Tarihler 1972’yi gösterirken, Amerika’da yeni bir dünya
markası kurulmanın eşiğindeydi. Habersizce! Aylar geçtiğinde değişik şehirlerde
atılımlarını yapmıştı bile. Tam olarak dünün, şimdinin ve yarının adamıydı,
Douglas Tompkins.
Tüm bu anlatılanlar The North Face markasına götürecekti.
Farkındayım, yazıya girişim bir markanın tanıtımından fırlamış gibi
adeta. Hayır, reklam peşinde değil, mevzunun içinde markanın kurucusunun ta
kendisi var.
Fakat üstteki yazılanlar artık biraz buruk. Şimdi her şeye
en baştan başlayalım. San Francisco’da başlattığı spor malzemeleri satan ufacık bir
dükkan ile başlaması fazlasıyla tanıdık gelebilir. Yine de o tek başına bir
kurucudan çok daha fazlası.
Douglas Tompkins, çevreci aktivist, tüm dünyanın peşinden
koştuğu organik tarım modelleri geliştirdi. Pek tabi ki bunları da yeterli
görmeyecekti. Ruhuna işlemiş sporcu ruh, bazen tırmanış yaparken bazense kayak
yaparken bulacaktı. Bu bağlamda uslu durmayacaktı. İyi ki de durmadı. Ekolojik
vakıf kurdu. En başta gözüne Güney Amerika’yı kestirecekti.
Şili ve Arjantin başta olmak üzere vahşi doğayı korumayı
görev edindi. Sonrası mı? Yine, Şili’de Pumalin Parkında terk edilmeye bırakılmış
uçsuz bucaksız bölgeyi Valvidian Yağmur Ormanlarını satın alarak himayesine
almış ve bu araziyi yanındaki parselleri ekleyerek büyütüp, yaklaşık 280.000
hektarlık alanı tekrardan doğaya kazandırdı.
Daha da çarpıcı olanı ise; Şili hükümeti Douglas Tompkins
tarafından korunan bölgeyi milli park ilan etti. İlham verici değil mi? Evet,
Tompkins bu ilhamla durmak bilmeyecekti. Arjantin’deki Ibera sulak alan projesi
tıpkı bunlardan biriydi. Dünya, birileri doymamışçasına betonarme inşaatları
bitmeksizin inatla doğa adamı planlarını dantel gibi işleyecekti.
Tam olarak her şey temellerini 1964’te attığı Douglas ve Susie Tompkins’i
kamp ve dağcılık ekipmanlarının perakende satışı, nam-ı diğer The North Face
ile başlayacaktı. 5000 dolar kredi çekerek kurduğu dünya markası şimdilerde her
ne kadar Tompkins ile bağı kalmasa da onun ruhuyla yaşıyor.
Esasında bu kadar anlatmakla bitmeyecek yaşamını trajik
bir ölümle sonlanması… Şili’de 2015 Aralık ayında kano yaparken alabora olması
sonucunda şiddetli hipotermiden yaşamını yitirdi. Doğa ile buluşan Douglas aslında ölümüyle yine doğanın peşinden gitmişti. Bir o kadar dramatik bir o
kadar manalı…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.