Hikaye biraz karışık, başlaması zor. Yolu buraya düşeni
ilk paragraftan kaybetmemek için ana konusu çok bilindik, dekoru değişik bir
yerden giriş yapmak en iyisi.
Konu mu fazla tanıdık. Futbol! Sadece farklı kılan soğuk
ülkenin başı çekiyor olması. İzlanda!
Dünya Kupası, şüphesiz her ülkenin katılmak için varını
yoğunu ortaya koyduğu, her oyuncunun çocukluk hayallerinden biri… Şimdi bu
satırlar yazılırken 2018 Rusya’da düzenlenen Dünya Kupasını kazanan henüz belli
olmamıştı.
Belli başlı ilk defa katılım gösteren ülkeler var, pek
tabi ki katılamayan ülkeler de epey süre konuşuldu. Ancak son zamanların en
dikkat çeken Avrupa ülkesi İzlanda’ydı. Adeta sil baştan bir takım ve altyapı
oluşturarak bu noktaya ulaşacaklardı. Kimilerine göre şans dense de takımının
arka perdesinde çok farklı bir mantalite yatıyor.
Kuzeyin ışıklarından gelen jenerasyon EURO 2016
organizasyonunda Avrupa’nın çok iyi takımlarına kök söktürmüş, son 16’ya
kaldığında ise, İngiltere’yi eleyerek rakiplerine büyük sürpriz yaşatmıştı.
İşte bu noktada kimilerine göre şans, kimilerine göre mucizevi başarıydı. Bu
sefer gerçekten çalışmanın ve disiplinin başarısıydı halbuki.
Oysa bilinmeyen bazı gerçekler vardı, İzlanda takımını
Dünya Kupasına götürene kadar. Ülkelerinin aşırı soğuk olması İzlandalıları
öncelikle şartları kendilerine uygun hale getirmesi gerekti. Açık havada futbol
oynamaları imkansızdı. Federasyonları koşullara uygun hem altyapı için hemde
profesyonel ekip için yüzlerce saha yaptırdı.
Önem verdikleri kapalı ya da her mevsime uygun çimlerdi.
Bunlar tek başına yeterli olmayacaktı elbette. Antrenör yetiştirmeleri de
bundan ileri gelecekti.
2016 yılına gelene dek yaklaşık olarak 1000’e yakın
lisanlı antrenör yetiştirmeyi başaran Federasyon, topla tanışan beş yaş
altındaki çocuklar ise UEFA lisanslı antrenör eşliğinde eğitim almaya başlıyor.
Tarihler 2018 gösterdiğine göre bu süzgeçten geçen İzlanda futbolu hiçte
tesadüf değildi. İzlanda nüfusu bakımından diğer ülkelere nazaran bir engelmiş
gibi gözükse de bu durumu aksine çevirecekti.
Çocuk doksanlı yılların tam ortalarında, İzlanda’nın güneyinde
bir şehirde antrenman izliyordu ve büyülenmişti. Şimdi ise imkansızı başarmak
istiyor. İlk baştaki hedefleri su götürmez bir gerçek ki final oynamak değildi.
Belki biraz tecrübe ve gidebildikleri en üst nokta olacak.
Doksanlı yıllardaki o çocuk İzlanda milli takımının sağ
kanadına emanet ettiği Gudmundsson’dan başkası olamazdı.
Asıl iş futbollarını ortaya koymak olsa da hayal kurmayı,
kendini geliştirmeyi bilen bir ülke futbol devriminin fitilini ateşlemiş
oluyordu.