Düşümü gerçekleştirmekten korkuyorum, çünkü o zaman
yaşamak için bir sebebim olmayacak.”
-Paulo Coelho, Simyacı kitabından.
İnsanoğlu geçmişe daha romantik gözle baksalar da belki
de 10-15 yıllık hayli geniş zamana yayılmış periyotta tenise bu denli hükmeden
başka bir oyuncu hatırlamıyoruz. Başka isimlerle kendinizi allak bullak
etmeyin.
Açık ara Federer kulaklarda çınlıyor. Sürekli harikulade
performans sergileyen, kazandığı her “ace” sayısının hiçbir şekilde bozulmayan
hareketleri ile kutlarken daima kazanan Roger Federer gibisine rastlamak mümkün
değil!
Şimdi Djokovic ile Nadal’ı hakkını da sezara verin
deseniz de geçmişten günümüze sil baştan yaptığınız da 19 Grand Slam ve en son
kazanılan Wimbledon zaferinin toplamı “8’i” buluyor. Dile kolay! Ekselanslarını
daha kusursuz yapan en önemli hareket “davranışları.” İnsanı her daim kalıcı
kılan da…
Mükemmeliyetçiliği , daha epik olmayı ve talepkar olmak
şiar ediniyor.
Sadece altı ay öncesine kadar, kortlara sakin bir giriş
yapan FedEx, kimseyi inandıramamıştı. Ancak siz daha durun! Federer’in içinde
yanan bu ateş onun daha önce verdiği Grand Slam, Masters’ların mücadele
iksiriydi. Bu ateştendir ki en yüksek irtifalardan yere çakıldıktan sonra dahi
kendini bırakmadı ve raketinin peşinden koşmaya devam etti . Ve bundan sonrası;
onun mirası, karakteri müzesine envanter kaydı yapılmış kupalardan,
şampiyonluklardan ve kesinlikle rekorlardan çok daha fazlası olacağı aşikar.
Pek tabi ki bir şeye tutkuyla bağlı olmanın anlamı gibi.
Ya da üzülmenin, sevinmenin boyutlarını tartarak tepki vermesi. Bu yılın
başında olduğu gibi, herkes Federer’ten bir beklenti içinde olmazken, kendine
inanması mesela. Hayaller kurmaya devam etmek,inandığın yoldan kopmamak… en
başta yazdığım gibi, Paulo Coelho’nun üstüne basa basa kaleme aldığı yazının
adeta aksini yaşar gibi sanatını icra ediyor.
Wimbledon, bu yıl Avustralya Açığa benzer bir finalin
senaryosunu yazarken, şaşırmaya açık olmanız gerektiğini belirtmemişti. Ve,
evet “sekiz”oldu. Medya kuruluşları “Roger Federer” harflerine sekizi
kondurmaktan alıkoymazken, Amerika Açığı iple çeker olduk.
Konfüçyüs’ün dediği gibi; “Sevdiğiniz işi yapın ve
hayatınızın tek bir günü bile çalışmış olmazsınız.”