların ya da soru işaretlerinin altında olması şöyle dursun, olağanüstü performanslar vermiş ve özellikle dillere destan antrenman disipliniyle başarıya ulaşmıştı.

La Grande Boucle féminine zaferi ve o zaferin nasıl geldiği üzerine yazılmış kitap ve birçok makale de var. Kadınlar gerçekten de ilham vermeye, zoru kolaymış gibi gösterme de daha estetik bir bakış yakalıyorlar. Birçok spor dalında esamesi okunması için hep zorlu yolları aşındırdılar lakin yine de istedikleri konumdalar mı yıllardır tartışma konusu.

Nereden bakarsanız bakın, bunlar bir başarı hikayesi. Her şeyin pazarlamadan geçtiği bir dönemlerde, onlar da oyunu kurallarına göre oynayıp isim yapıyorlar. Peki ileride nasıl hatırlanacaklar?
Mesele dönüp dolaşıp ünlü bir Amerikan Bilim insanının sözüne geliyor. Tanıyacaksınız, Bill Nye "Bisiklet geleceğin önemli bir parçası. Olmak zorunda. Spor yapmak için spor salonuna arabayla giden toplumda bir yanlışlık var." Peki sizce mesele nedir?


4 Temmuz 2019 Perşembe

Çok Uzaklardan Ash’in Hikayesi


46 rakamı… Kimilerine 46 km uzaklığı ya da bir çocuğun boyunun uzunluğu… Kimilerine göre ise 50’ye ramak kalmış bir yaşı ifade edebilir. Ancak bazısı için hasrettir, bekleyiştir ya da umut. Adını siz koyun! 2019 Roland Garros şampiyonu ise 46 yıl aradan sonra ilk defa bir Avustralyalı sporcu olacaktı: Ashleigh Barty. Roland Garros turnuvasını 1962 yılında ilk kazanan Avustralyalı sporcu Margaret Court kapanışı da 1973 yılında yapmış ve o yıldan sonra hiçbir Avustralyalı şampiyonluk kupasına uzanamamıştı.

1979’da Wendy Turnbull ve 2010’da Samantha Stosur ile final oynasalar da Avustralyalı sporcuların Roland Garros karnesi epey zayıf olarak tarihe not düşülecekti. Üstelik bir Grand Slam ülkesinin bu denli geriden takip eden ve yeni isimler piyasaya sürer tavrı söz konusuyken…
Peki Ashleigh (Ash) bu coğrafyanın neresinde konuşlanmış durumda? Aslında ilk diktiği şüphesiz çim kortların “Kraliçesi” junior kategorisinde teklerde 2011 Wimbledon şampiyonu olarak ileride kendisine büyük işlerin sorumluluğu almış olacaktı.

Öncelikle belirtmek gerekir ki Barty gibi sporcular ‘doğuştan yeteneklerini disiplinli ve doğru çalışma’ ile birleştirerek zirveye çıkan özel sporculardır. Her eline raket alan çocuktan bir özel sporcu çıkarma imkânı olmadığını biz henüz yeni yeni öğreniyoruz. Bu özel çocukları bulup çıkaracak, özel modellerde çalıştırıp destekleyecek federasyon ve yöneticileri olması da cabası.
4 yaşındaki Ash korta ilk kez çıktığında antrenörü, "Bu yaştaki bir çocuk için inanılmaz el-göz koordinasyonu vardı, daha ilk attığım topa müthiş bir vuruş yaptı, hem de doğru zamanlama ve büyük bir güçle" diye yazacaktı.




Ash’in yeteneğinden şüphe duymaksızın fiziksel gelişim konusunda ağırlık veren, hocası Jim Joyce gelişimine bakarak kızın boyunun fazla uzamayacağını tespit eder ve hemen ona uygun bir oyun tarzı geliştirirler. Ayakları hızlıdır, servis-vole oyununa adapte eder. Etkili bir ilk servis, tek el slice backhand ve file oyunu kızların tercih etmediği bir taktiktir; bu da Barty'nin en iyi bildiği oyun haline gelir.
Ne yazık ki her şey bu kadar “basitmiş” gibi gözükse de zorlu yolculuklar çok küçük yaşta tanışması belki de işini kolaylaştırmış mıydı?

13 yaşında uluslararası turnuvalar oynamak üzere seçilir. İlk turnuvasını Avrupa'da oynayacaktı. Çok zor günler geçirecek ve hemen her akşam annesini arayıp ağlayacaktı….
Sık sık depresyona girmeye başlar, iki yıl doktor kontrolünde kalır, obsesif ve kompulsif bozukluklar göstermeye başlar. Performansı düşer. Dünyanın en iyi junior sporcusu artık yoktur. 2015 yılında artık takım sporları vardır Barty'nin hayatında. Kriket takımına yazılır ve tenisten gelen yeteneğini orada da konuşturmaya başlar. Takımının şampiyonluğunda büyük katkısı olur. Artık bir kriketçidir, tenis raketi bile yoktur, tenis maçı bile izlemez. Kriketle dolu 18 ay geçer.

Bir gün partneri Casey Dellacqua ile karşılaşır Barty. Casey kendi raketlerinden birini verir ve akşam kortlarda kimse yokken Barty'i korta sokar.
"İşte bu benim, yapmam gereken spor bu!" der Barty. Döndüğünde WTA sıralaması 600 dışındayken birinci yılın sonunda 50'lere gelecektir. Sonrası malum, Roland Garros şampiyonluğu.
İşte onun başarısının püf noktası, aslında çoğu tenisçinin; "Bu bir sır değil aslında. Benim bütün silahlarımı rakiplerim bilir. Önemli olan bu silahları rakibinden daha iyi kullanabilmek."