"Ahlaka dair ne biliyorsam bunu futbola borçluyum. Çünkü
top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.”
Mahalle maçlarıyla oyunda kaldığı çocukluğunda orta sahanın
aranan ismiyken, topla sürekli temas eden ayakkabıları dayanamaz ve yırtılır.
Yenisini alacak parası yoktur tabii… En gerideki güzel ve yalnız pozisyona
çekilmek zorunda kalır. Kaleciliğe! Ve böyle başlar onun hikayesi.
Lakin ne var ki çocukken üzüldüğü ve köşesine çekildiği
anlarda kazandırabileceğinin farkında olamaz insan o yaşlarda. Çok sevdiği
futbola, ciddi bir şekilde ilk kez, Cezayir’de başladığı üniversitenin
takımıyla adım atar. Orta sahadan transfer olur ayakkabılarıyla… Mükemmel bir
kalecilik yaptığı konuşulur futbol çevrelerinde, geleceği de parlaktır.
Tutkulu, hırsıyla sahada beliren ateşli bir kaleci. Kalecilerin sessiz kaldığı
bir futbol dünyasında o adından söz ettirir.
Kim bilir belki de profesyonel olup Fransa’ya gider ve
orada Fransa milli takımına kadar yükselecek belki de Fransa'nın yeni yıldızı
olacak seviyelere ulaşır. Ancak beklenmedik kötü bir haber onu beklemektedir.
Futbolu, yazarlığı ve felsefeyi, içindeki heyecanı tam
anlamıyla yaşayamadan, ilk ciddi denemesindeyken veremle tanıştığı için bırakır
Albert Camus.
Peşi sıra gelen kara talih, okula da ara veren genç
felsefeci eğitimini de yıllar sonra tamamlanabilecekti. Paris’in Naziler
tarafından işgal edilmesi ve gazeteci arkadaşı Gabriel Peri’nin gözleri önünde
idam edilmesine dayanamayıp Bordeaux’a inzivaya çekildi. İki yıllık inziva
süresinde, on beş yıl sonra kendisine Nobel Edebiyat Ödülü’nün kapısını açacak
olan “Yabancı” ve “Sisifos Söyleni"ni kaleme aldı.
1950’lerde bir spor dergisi ile yaptığı röportajda “felsefe
mi futbol mu” sorusuna “tereddütsüz futbol” yanıtını veren Nobel
Edebiyat ödüllü filozof, vereme yakalanmasa belki de futbol tarihine damgasını
vuracak büyük bir kaleci olacaktı. Onu yazılarıyla, farklı kişiliği ile değil
belki ama futbola damgasını vurmuş, geleceğe dair iz bırakan spor adamı olarak
niteleyecektik.
Camus; Absürdizminin çıkış noktası da kaleciyle futbol
arasındaki ilişki çok benzerlikler taşır. Her ne kadar bir gün öleceğimizi
bilsek dahi yaşamaya devam ederiz, tıpkı bir gün gol yiyeceğini bildiği halde
altıpası yuva belleyen kaleciler gibi.
Edebiyat dünyasında saygın bir yer edinip Nobel’i aldı,
Nazilere karşı kalemiyle savaştı. Sovyet diktatörlüğüne karşı durmaktan
kaçınmadı, iç savaş sırasında idam cezasına çarptırılan Cezayirliler için çalıştı…
Kısacası her zaman insanın özgürlüğüyle ilgilendi Camus. Absürdizm’i baştan
yaratan hem kaleci hem filozof; absürd şekilde 46 yaşında bir trafik kazasında,
cebinde aynı yolu gidecek olan trenin biletiyle ölene dek, mutluluğu tercih
etti.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.