Son yıllardır, İstanbul Open başlamadan birkaç hafta
önceden hava bozmaya başlar ve toprak kendini bahara hazırladığı güne kadar
yağmur yağar. Turnuva başlarken ki manzara pazar sabahı mamurluğu gibidir. Bu
sene öyle aman aman sporcuların geldiğini düşünmeseler de, ATP düzeyindeki tüm
sporcular sürprizleri sever.
Dünya 6 ve 8 numaralarının olması bir Federer etkisi
yaratmasa da dünya sıralamasının ilk onundan bahsediyoruz. Hani, başta kavak
yelleri bu olsa gerek! Bir şeyler değişmeliydi. Olanlar oldu!
İstanbul Open final etabına gelene kadar su götürmez bir
gerçek ki herkes Raonic/Cilic mücadelesini biliyordu. Fazla inanmıştık. Bu
noktada sürprize yer yok.
Marin Cilic, final setine ilk toptan son topa kadar maçı
istediğini belli etmişti. Ve bu arzu iki saat sonra kupayı kaldıran ellere
bahşedecekti. Bu şampiyonluk ya da daha önceki kazandıkları, aslında
kaybettikleri dahi için babası Zdenko Cilic’in gayreti ve hırsı sonucu çıktı
denilebilir.
Oğullarının sporla iç içe olabilmeleri için varını ortaya
koyacaktı. Zira, tüm şanslar da onlarlaydı. 1991 yılında Bosna Hersek’in
Medjugorje kasabasında ilk kurulan tenis kortunu ilk kullananlar arasındaydı.
Ondaki ateşi fark eden eski tenisçilerden Goran Ivoanisevic önderliğiyle San
Remo’ya taşındı. Her şey tam olarak böyle başladı.
2000’lerin başları itibariyle gençler kategorisinde
kendini ispatlamaya başlamıştı bile. Amerika Açık, Fransa Açık derken, çok
tanıdık bir isim daha o yıllarda yenecekti. Büyük Krallığın altın çocuğu Andy
Murray'i, passing shot’larıyla elemeyi bildi.
Totalde 2005 yıllına gelindiğinde 6 tek, 4 çiftler
şampiyonluğuna erişmişti. Benzer profil 2009 yılına dek sürecek miydi? Amerika
Açık’a pek fazla ısınmıştı Cilic!
Dördüncü tura gelindiğinde bir kez daha Andy Murray’e
şans tanımayıp, çeyrek finalde del Potro’nun gazabıyla kendini silkeleyecekti.
Yıl 2014’ü gösterdiğinde rüzgar hiçte tersine değildi!
İlk Grand Slam şampiyonluğu için tek yapması gereken yarı
finalde Federer’i yenmesiydi ki, bu onun ekselanslarına karşı ilk galibiyeti
olacaktı. Zaten finalde Kei Nishikori’yi yenmesinden çok, yarı finalde bir
efsaneyi rahatlıkla yenmek tüm kapıları açacaktı.
Cilic; eline gelen tüm fırsatları itinayla eledi. Sonunda
mı Amerika Açık’ın nasıl ondan yana olduğunu öğrendiğinden beri, İstanbul'u da
arkasına alacaktı. İşin aslı seyircilere olan seyir zevkiydi. Bence öyleydi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.