Futbola
Güzel Yakıştırması; Evren Göz
Halit Kıvanç “Futbol ne güzel şey” dedi ve bir kez daha hayatlarımıza dokundu. Onlar gibi değerli bakış açılarına sahibiz ki spor bilhassa futbol için umutlu olabiliyoruz. Ancak artık yavaş yavaş yerini yeni fikirlere bırakıyorlar.
Bunlardan vizyonuyla,
imza attığı işlerle örnek diyebileceğimiz isimlerden biri hiç şüphesiz Evren
Göz’dür. O da Halit Kıvanç gibi futbola kendi üslubuyla yaklaştı ve “ güzel
oyun” olarak kapılarımızı çaldı.
Yakında yeniden
başlayacak olan Güzel Oyun'u ve bu programın emekçisi Evren Göz’ü yani Güzel
Adamı tanımaya ne dersiniz?
- 2013 yılı itibariyle
NTV’nin yeni Galatasaray muhabiri olarak evlerimize konuk olmaya başladınız.
Samimi ve içten yorumlarınızla sizi tanıyoruz. Peki, gerçekte Evren Göz kimdir?
11 Ocak 1983 doğumlu İstanbul’da
doğmuş muhabir… Galatasaray Muhabiri. Ve de 2005 yılları itibariyle sektöre ANS
Prodüksiyon da başlayan bir televizyoncu ve spor aşığı… Futbol özellikle,
babadan kalma alışkanlık. Futbol güzel bir oyundur.
- Sizin için ekşi
sözlükte dahil güzel adam, “güzel oyunun” emektarı olarak bahsedilmekte (Kanal
24). Yakınlarda da tekrar NTV Spor’da başlayacağının haberleri de gelmişken,
nedir bu “ Güzel Oyun”? Daha önce Galatasaray özelinde; Metin Oktay, Hagi,
Tanju Çolak, Özhan Canaydın, Uefa Kupası gibi yine bu tarzda mı bir program
bizi bekliyor?
Yine aynı tarz. Artık
kameralar da gelişti, o yüzden daha canlı bir program olacak. Taffarel ve
Gökhan Zan bölümlerini çektik. Güzel Oyun'un format genişliği var ki; sadece
bırakanlar değil, aktif olanlarla da yapmak istiyoruz. Güzel Oyun eşittir,
oynayan futbolcuların hayatı değil. Takımları da içinde barındıran
ya da spikerleri de anlattım. Güzel Oyun futbola dokunmuş, futbolun içinde olan
(medya mensubu da olabilir, bir taraftar da olabilir.) Alpaslan Dikmen
(UltraAslan Kurucusu) o da olabilir, Fenarbahçe’de Amigo Paşalı Birol da
olabilir, Güzel Oyun'un çok geniş bir formatı var. Sadece eski futbolcuların
hayatı değil… Daha geniş bir formatı olan program.
- Muhabirlik bir
anlamda; zira takım muhabirliği sağlam verilere dayalı istihbarattan da
geçmekte. Bilhassa transfer döneminde uzaktan bakış, dünyaca ünlü sporcularla
bir arada hatta onların kamplarında berabersiniz. Bu işin görünen tarafı mı
yoksa zorluğu var mıdır?
Her gün trafik yoğunluğu,
futbolcularla ve teknik direktörlerle iletişim halindesiniz. İç içesiniz. Bunun
saati, zamanı yok. Bu 7/24 devam eden bir haber. Sürekli canlı, gece de
olabilir, sabah da… Transfer dönemi özellikle, menajerlerden, futbolculardan
yoğun bir tempo, sağlam bir ayağınız olması gerek. İnsanla alakalı bir durum.
Onlarla güven bağı kurmak ile ilgili. Örneğin Galatasaray’da son zamanlarda
sürekli teknik direktör değişimi ya da başkan değişimi bizi de etkiliyor. Tam
yöneticileri alışıyorsunuz, bu sefer de sistem değişiyor. Beşiktaş ve
Fenerbahçe’de böyle değil. Daha istikrarlı bir yapı var.
- Bu arada Messi’ye
benzetilme gibi yazılara rastladım Haklılık payı var mıdır? Bence kısmen var.
Benzetiyorlar evet.
Belki gözlerden dolayı. J
- Açıkçası Messi’ye ben
şu şekilde benzetiyorum. Bu yaz, yanlış hatırlamıyorsam. Hamza Hamzaoğlu ve
ekibiyle oynadığınız maçta Hagi’yi anımsatan orta sahadan ve klas bir vuruşla
golünüz vardı. Futbol anlamında bir yetenek var gibi.
Futbol açısından değil
belki ama ben zaten sağ ayağımı kullanıyorum Messi solak :)
- Sempatik bir
Galatasaray muhabiri diyoruz da Galatasaray’ı mı destekliyorsunuz? (Webaslan da
köşe yazarlığını yaptığını düşünürsek.)
Taraftarlık duygusu
bambaşka bir kavram. Zaten taraftar gibi olunmamalı, çünkü objektif bir iş
yapıyorsunuz. Galatasaray camiasının içindeyim ve beslendiğimiz nokta kuşkusuz
Galatasaray. Ama Galatasaraylı mısınız sorusu muhabirin tuttuğu takım olmamalı.
İşe yansıtırken dikkatli olmalı. Objektifliğinizi kaybederseniz o sizi zorlar.
Tabi ki Galatasaray çıkış noktası. Ama kulüp taraftarlığı gibi olmuyor. Kulüpte
yanlış giden şeylerin olduğunu da anlatmalıyız insanlara. Çok fazla fanatik
olup muhabirlik yapıyorsa insan kulübünün yanında olur. O zaman da
işini yapamaz. Ben doğrunun tarafındayım.
Webaslan ise; köşe
yazarlığı teklifi geldi ve ben de severek kabul ettim. Galatasaraylı
taraftarların olduğu, takip ettiği site. Hatta askerdeyken dahi bazı yazılar
yazmıştım. Yazı yazmayı seviyorum.
- Biraz daha genel bir
soru ile devam etmek istiyorum. Her geçen gün gelişen futbol endüstrisinde
futbolu nerede görüyorsunuz? Ekonomik kazanç? Sadece spor mu?
Futbol son 20 yılda
özellikle ŞL. Gelirleri, bilhassa 90’ların ortasından sonra iyice artmaya
başladı. Eskiden Şampiyon Kulüpler Kupası vardı ve eleminasyon sistemi
uygulanırdı. Şimdi onu lige doğru dönüştürüp para havuzu ve reklam gelirlerini
arttırdılar. Dolayısıyla insanların beklentileri değişti. Öncesine baktığımızda
hep birbirine benzer… Son 10 yılda bakıldığında ise Arap Şeyhlerinin, Rusların
ayrı bir taraftan, Çinlilerin ve Amerikalıların ayrı iş adamların –paralı iş
adamlarının- sektöre girdiğini görüyoruz. Özellikle elit kategorideki 5-10
takımın diğer takımlarla arasındaki fark çok fazla.
Eskiden PSG Avrupa
kupalarında istikrarsızken, şimdi Ibrahimovic ile Thiago Silva’yla, David Luiz
ile kadrosunu inanılmaz güçlendirdi ve istikrarlı bir çizgi yakaladı. Yıldızlar
değişse bile belirli bir anlayışa sahipler. Arkasında sermaye var. M.City de
öyle. Tarihinde hep United'ın ardında ikinci planda kalan takım nerelere
geldi.
- Passolig görüşlerinizi
de merak ediyorum. Ülkemiz dışında İtalya’da da denendi ancak 1 yıl olmadan
geri çekilen bir uygulama oldu. Ne amaçlanıyordu… Şiddet, güvenlik… Daha kötü
olmadı mı?
Passolig, biraz daha
düzenleme amacıyla çıktı bence ama o düzen sağlandı mı? Hayır. Taraftarı
maçlardan soğuttu. Nasıl bir ara çözüm bulabilirler bilmiyorum. Kaldırmak da
bir çözüm fakat kulüplere belli miktar paralar verildi. Ona karar verilecektir. Ancak Passolig
geldiğinden beri sayının düştüğünü görünce bizler de etkileniyoruz. O yüzden
çok sağlıklı olmuyor. Umarım ara bir çözüm bulunabilir. Çünkü futbol tribün
dolunca keyifli oluyor, seyirci ile güzel oluyor.
- Geçen ay Galatasaray
Basketbol takımı EuroCup’ı alarak hem kupa hem Euroleage biletini aldı. Sanki
basketbol, futbola göre daha Anonim. Katılır mısınız?
Basket tribünleri daha
farklı. Başka bir kesim geliyor ve o tribünlere de yansıyor. Keşke basketbol
seyircisi gibi olsa futbol seyircisi de.
- Dikkatimi çeken
konulardan biri de İngiltere’de, Almanya’da veya İspanya’da ailecek gidilen bir
futbol kültürü varken, Türkiye’de nerede hata yapıyoruz? Neyi aşamıyoruz?
Biraz spor kültürü ile
ilgili. Bu ülkelerle karşılaştırdığımızda, sporla bağdaştırıyoruz hep, aslında
sanayiyle, sanatla, müzikle, sinema ile birçok şey ile karşılaştırmak lazım.
Spor onlardan bir parça sadece.
İngiltere’de bir maça
gitmiştim. Restoranda yan masada bir aile geldi. Anne-baba ve 7-8 yaşlarında
bir çocuk, menüye baktıktan sonra çocuğa yemeğini sen karar ver dediler; çocuk ne yiyeceğine de kendi karar verdi. Orada
birey olmayı çok erken yaşlarda elde ediyorlar. Bizde küçükler anlamaz, sen sus
mantığı… Spora, futbola da yansıyor. Örneğin İngiltere’de bazı tiyatro
biletleri, futbol maç biletlerinden daha pahalı. Spor sadece onlardan bir
kısım. Bizde o yüzden tribün mantığı oluşmaz. Çok fazla hayalperest olmaya
gerek yok. Maalesef bizdeki kültür şiddetle doğru orantılı, söylemedikleri
şeyleri futbola aracılığı ile dışa vurumu. İşten keyif almıyorlar. Bir duvar
pasının ne kadar güzel olabileceğini düşünmüyorlar. Rahatlama aracı olarak
görüyorlar. Dolayısıyla bizler de bundan etkileniyoruz.
- Keskin hatlı
geçişlerimiz var. Futbol, erkek sporu, voleybol kadın vesaire ama sanki yavaş
yavaş tabular yıkılıyor. Çok mu geriden geliyoruz? Sizin futbol dışında, takip
edebildiğiniz spor var mı?
Diğer alanlara da
bakmamız gerek. Yani, futbol benim ağırlığım. Basketbolu da çok seviyorum,
tenisi de… Kanal 24’te iken basketbol muhabirliği de yapmıştım ama futbol
önceliğim.
- 2015 yılında Kanada’da
gerçekleştirilen Dünya Kadınlar Futbol Şampiyonasında fair-play örneğiydi. Alex
Morgan gibi kadın futbolcuları konuşmaya başladık. İşin aslı kadınlara
haksızlık ediliyor.
Evet, haksızlık. Biraz
da Amerika ve Almanya’da kadın futbolu yaygın. Kanada ve Rusya’da da. Kuzey
ülkeleri de keza.
Bizde TFF’nin yaptığı
güzel çalışmalar var. Milli takımlar seviyesinde birkaç röportaja gitmiştim ve
orada bayanları futbola teşvik edici projeler vardı. Bilhassa Doğu illerinde
evlere kadar gidilip, çocukları milli takım düzeylerine çekmeye çalışıyorlar.
Altyapılarda dahi bir maça çıksanız hayatınızı güvenceye alacağınız bir maaş
teklif ediliyor. Genel değerlendirdiğimiz zaman kadının yeri ile alakalı.
Maalesef bizim kültürümüzde kadının yeri erkeğini destekleyen, girişken değil
pasif insan oluyor.
- İkinci olmak, sonuncu
olmak mıdır?
Nerede ikinci olmak?
Türkiye’de maalesef lige bakılacak olursak öyle. İkincilik başarısızlık olarak
görülüyor. ŞL de iki takım gidiyorsa önemli bir başarı. Tabi daha zorlu bir ön
elemeden geçiyorsunuz. Bence Avrupa kupalarına gidememek başarısızlık.
Şampiyonluk yarışının içindeyseniz çok kötü değildir ikinci olmak…
- Ülkemizde spor
programlarına yer verilmediğini düşünüyorum. Manasızca artan futbol yorumculuğu
dışında. Mesela “Güzel Oyun” gibi programlar neden TV’lerde yer bulamıyor?
Biz aslında bunu
kırmıştık. (Kanal 24’te iken) Salı günleri 20’de yayınlanıyordu. Önce Cumartesi
günleri 12-15 arası başladı. Sonra Pazar gününe alındı ve son olarak Salı
gününe saat 20’de ilk 3-4 bölümden sonra (95 bölüm yapıldı) yaklaşık
bir sene kadar internet sitesinden tekrarı istenilen program listesinde uzak
ara “Güzel Oyun” hep hafta birincisi çıkmaya başladı. Hafta sonları da
tekrarları yayınlandı. Bu ezberi bozduk zamanında, yine bozmak gerekiyor. Çünkü
TV’de hep devam ettirmek zorundasınız. Bir şeye ara vermeye başladığınız zaman
kırılıyor.
Bu sefer olaylar da
anlatacağız. Sadece futbolcu, takım ya da insan değil. Olay anlatımı bana daha
heyecanlı geliyor; çünkü olayın içindekileri anlatıyor ve keyifli oluyor.
Sadece bir kişiyi anlatmak eğer hikaye parlak değilse izleyiciyi sıkabilir.
- Aynı şekilde
dergilerde yeni yeni kalitesini bulmaya başladı. En büyük örneği Socrates
dergisi.
Güzel Oyun'a benziyor,
mantığımız aynı. Socrates’i kuranlar, yazanlar aynı zamanda bizim
arkadaşlarımız. Bizim yabancısı olduğumuz bir yapı değil. Keşke artsa fakat
alıcı konusunda emin değilim. Bu tarz yazı türünde mi satın almak isteyenler
fazla yoksa anlık ve gelip geçici yazıları okumak isteyen kuşkusuz daha fazla.
Bunlar artarsa bu bilinç olur. Aksi takdirde duvara toslanıyor. İşin bir de
maddi boyutu var. Artsın tamam ama ömrünü ne kadar devam ettirecek o önemli.
Avrupa’da çok yaygın, işte bu noktada yine kültür devreye giriyor.
Saffet Sancaklı bunu
çok güzel ifade etmişti. Beşiktaş'ta çok genç yaşlarda oynarken. Süleyman Seba
Başkan ve bayramlarda Süleyman Seba’nın elini öperdik o bize harçlık verirdi
diyor. Hiçbir zaman Beşiktaş’ta para konuşmazdık, Süleyman Seba babamız gibiydi
biz de onların oğulları gibi.
Galatasaray’a transfer
oluyor ve 90’ların başı kampa giriyor takım ŞL'deki Barcelona maçı öncesi.
Takımda şu konuşuluyor: Biz Barcelona’yı orada nasıl yeneriz? Barcelona’nın
efsane olduğu bir takımı yenmekten bahsediliyor. İspanya’da nasıl yeneceğiz?
Bunun dışında inanmaktan ve Avrupa takımlarını yenerek başarılı olmaktan söz
ediliyor.
Fenerbahçe’ye transfer
oluyor; Orada da yerel ligde şampiyonluğun en önemli amaç olması ve Galatasaray
maçlarına çok özel hazırlanmak… Psikolojik ve yoğun maç öncesi kamplar vesaire…
Varsa yoksa Galatasaray maçları ya da şampiyonluk. İkinci olmak sonuncu olmak
mıdır sorusuna da dönüş yapacak olursak ikinci olmanın başarısızlık olduğunun
düşüncesi doğuyor.
- Bir de unutmadan Bu
yıl Premier Lig’de inanılmaz bir başarı ile Leicester City şampiyon oldu.
Çok mütevazı bir kadro ile nasıl değerlendirirsiniz?
Bir başarı hikâyesi.
Bir mucizeyi gerçekleştirdi. İstatistik biliminde de illa ki kırılma noktaları
vardır. Bu da onlardan bir tanesi. Doğru futbolcuları bir araya getirince,
biraz da o büyük takım dediğimiz takımların boş geçirmelerine bağlıyorum bu
yılı. Seneye böyle olmayacaktır.
Manchester United
Mourinho ile Chelsea Conte ile Manchester City Guardiola’yla. Şimdi şöyle bir
durum var. 2004 yılında Porto – Monaco oynadı (Ş.L finali). O sezon da
Yunanistan Avrupa şampiyonu olmuştu. Her 10 yılda bir böyle bir kırılma
noktaları oluyor.
- Hagi’nin tarifi var mıdır? Galatasaray için dönüm noktası oldu diyebileceğimizi bir isim. Hatta haftasonu oynanan derbide taraftarların çoğu kenarda Hagi var neden onu oyuna almıyorsun… sözleri anlatıyor tüm hikayeyi.
Onu anlatmak için çok
fazla kelime kullanmak yeterli olmuyor. İzlemek, onun saha içerisinde
yaptıklarını görmek ve ne kadar başka bir yerden baktığını, futbolu
güzelleştirdiğine şahit olmak lazım. Şahit olanlar daha iyi
anlatabilir.
Bizim nesil Metin
Oktay’ı izleyemedik mesela tıpkı bize büyüklerimizin anlattığı gibi biz de
Hagi’yi göremeyenlere anlatıyoruz. O saha içinde bir sanatçı gibi. Suat
Kaya’nın güzel bir tabiri vardır; O bir sanatçı, biz veririz o işini yapar. Biz
arkada ona güzel pozisyon hazırlamakla yükümlüyüz. Hagi bir futbol aşığı…
Hagi ile ilgili
hazırladığım belgeselden de yola çıkarak, çocukluğunda yoklukla büyüyen bir
çocuk. 4-5 yaşlarında iken ailesinden istediği, ilk hediye “futbol topu”.
Komünist rejimde Romanya’da çok sınırlar kırılamayan, kendi içinde yaşayan bir
ülkede başlıyor hikaye. Komünist rejim yıkıldıktan sonra Romanya kapılarını
dışarıya açtıktan sonra Hagi Steaua Bükreş macerası başlıyor ve ardından
İspanya macerası… Belki o rejim yıkılmasa Hagi uluslararası şöhrete
kavuşamayacaktı. O yokluklarla başladığı için çok büyük yeteneğin çok büyük bir
disiplin altında, işini çok ahlaklı ve ciddi yapmasından kaynaklanıyor.
Bunu şimdi Messi’de
görebiliyoruz. Keza Ronaldo da aynı şekilde. Hem yetenek hem de iş disiplini
birleşince başarı ortaya çıkıyor. İkisi birleşince efsane oluyorsunuz. Hem
keyif alıyorsunuz izlerken hem de madalyalar, şampiyonluklar ve unvanlar
geliyor arka arkaya.
Teknik adamlığında ise
olmadı. Ama Guardiola bunu değiştirenlerden. Örneğin Almanya’ya gidip Almanca
öğrenerek basın mensuplarına bu şekilde açıklama yapması. Kendinizi ispatlamak
için ülke değiştiriyorsunuz, kültür değiştiriyorsunuz ve takım
değiştiriyorsunuz. Ki bence Guardiola İngiltere’de de başarılı olacaktır.
Oynadığı futbol onun karakterini çok yansıtıyor. Ve İngiltere’de bunu
yapabilirse çok heyecan verici olabilir…
- 90 Dakika Haşmet Babaoğlu, Hıncal Uluç ve Kenan
Onuk’un futbol adına kazanılmış programdı ki bence onun üstüne de bir program
yapılamadı ve ondan sonra değişen çok şey oldu.
Ana mesele değişim! Futbol bakış açısını
değiştiren biri var mıdır? Aslında bu soruyu tek başına futbol adına sormak
haksızlık olur. Mesela Kenan Onuk’un belgeselini izledikten sonra “değişimi”
yaşamışız. Ya sonra?
Ben çalışma fırsatı
bulamadım ama ekranda hep örnek aldığım bir isim. İdollerimden biridir. Kendisi
çok değerli televizyoncu olmasının yanı sıra, büyük de bir entelektüel kişilik.
Müzik kültürü inanılmaz ki daha önceki belgeselimde de bunu vurgulamıştım.
Sinema kültürü, hayata bakışı, çocuğu ile ilişkisi ne yazık ki zamansız ayrıldı
aramızdan.
Kenan Onuk gibi
kişilerin bizim sektörde olmasından yanayım. Sporun sadece 3 direk arasından
giren bir futbol değil de hayatın bir parçası olarak görmeleri. Hayat ile
ilgili başka fikirlere sahip olmaları gibi. Spor sektöründe çalışan insanların
yönetici bazında özellikle bu kültürle olmaları ekrana yansıyacak bilginin de
insan kalitesini de beraberinde arttırır. Spor kültürü böylece doğar. Siz
insanlara ne verirseniz insanlar onu alır.
- Sepp Blatter ve Michel Platini futbol
sahalarının kralı olarak sürdürdü Ancak artık “kral çıplak” bu zamana kadar
nasıl göz yumulabilir?
Paranın çok olduğu
yerde insanların buna karşı aciziyeti de olabiliyor. Para çok çok fazla!
Ekonomik kazanç arttıkça bu tarz şeylerde artıyor. Eskiden daha azdı. Örneğin
Şenes Erzik ile yaptığımız belgeselde; UEFA bir binanın içinde iki kattan
ibaretti demişti. O radan buralara
gelmek büyük iş. Şampiyonaları belirleyen UEFA ve FIFA. Dünya Kupası'nın bir
ülkeye gitmesi demek inanılmaz rakamlar demek. Çok çok fazla… Ve o pasta
büyüyünce, insanlar farklı yöntemlere başvurabiliyor maalesef. Umarım bundan
sonra futbol adına daha temiz bir gelecek olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.