Bazı kelimelerin artık hiçbir lezzeti kalmayan harfler bütününe dönüşen çağda boşluğu dolduracak sözleri bulmakta zorlanıyoruz. Bu durumun ana sebeplerinden biri de internet çağının en üst seviyeleri zorlamasına bağlanabilir.
Socrates dergisi bu ay tam da anlatmak istediğim konuya değinmiş. İkon kelimesinin tam olarak neyi anlatmak istediğini -nasıl desem de içimdekini döksem diyordum ki- Socrates yardıma koştu. Diyor ki; "yaptığı neredeyse herhangi bir şey için, günümüzde yaygaranın koparıldığı kişiye verilen, kısa manşete atanan isimdir artık." Teşekkürler.
Peki, o halde Fred Perry tanır mısınız? Bir giyim ve ayakkabı markası olarak demiyorum. Keza son 15 yıl içinde tüketim toplumu olmuş bireyler, Fred Perry'nin tarihçesini dahi yazabilir. Hiç şüphesiz! Bilmediğimiz bir yönü ise profesyonel tenisçi oluşuydu.
Aslında hayali ne tenisçi olmak ne de modaya yön veren ikondu. Fred Perry'nin yaşamında daha önemli olan hayatına şeklini veren Ealing şehriydi. Burada çocukluğunun sporu pek tabi ki de futbol ile tanıştı, yanına promosyon olarak kriketi de dahil etti. Ve bunlar da oldukça berbat olduğunu anlayınca sessizce çekildi.
Daha "naif" en azından Perry'e göre; masa tenisini denedi.
Sanki masa tenisinde aradığını bulmuş olacak ki 19 yaşında Dünya Masa Tenisi Şampiyonasında çiftlerde gümüş madalyayı takarken, takım olarak da bronzu takmanın şerefini duyuyorlardı.
Bir sonraki yıl hiç ara vermeden Budapeşte'de gerçekleştirilen Dünya Şampiyonasında "Dünya Şampiyonu" olarak altını boynuna geçirdi. Bu şampiyonluk aynı zamanda jübile maçıydı. Masa tenisi için. Bu bitiş yeni bir başlangıçtı halbuki.
Ailesiyle gittiği bir tatilde; etrafı gezmek için keşfe başlamıştı. İleri de gördüğü kalabalık onu içine çekmişti. Beyaz kıyafetli, şık giyimli ve lüks arabaları görünce dayanamadı ve oradaki görevliye buranın neresi olduğunu sordu. O mahşeri kalabalığın ve de zengin sporunu yapmaya karar verir. Maddiyata dayalı bir hikayede olsa raket sporlarından birini bırakan Perry selefini konuşturmaya başlamıştı.
Epey başarılarıyla da dikkat çekti. Günümüzde tabir edilen servis-vole stilinin benzerini yarattı, aynı zamanda kendi stilini de. Teker teker Grand Slam'leri toplarken 3 Wimbledon ve Amerika Açığı silip süpürüyordu.
Yine teniste de kupalara doyan ve tatmine ulaşan şıpsevdi Perry paranın peşinden gitmeyi tercih etti.
Fransız eski tenisçi Rene Lacoste'un izinden giderek tekstil sektörüne atıldı. Önce ter silmeye yarayan bilekliklerle işe atıldı. Ve devam...
1952 yılıyla birlikte "ikon" haline dönecek "Fred Perry" polo tişörtlerini üretmeye başladı. Her zamanki hırsı ve başarısını, galibiyetlerini temsil eden taç şeklindeki defne yaprağıyla logosunu oluşturdu.
Kimisine göre moda ikonu kimisine göre ise tenis dünyasının yıldızlarından. Bence ikincisi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.