27 Aralık 2021 Pazartesi

Hiç Oynamamış Kaiser

Kariyeri 1979 yılında Botafogo'da başlayıp 1987 yılında Villa Nova takımında sonlanan ancak kariyeri boyunca ayağına top değmeden 6 takıma transfer olma başarısı gösteren 'hiç oynamamış en büyük futbolcu'nun hikayesi: Carlos Kaiser.
2 Nisan 1963’te Brezilya'nın Rio şehrinde dünyaya gelen Carlos Kaiser birçok Brezilyalı futbolcu gibi sokaklarda oynayarak futbolunu geliştirdi ve 10 yaşındayken bir scout tarafından keşfedildi, Botafogo kulübünün alt yapısında futbola başladı. Ailesi bunu bir fırsat olarak görüyor; Kaiser'in ileride profesyonel bir futbolcu olması durumunda hayatlarının kurtulacağını düşünüyordu. Kaiser de ailesiyle aynı fikirdeydi ancak futbol oynamak istemiyordu.

Botafogo'da yaklaşık 6 yıl kaldıktan sonra ilk transferini gerçekleştiren Kaiser, Meksika'nın Puebla takımına gider. İlk başlarda takımda oynar, hazırlık maçlarında forma giyer, hatta gol bile atar ama kafasına futbol oynamamayı koymuştur bir kere... Bunun için bir çözüm yolu arar ve aklına bir fikir gelir: sakatlanmak! Kaiser antrenman esnasında şut çektikten sonra sakatlandığını söyler ve bir süre oynayamayacağını belirtir. Meksika'ya adapte olmakta zorlanan Kaiser hiç oynamadan Brezilya'ya, ilk kulübü Botafogo'ya geri döner. Burada da futbol oynamadan kariyerini sürdürme peşinde olan Kaiser sakatlık dışında yeni bir formül bulmuştur.
Botafogo'nun ardından Fluminense oradan Vasco da Gama'ya transfer olur ancak aynı bahanelerle forma giymeden profesyonel futbolculuk kariyerini sürdürür.

Takım arkadaşları bile bu durumu anlatırken “Sürekli sakatlandığını hatırlıyorum.", insanları nasıl ikna edeceğini çok iyi biliyor. Sizinle konuşurken cüzdanınızı bile çalabilir!", “Tek istediği futbolcuların yaşadığı muhteşem hayatı yaşamaktı ve bunları yaparken de futbolcu olarak anılıp hiçbir sorumluluk almak istemiyordu.” şeklinde onu tanımlamıştı.
Peki nasıl bu kadar uzun süre profesyonel kalabildi? İşte bu sorunun cevabını yaşadığı bir hikaye ile anlatalım. Bangu'ya transfer olduktan sonra yaptığı disiplinsiz hareketler nedeniyle hocası tarafından ceza verilir ve maçta oynatılmayacağı söylenir. O maçta bitime 8 dakika kala takımı 2-0 gerideyken kulübün başkanı ve sahibi Castor de Andrade, hocadan Carlos'un oyuna girmesini ister. Kaiser bunu duyunca şoka uğrar, kalan sürede 8 dakika bile olsa oynamamayı kafasına koymuştur ve hemen bir plan düşünür.


Maçtan sonra soyunma odasına gelen kulübün sahibi ve başkanının gözleri bu hareketi yapan Kaiser'i arar onu gördüğünde neden kırmızı kart gördüğünü sorar ve Carlos öyle bir cevap verir ki ertesi gün yeni sözleşmeyi kapar... Başkana onu 13 yaşında kaybettiği babası gibi gördüğünü, tribündekilerin ona küfürler yağdırdığını fark ettiğini ve buna dayanamayıp kendini kaybettiğini söyler bu durum karşısında duygulanan başkan sakinleşip Carlos'a sarılır.
Kaiser için artık Avrupa'ya açılma vakti gelmiştir... Kulübün önerdiği uzatma teklifini kabul etmez ve Fransa 2. Ligi'nde Gazelec takımına transfer olur. Carlos, Fransa’ya ilk geldiğinde yıldızlar gibi karşılanır, kendisine imza töreni düzenlenir ve burada 8 yıl futbol oynamadan takımda kalmıştır.

İşte 24 yıllık kariyeri boyunca ayağına top değmeden 6 takıma transfer olan ve toplam kariyeri boyunca 61 maça çıkıp sadece 6 gol atan Carlos Kaiser'in hikayesi... Kendisi de bu durumu şu cümlelerle açıklıyor. “Oynamadım. Gerçekten hiç oynamadım. Çünkü oynamak istemedim. Ben sadece eğlenmek istedim.”
Hiç futbol oynamamış en büyük futbolcu olarak adlandırılan Carlos Kaiser'in bu ilginç hayat hikayesi 2018 yılında beyaz perdeye aktarıldı.

O sadece eğlenmek istemişti, nitekim bunu da başardı. Belli zamanlarda bu tip oyuncu çok karşımıza çıkar. Genellikle de sakatlıklar bellerini bükse de bir şekilde ayağına top değer. Kaiser tarafında işler tam olarak böyle gitmese de, onun varlığı yedek kulübesinden de olsa da, takıma hayat veriyordu. Halen daha nice büyük isimler tarafından anılıyorsa da bu da onun başarısı.

16 Aralık 2021 Perşembe

Mucize Agüero

Doğumunda yer alan doktorların söylediği gibiydi onun hikayesi; Ailesine şans ve bereket getirecek olan bebek... Yoksulluk içinde geçen çocukluktan İngiltere'de takımını şampiyonluğa taşıyan yolculukta Arjantin'in yıldızı Kun Agüero. Onun hikayesi başlı başına dünyaya mucizevi şekilde gelmiş olmasıydı... Dünya futbolunun en büyük yıldızlarından biri olan Sergio Kun Agüero futbola gözyaşları içinde veda etti.
Bu yaz 33 yaşında Barcelona’ya imza atan mucize adam İspanya’da sadece 5 maç çıkabildiği yeşil sahaya sonsuza kadar veda etmeye karar verdi. 30 Ekim'de son kez sahaya çıktığını bilmeyen Sergio Agüero’ya yaşadığı nefes darlığı sonrası kalp ritim bozukluğu teşhisi konuldu. Futbol oynamasının kalan hayatında çok büyük riskler taşıdığını öğrendi ve mucizesini kaybetti.

Manchester United'lılar şampiyonluk için City maçından gelecek haberi bekliyorlardı. 90+2. dakikaydı ve City, QPR karşısında 2-1 yenik durumdaydı. Bu skor kupayı United'a verecekti. Ancak bir mucize gerçekleşti. Önce Dzeko, 90+2'de skoru 2-2'ye getirdi. Ardından sahneye Agüero çıktı ve 90+4. dakikada attığı golle City'yi şampiyon yaptı!
Zaferin mimarı Agüero formasını çıkarmış, çılgınca sağa sola koştururken Arjantin'de de müthiş bir sevinç yaşanıyordu. Yoksulluk içinde geçen çocukluğun ardından İngiltere'de şampiyon olan Agüero için mutluluk gözü yaşı döküyorlardı. Onun bu zorlu hikayesi daha doğmadan başlamıştı...

1988 Mart ayında Arjantin’in başkenti Buenos Aires çok büyük bir sel felaketi ile sarsıldı. Başkent çevresindeki bir çok bölgeyi etkileyen bu doğal afet sırasında bir gece kondu mahallesi olan González Catán’da evler tamamen sular altında kaldı. 24 kişinin öldüğü, 57 bin kişinin ise evlerini terk etmek zorunda kaldığı felaketin ortasında kalan hamile genç bir kadın, tüm bu sarsıntının içinde dünyaya mucizevi bir çocuk getireceğinden habersizdi. 19 yaşındaki Adriana, 18 yaşındaki eşi Leonel Del Castillo ile birlikte binbir türlü zorlukla inşa ettikleri evleri sular altında kalınca aynı kaderi yaşayan binlerce insan gibi ayakta kalan bir okulun spor salonuna sığındı. Bu zor koşul, 2 hafta boyunca yere serilen bir minderde yatmak zorunda kalan Adriana’nın hamileliğini fazlasıyla etkiledi. Henüz 6,5 aylık hamile olan Adriana doğum sancıları başlayınca apar topar hastaneye kaldırıldı.


Doktorlar Sergio'nun anne karnında, olması gereken pozisyonda bulunmadığını saptadı. Bebeğin doğması için tek bir yöntem vardı: Forseps kullanılacak ve bebeğin köprücük kemiği kırılacaktı... Adriana'nın bunu kabul etmekten başka bir şansı yoktu. Doğum başladı ve bir mucize gerçekleşti: Sergio sağlıklı bir şekilde doğmuştu. Doktorlar Sergio için; 'con un pan debajo de brazo' dediler. Yani bir Arjantin deyişine göre; doğumuyla birlikte ailesine şans ve bereket getirecek olan bebek!
Agüero da babası gibi evlerinin yakınında, boş bir arazide futbol oynayarak büyüdü. Çocukken Wanpaku Omukashi Kumu Kumu adlı Japon çizgi filmini çok seviyordu ve sürekli 'Kum Kum, Kum Kum' diyerek dolaşıyordu evde... Bir süre sonra, önce dedesi ardından ailenin kalanı Sergio yerine 'Kun' demeye başladılar.

Babasının oynadığı amatör kulübün minik takımında oynamaya başladı. Ardından bir fırıncı olan ancak gönüllü scoutluk yapan Jorge Ariza tarafından keşfedildi. Ariza, onu sadece sahadaki oyunundan dolayı değil, babasının maçları sırasında saha kenarından babasına taktik vermesi nedeniyle de çok beğenmişti. Bu çocuk sonradan değil, doğuştan futbolcuydu. Annesinin 'önce okul' sözlerine aldırış etmeden, Loma Alegre ve Los Primos takımlarında oynadı ve sonunda Independiente akademisine girdi. Independiente, ailesine La Villa'dan bir ev verdi. Serigo'ya da bir şoförle araba... 2004 yılında, henüz 15 yaşındayken A Takıma yükseldiğinde ise doktorun sözleri gerçek olmuştu. Agüero-Del Castillo ailesini kurtaracak çocuk gerçekten oydu...

Hikayenin devamında onlarca kupa, yüzlerce gol, binlerce maç, milyonlarca yüzde ise gülümseme var. Bugünlerde İngiltere'nin gelmiş geçmiş en iyi yabancısı olarak gösteriliyor ve gol rekorunu ele geçirmiş durumda. O ise tüm bunların farkında ama hala kafasını eğip, içgüdülerinin peşinde rakip kaleye doğru koşan küçük Kun gibi oynuyor…

10 Aralık 2021 Cuma

Çaylak

NBA’in yıldızı tabirine ulaşmak epey meşakatli olduğu kadar, dramı bol, yüreği burkan, en diplerden başlayarak yolculuğa adım atmanın hikayesi aynı zamanda. Pek duymayız, zengin bir ailenin çocuğuydu ve kendini potada buldu diye. İmkansız değil! Lakin bizler daha çok yetenek ile para kazanmak arasında sıkışmış kişilerin NBA’ de buluşması esasında.
Yürek burkan bir isim var ki, elektriği olmadığını, doğal afetlerle boğuşan Skal Labissiere; Haiti’de yaşayan zorluk bir çocukluktan geliyor. Haiti’depremden önce bile elektrik ile ilgili sıkıntıları vardı. Kardeşiyle Nintendo’da NBA Live oynarlarken Kobe veya McGrady ile oynardı. Tabii T-Mac o zaman Houston’da, oyunda da harika. Yani bilmidiğimiz McGrady!

Maçlar bitince hemen oyunu kaydetmeye çalışırlardı çünkü elektriğin ne zaman gidip geleceğini bilmiyorlardı. Bazen maçın ortasında gidiyordu. Elektrik kesintileri Haiti’deki yaşamın bir parçasıydı.
Port-au-Prince’te genelde her yerde belirli aralıklarla elektrikler giderdi. Öğlen 2 ila akşam 8 arasında genelde gidiyordu, ancak kimse hiçbir zaman emin olamıyordu. Üç katlı evin en yukarısında yaşıyorlar ve bahçelerinde her gün tüm mahalle toplanıp elektrikler gelene kadar futbol oynuyorlardı. Elektrik bir anda gelirse maç hemen bitiyor, çocuklar sıcak duş alıp televizyon izlemeye veya oyun oynamaya evlerine gidiyorlardı.

Haiti’de ana spor futboldu ve basketbol pek popüler değildi. Bu yüzden o da küçükken futbol oynuyordu ancak 12 yaşında futbol için çok uzun olduğunu anladı çünkü 1.95 olmuştu, Labissiere, zaten 12 yaşında beş altı yaş büyüklerin boylarına gelmiş ve uzamaya devam ediyordu. Spor hayatında büyük yer kaplıyordu lakin depremde. 14 yaşındayken, Labissiere, annesi ve kız kardeşi ile birlikteyken, aniden ev sallanmaya başladığında kardeşi büyük panik havasındaydı. Deprem başlar başlamaz tüm aile, bir araya geldi, daha kötüsüne hazırlandı. Bir an evleri üzerlerine çöktü ve Skal ve ailesi en kazda üç uzun saat kaldı.


Depremden sonra Skal’ın basketbol geleceği kasvetli görünüyordu ama hayalperest bir vakıf, uluslararası umutları ABD'ye getirmeye yardımcı olan Gerald Hamilton'a teşekkür etti. Skal vakfın lehtarı oldu ve depremden birkaç ay sonra Hamilton ile birlikte Tennessee, Memphis'e taşınarak yaptı.
Memphis’de, Skal Evanjelik’e katılmaya başladı, Hristiyan Okulu ve hızlı bir şekilde, üniversite takımında oynamaya başlaması da bu vesile ile olacaktı.

Kentucky Üniversitesi'nin koçu John Calipari, yeteneklerinden etkilendi ve onu 2012 NBA Taslakları'nın ilk seçtiği Anthony Davis ile karşılaştırdı. Calipari, Skal'a diğer 2015 adaylarının ötesinde bir burs teklif etti.
Birçok insanın bakış açısından, Skal gerçek değildi. Kolejde birçoğunun ondan yüksek beklentileri vardı, 36 maçta ortalama 6,6 puan aldı. Bununla birlikte, kolej için uygunluğunun son 3 yılını geride bıraktıktan sonra, 2016 Taslağında hala ilk turdaydı. Phoenix Suns onu 28. sıradan seçti. Skal Labissiere’i 2001 NBA Draft’ında 26. sırada seçilen Samuel Dalembert’ten bu yana en yüksek taslaklı Haiti oyuncusu yaptı Taslak seçiminden birkaç hafta sonra Labissiere, Sacramento Kings'e takas edildi.

Oldukça iyi bir çaylak sezonu geçirdi. Kings. En az 32 puanı alan 20 yaşın altındaki 41 NBA oyuncusundan biri oldu. O her seferinde daha iyi bir oyuncu olarak geri döndü. Hemen katkı beklememek lazım ama 2-3 sene içerisinde biraz güçlenirse çok özel bir oyuncuya dönüşebilir. O Haiti’nin yürek burkan kahramanı, o takasların çaylağı, o gelecek…

2 Aralık 2021 Perşembe

Zengin Değil, İdealist

Bu tip hikayeleri Türkiye’de fazlasıyla duyarız. Bursaspor, Samsunspor bilhasssa da saydığım takımlar özelinde. Birleşik Krallık’ta bu seriye katılan ülkeler listesinde başı çekenlerden.
2019-20 sezonu Championship Play-Off finalinde Fulham’a kaybeden Brentford büyük bir yıkıma uğradı. Dile kolay tam 73 yıl sonra İngiltere’nin en üst liginde mücadele etme hakkı elde edeceklerdi. Olmadı. Ancak pes etmek onların ruhlarında var mıydı? Elbette hayır. Nitekim de öyle oldu. Aynı şevk ve iştahla 2020-21 sezonuna başladılar ve bu sefer Play-Off finalinde Swansea’yi mağlup ederek kendilerini Premier Lig’e atmayı başardılar. Bu başarının arkasında ise sıra dışı bir kulüp sahibi Matthew Benham yer alıyor.

Benham’ı bir kulüp sahibi yapacak statü var mıydı? Nasıl takıma “değer” kattı? 1989 yılında Oxford Üniversitesi Fizik Bölümü’nden mezun olan Matthew Benham iş hayatının ilk 12 senesini finans sektöründe geçirdi. Bank of America’nın başkan yardımcısı olan, 2001 yılında kariyerinde yeni bir sayfa açmaya karar verdi. Yeni durağı bahis firması Premier Bet’ti. Orada matematiksel analize dayalı tahmin edilebilir bahis modelleri geliştirme görevini üstlendi. Dünyanın en iyi bahisçilerinden Tony Bloom’un altında çalışması onun en büyük avantajıydı. Ama iki sene sonra bir sebeple fikir ayrılığı yaşadılar ve Benham şirketten ayrıldı. Bu dönemde bahisten yüklü miktarlar para kazanmıştı.

2004’te kendi bahis firmasını kurdu: Smartodds. Burada müşterilerine kendi kullandığı algoritmalar, istatistikler ve veriler ışığında danışmanlık desteği verdi. Kendini zengin yapan modelle müşterilerini de zengin ediyordu. Sonrasında işini büyüttü ve Matchbook adında bir başka bahis firması kurdu.
Aslında çocukluğundan bu yana Brentford’u destekliyordu ve zengin olmaya başladıkça tuttuğu kulübe nasıl destek olunabiliri düşünüyordu. Boşuna değil, 11 yaşından bu yana düzenli olarak Brentford maçlarına gidiyordu. Kulüp 2007 yılında finansal olarak dara düşünce hemen devreye girdi ve taraftarlara kulübü satın almaları için 700 bin dolarlık borç verdi. Anlaşmaya ise şöyle bir madde koydurdu: “Eğer bana bu parayı ödeyemezlerse kulübü satın alma opsiyonum olsun”. Nitekim 2012 yılına gelindiğinde kendisine tek bir kuruş ödenmemişti. O da Brentford’u satın almaya karar verdi.


Aslında zengin bir iş adamı olarak takıma pahalı oyuncular transfer edip başarıya gitmesi beklenebilirdi. Ama o kendisini zengin yapan modeli futbola uyarlamayı tercih etti. Yani istatistiğe ve veriye bağlı bir model geliştirerek başarılı olmak istedi. 2014’te Danimarka’da Midtjylland kulübünü satın aldı. Orada bu modele dair denemeleri yaptı. Başarılı olunan kısımları alıp Brentford’da kullanırken işe yaramayanları çöpe attı. (Midtjylland 2014-15 sezonunda tarihinde ilk kez Danimarka Ligi şampiyonluğuna ulaştı. 2017-18 ve 2019-20 sezonlarında da şampiyonluk yaşadılar. Bravo!

Bir futbolcunun ne kadar gol attığından çok “beklenen gol” (xG) istatistiğine önem verdiler. Çünkü buthew saçma geliyor değil mi? Nasıl oyuncu yetiştirecek bu kulüp diye düşünüyorsunuz. Peki Brentford ne yaptı altyapının yerine? Yaşları 17 ile 20 arasında değişen futbolculardan oluşan bir B Takım kurdu. Ne kadar basit değil mi?

Başarı da bir anda gelmedi tabii. Benham 2012 yılında kulübü satın aldığında takım League One’da (İngiltere’nin üçüncü seviye ligi) mücadele ediyordu. 2013-14 sezonunu da League One’da geçirdiler. Championship’e yükseldikleri 2014-15 sezonunu ise ilk altıda bitirip Play-off bileti aldılar ama yarı finalde Middlesbrough’a elendiler. 2019-20 sezonunu zaten yazının girişinde söyledik. Ancak dokuzuncu senesinde Premier Lig’e yükseldiler. Kolay olacağını kim söylemişti ki!