İnternet, sosyal medya ve teknoloji erki güçleniyor. Daha
çok video, daha çok fotoğraf, daha çok görsel bizi egemenliği altına alıyor. Ve
bununla beraber “kirli” bilgi…
Her taraftan "kitap ölüyor" sesleri geliyor,
bazıları "eskiler ölüyor" diyor. Evet, insanız ve şikayet seviyoruz.
Peki, diyelim ki kitap öldü. Şimdi nereye sığınacağız? Elbette başka kitaplara.
Eskiler gururla sunar. Hayatları henüz kitap ol(a)mamış, evrene de mutlak
başarılar kazandırmış isimler illa da kitaplaşmadan da ölümsüzleşebilir.
Kariyerleri boyunca ama takımsal ama bireysel anlamda
mühim başarılar elde etmesine rağmen asla yüzük kazanamamış bir basketbolcu
emekliye ayrıldığında ya da tüm bunları kazanıp da “silik” bir parke hayatı
olsa, NBA sohbetlerinin en karmaşık tartışması da alevlenmeye başlar! Bu
hengamenin içinde, hangi kaotik oyuncular dahil edilmedi ki Hall of Fame’e!
Spor tarihinin en unutulmaz anlarından biri, en kabul
edil(e)meyen ve fazlasıyla hazin, feci ve üzücü olan helikopter kazasıyla
kabullenemediğimiz basketbol finali. 2020 yılının Hall of Fame’in de bizi ilk
karşılayan Kobe Bryant’a selam olsun!
Hall of Fame 2020 sınıfının üyelerinden; dört oyuncu,
dört koç ve bir yöneticinin yer aldığı liste de bir çarpıcı isim daha
diğerlerinden sıyrılıyor. 13 Ekim 2018’de aramızdan ayrılan Patrick Baumann! Bu
sene her anlamda müşkül geçen bir tarihe tanıklık etsek de geri dönüp
baktığımızda elektrikten, medeniyetten yoksun Nijerya’da dahi Kobe Bryant’ın
unutulmaz maçlarını konuştuklarını duymak mümkün! Hindistan, basketbolla haşır
neşir olmamakla beraber Baumann sayesinde küresel dünyaya eşlik edip, Bryant,
LeBron James karşılaşması hakkında tartışabiliyorlar.
İşte bundandır ki bu isimler ister şampiyonluk yaşasınlar
isterse de final yüzü görmeyip iddialı istatistiklerle pota altında karşılarlar
bizi.
Hall of Fame, sınırları belli olmayan bir aile... Daha
temele inildiğinde, somuttan soyuta bir dünya karşılar bizi. Elle tutulur,
gözle görülür kriterlere sahip olmadığımız için hangi oyuncunun tarihte
daha büyük yer kapladığına şüphe götürmez bir durumla karar
veremiyoruz.
Bob Cousy mi daha büyük basketbolcuydu, yoksa Manu
Ginobili mi? Bu aileye üye olan ilk isimlerden… Cousy kariyerini 50’lerde
geçirdiği için tutunabilecek bir referans noktası bulmakta bile zorlanıyoruz.
Eski efsaneleri, NBA’in şafağında oynadıkları için
olduğundan daha değerli veya değersiz addetmeye göz kırpıyoruz. Yüzükler
kazanmak için çok daha küçük bir rol üstlenen Manu Ginobili; normal sezondaki
başarılarla veya yalnızca playoff hikâyeleriyle sporcuları bölmeye çalışan iki
farklı klişenin arasında yolumuzu şaşırmamak elde değil.
MVP ödülü kazanmış, istatistikleri domine etmiş, birkaç
kere takımını şampiyonluğa taşımış, oynadığı dönemde “diğerleriden” sıyrılıp
kendi pozisyonu için en iyi ilan edilmiş, gelmiş geçmiş en büyük
basketbolcular tartışmasında hep en önlerde yer almış isimler geçtiğinde
harikulade kariyerlerinin Hall of Fame’de temsil yeteneğine doğuştan kabul
görerek onur kürsüsüne gelmeli diyenler çok.
Her taraftan "kitap ölüyor" sesleri geliyor,
bazıları "eskiler ölüyor" diyor. Evet, insanız ve şikayet seviyoruz.
Peki, diyelim ki kitap öldü. Şimdi nereye sığınacağız? Elbette başka kitaplara.
Eskiler gururla sunar. Hayatları henüz kitap ol(a)mamış…
Böyle başlamıştım
klavyemin tuşlarına! Çok doğru! Artık yeni yetmelerin isimlerini daha çok
duymayı beklerken, unutturuyor eskiyen efsaneler. Eskidiğini sansak da onlar
her daim onur kürsüsünde olacaklar…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.