21 Şubat 2019 Perşembe

Kör Nokta


Evet, filmin konusu futbol değil. Bu yönde beklentisi olanlar “hayal kırıklığına” uğraması muhtemel! Fakat bir spora konu olmasının dışında, bir hayat hikayesi… Bir de diğer filmlere göre haleti ruhiyesini değiştiren en çok hasılat yaptıran spor filmlerin listesinde en başta. Üstelik, 309 milyon dolarlık bütçe ile… Aramızda kalmasın bundan sonraki gelecek diğer branşlarda da futbol yok. Boks, boks, basketbol…

Michael Lewis’in The Blind Side: Evolution of a Game adlı romanından uyarlanan film vizyona girdiği ilk hafta Box Office US’te ikinci sırada yerini aldı. Amerikan futbolu, dünyada izlenen en çok sporlarından biri. O kadar kıymetli ki filmlere konu oluyor kutsanmış Amerikan futbolu. Peki ya filmde dönüm noktası ne olacaktı? Hikaye bakımından manidar, ders almak içinse çok fazla konu başlığı barındırıyor. Hadi biraz da filmin özüne dönüş yapalım.

Babasını hiç tanımamış ve annesi uyuşturucu müptelası olan Afro-Amerikan bir çocuğun futbol kariyeri... Amerikan futbol kariyeri! Normalden iri olan ve 13 kardeşinin arasında hiç ilgi görmeyen Michael Oher bir gün Bay ve Bayan Tuohy tarafından evlatlık alınır ve hayatı değişmeye başlar. Okuma ve yazması olmayan Michael yeteneğinin farkına varıp Amerikan futboluna başlar. Ve herkesin, umarım sahada kendisine düzgün bir yer bulabilir ve kalbimizi fetheden bu koca adamı hak ettiği yerde izleyebiliriz dedirten türden.


Hiç olmayacak oyuncuların hem medya hem de takımı sayesinde ekranlardan aşinayız; ancak daha da önemlisi bu oyuncuları meşhur olmadan hemen öncesinde değerlendiren gözlemcilerin, bu konuyla ünlü olmuş sitelerinin ne gibi hatalar yapabildiğine de defalarca şahit olduk. Az önce not ettiklerim hikayeye değer katacağını düşündüğüm için böyle bir giriş üzerine birtakım bilgiler vermek istiyorum. “Koca Mike” aile olgusunun ön planda olduğu, oyunculukların adını sizin koyacağınız ödüllere layık performanslar sergilediğinden bahsetmeyeceğim bile.


Filmde geçen enteresan diyaloglar, Mike ağzından çıkan her bir sözün çocuklarında birer birey olduğunu hatırlatır türden. Aslında filmin vurucu sahnesi evin babası ve çocukları televizyon karşısında  yemek yerken, kahramanımız yemek masasında oturması ve bu emsal hareketten sonra Sandra Bullock(anne) aile, birlik olgularının üstüne çize çize hem oyunculuğu hem de filmi über bir platforma taşımış durumda.
Kısacası Ulusal Futbol Liginin saygın ve parmakla gösterilen ismi olacağı şüphesiz aklından geçmezdi.

Gün ışığını görmeden uyuyamadığım günlerdeyiz, çoğu zaman saat 5’ten sonrası, televizyon ya da dinlediğimiz müzikler sayesinde arafta geçse de bu film ile bu anlardan birinde tanıştım. Spor benim vazgeçilmezlerimden ancak Amerikan Futbolu pek sevmem, çok ünlü ve/veya çok sevdiğim bir aktör konuk olmadığı sürece de birkaç dakikadan fazlasına tahammül edemem. Ancak araf durumunun da etkisiyle ve Sandra Bullock’a saygısızlık olmasından da korktuğumdan, saygıyla ve sonuna kadar izledim.
Aslında bu film göremediğim ya da görmek istemediğim kör noktamla beni kazandı. Ya sizi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.