26 Temmuz 2018 Perşembe

Kazanmak ya da Kaybetmek...

Kazansalar da kaybetseler de olay olacak. Söyleyecek çok bir şey yok, yıldızlar, taraftar, futbol sevgisi, her şey burada toplanıyor. Her maçtan önce de mutlaka bir hikaye anlatılacak. Erken elenince turnuvanın tadı tuzu kalmayacağını düşündüğümüz takımdan tutunda, yıllardır hasret olunan takımlara… Ve bir de Dünya Kupasına katılamayanlar…

Fransa'nın şampiyonluğu göğüslediği 2018 FIFA Dünya Kupasında birçok favori takım vardı. Almanya, Brezilya, Portekiz gibi takımların favori olarak gösterildiği 2018 Dünya Kupasında taraftarlar ve oynanan futbolla adeta sürpriz yaşadı.
İddialı olan pek çok takımın kupaya erken veda etmesi, hatta Almanya gibi bazılarının gruptan dahi çıkamaması beklenenin aksine daha çekişmeye ve heyecana sürükledi. Ancak unutulmamalı ki futbol favori kişilerin ya da kulüplerin oyunu değildir. Öyle de oldu!

Bu takım oyununu, o hissiyatı karşıya veren bir basamak daha ileriye gidebildi. İçlerinden hemen hemen finale kadar yükselme ihtimali var dediğimiz takımlar yarı finalde buluştular. Üçüncülük maçı dahi final tadı veriyordu. Belçika ve İngiltere stratejik ve grup şanslarını değerlendirerek bu sinerjiyi gelecek yıllara bıraktılar.



Takımları güç sırasına göre değil, televizyon kumandanızla olan ilişkilerine göre sıraladık demiyoruz bu yıl. Çünkü gerçekten de o lezzeti aldık. Unutmayın ki, bu sene derdi şampiyonluk olmayan takımlar ve oyuncular da yok değildi. Başka şeyler.

Nijerya, Senegal ve Japonya takımları fazlasıyla dikkat çekici ve renklilerdi. Çevreciler ve dans figürleriyle, yeni yetenekleriyle dünyaya açıldılar. Bunu da kabul etmek gerek. Ve bu dünya kupasının kazananlarından genç isimlerde parlıyordu. Aslında onlar çıkışlarını çoktan yapmışlardı lakin bu çok farklı.

Turnuvada en dikkat çekici oyuncu, taraftarların ve futbol yorumcularının fazlasıyla ilgisini çeken, genç yaşına rağmen yeşil sahalardaki profesyonelliğini gerek hızıyla gerek attığı şık goller ve yaptığı asistlerle fazlasıyla gösteren aynı zamanda turnuvanın en iyi genç oyuncusu seçilmeyi başaran Kylian Mbappe oldu.
Mondragon’un elinden alarak, Mısır takımının 45 yaşındaki file bekçisi Essam Al-Hadary Dünya kupasında forma giymiş en yaşlı oyuncu olarak rekoru kırdı. Dünya Kupası boyunca 6 gol yiyen Belçika’nın kale bekçisi Thibaut Courtois, turnuvada en iyi kaleci olarak seçildi. Belçika, gerçekten de sürpriz takım unvanını sonuna kadar hak ediyor.

İngilizler, 2018 Dünya Kupasında ilkleri başaran bir diğer takım. Brezilya ve Almanya’yı ise hayal kırıklıkların takımları olarak başı çekiyorlar. Neymar’ın topla şov yapmaktan başka bir şey yapmadığı, Almanya ise disiplinli ve takımsal olarak bütün halinde adeta bir makine gibi çalışan bir takım olarak görülüyordu ancak Almanlar turnuvaya erken veda etmeyi geçin gruptan zor çıktı.
Bir diğer önemli figürse, “VAR” Video Hakem Teknolojisi. Bu teknoloji adeta yeşil sahalardaki kader değişim aracı. 22 penaltı atışının gole dönüştüğü hesaba katılırsa VAR sisteminin takımların kaderini belirlemesi yönündeki etkisi ortada…

19 Temmuz 2018 Perşembe

Dünya Kupası Bittiyse, Fransa'ya Yolculuk


Fransa Bisiklet Turu bu yıl Temmuz ayının takviminde en çekici yarışı sayılmaz. Biraz daha açarsak… Her sene ortalama olarak üç milyar seyirci tarafından takip edilen Tour de France, temmuzun sahibi gibidir, bir nevi.
Lakin o yıl bu yıl hiç değil. Bilakis Dünya Kupasına denk geliyor diye başlangıç haftasını yedi gün erteleyerek nefesler tutulacak.

Chris Froome gelebilir, gelecek, geldi. Son birkaç haftadır bisiklet dünyasının dilinden düşmeyen cümleler bunlar. Bisikletin gelmiş geçmiş en büyük ve en eski spor organizasyonu son dokuz aydır doping davası ile baş ederken, aklandı. Yıllardır beklediğimiz an geldi, bir süperstar bu yollarda pedallayacak. Ve üstelik bu sefer sarı mayosuyla tarihe geçerek…

Diğer rakipleriyle arasındaki farkı iyiden iyiye açan Froome, 3. Tour de France zaferini garantilemiş durumda. Bu grafiği yukarıya çıkartan 5. Bisikletçi olarak, genel klasmanda da şampiyonluk yaşarsa keza Fransa Bisiklet Turunu en çok kazananlar arasına adına yazdıracak.
Bu yılı farklı kılan ise, Fransa’nın batısından başlayan güzellikler ülkeyi saat yönünden çevreleyerek üç haftalık gecikmeli programla noktalayacak olması!



Son yılların her ne kadar en kısa turu gibi görünse de en zorlu parkurlar arasında listeye adını yazdırır. Şimdi hazır Fransızlar Dünya Kupasını kazanmışken sokaklar, organizasyon daha bi cazibeli olacağı kesin. Yani kısacası Fransa’da bir bayram havası söz konusu.
Bir takım hegomanyalara da “dur” diyebilecek mi, bu yıl merak konularından… Greipel, Cavendish veya Kittel gibi sprintlerin son noktayı koymaları için takım arkadaşlarından ne denli yardım gelecek?

Evet, Froome’un dopingle çalkantısı gündemi epey oyalarken, geçen yıl yaptığı hareketle diskalifiye olan Peter Sagan’ı da unutmamak gerek. Bisiklet dünyasının hınzır ve en büyük yıldızlarından, yeşil mayonun da favorilerinden…
Pireneler’deki hız tutkunları için de ayrı bir etap olacak. Bu rotada bol miktarda dinamikler mevcutken, sonucunda etkileyecek.

Acı çekmeden, mücadele etmeden hiçbir şey kazanılmıyor. Ama bazen acı çekseniz de mücadele etseniz de kazanamıyorsunuz. Tour de France bu algıyı kırmanın en acılı olanından… Kazanırsanız, dünyanın spor gündemine düşmeniz işten bile değil. Her neyse konumuz dünya kupasından sıyrılan, bol çekişmeli Tour de France!

11 Temmuz 2018 Çarşamba

Londra’nın En Güneşli Günü: Wimbledon


Tenis dünyasının en çekişmeli Grand Slaminden Wimbledon, aynı zamanda Londra’nın da en güneşli günlerine tekabül edecekti. Herkes sıralamaların en üst düzeylerini beklerken, alt sıralardan fırlayan yeni isimlere de açık bir şekilde kortlarda yer açıyorlar.
Aslında tenis seyircisini düşünürsek en sevdikleri arasında ilk üçü zorlar, yeni rakipler! Yıllardır bu anların yolları gözlense de gelenekselci bir topluluk olduğunu da unutmamak gerek.

Mesele onlar için hep kazanan, seyirciyle arası epey dostane olan yıldızlar her daim VIP koltuğunda oturur. En yakın örnek ise, Roger Federer ve bir de eskiye yad olsun Pete Sampras… Erkeklerde en fazla kupayı kazanan olarak koltuğu paylaşıyorlar.
Zira toprak kortun efendisi Nadal henüz tam istediğini yansıtamasa da o sene bu sene diyerek geliyor. Andy Murray zaten buraların çocuğu.

İşte bu ATP isimleri, diğerlerinden ayrılıyor. Hem madden, hem de manen! Hepsinin Grand Slam turnuvalarının tarihinde bir yolculuğa çıkmalı, bazı unutulmaz kavşaklarda durmalı... Avustralya Açık, Roland Garros, Wimbledon, Amerika Açık... Tenisin dört kalesi, en prestijli dört adresi. Hemen hemen her tenisçinin mutlaka tadına bakmak için suyunu taştan çıkartacağı adresler.


Wimbledon’ı biraz daha bunların dışına çıkartan ise Kraliyet elinin değiyor olması. Düşünün ki, sporcuların giyecekleri kıyafetlere kadar dokunabilmiş.
Ve en güzeli de kortun çimlerden geçerek raketle buluşması eşsiz bir oyun hamuru sunuyor. En prestijli tenis turnuvası olan Wimbledon'da erkeklerde görülen en fazla şampiyonluk sekiz.

1880'lerin yenilmez armadası William Renshaw'dan 110 yıl sonra Sampras, 120 sene sonra da Federer çimde sekiz defa taçlanmasını başarmıştı. 2008'de Nadal'ın Federer'i beş sette devirdiği 4 saat 48 dakikalık unutulmaz final bir yana, tarihin en uzun müsabakası da Londra'da yapılmıştı. John Isner, Nicholas Mahut karşısında 11 saat 5 dakikada kazanmayı başarmıştı. Oynanan 183 oyun da cabasıydı...
Hazır güneşi bulmuşken son birkaç notumu daha buraya iliştirmek için Londra’nın soğuğundan dersimi alırım.

Dünyanın en prestijli tenis organizasyonunda bugüne dek erkeklerde Birleşik Krallık'ın 37, Amerika'nın ise 35 zaferi bulunuyor. Son şampiyon İskoç Andy Murray Ada'nın medar-ı iftiharı durumunda. Sürpriz bir şekilde Wimbledon kazandığından beri kendisini kortlarda özler olduk..
Kadınlarda ise Amerika'nın ciddi üstünlüğü dikkat çekiyor. Onlar 57, Birleşik Krallık 36 defa mutlu sona ulaşmış durumda. Wimbledon'ın 100. yılı olan 1977'de Kraliçe İkinci Elizabeth tarafından kupası takdim edilen Virginia Wade'den beri hasret sürüyor.
Şu durumda İsviçre’ye ayrı parantez. Roger Federer’i unutturmadan yeni rekorlar için sabırsızlanıyor. Sonuçta Wimbledon’ın efendisi!

5 Temmuz 2018 Perşembe

Bu İşte Bir “FairPlay” Ruhu Var


Aslında her şey tam olarak da 2002 yazının tılsımı ile başladı diyebiliriz. Nasıl mı? 2002 Dünya Kupası Türkler için ayrı bir anlam taşıyordu vesselam. Kabul! Hiçbir ülke bizden bu başarıyı beklemiyordu. Hatta biz bile. Ancak biz ne derece kötü de olsak takımına laf ettirmeyen bir ülke olduğumuz için gerçeklerle de yüzleşmekten çekindik ya da işimize öyle geldi demek daha gerçekçi olacak.

Türk futbol tarihi görmezden geldikçe yakınımızdan geçen takımlar birer birer basamak atlıyordu. Rastalı, gözlüklü, kendine has tarzı ile 2002’de Türkiye karşısına çıkan takımın kaptanı, turnuvanın en renkli hocalarından Aliou Cisse için Senegal’i sil baştan bir takıma çevirmişti.
Bir diğer standart dışı ülke ise şüphesiz Japonya…

Çocukluğu sabahları okula gitmeden Tsubasa’yı izleyerek geçen bir nesil olarak Japonya’nın o zamandan bu sürece kadar geliştirmiş olduğunun farkındayız. Ama aradan geçen yıllarda futbol çok değişti. Asya kıtasında sadece paranın konuştuğu bir ülke dışına çıkmıştı bile. İşte bahsi geçen bu ülke futbol tedrisatından geçerken, teknoloji ve yeni sistemler farklı yollar çizecekti.


2018 Dünya Kupası H grubunda Polonya dışında diğer üç ülkenin sıralamaları son maçlara kalmıştı. Bir nevi ölüm kalım savaşına dönüşen maçlarda atılan gollerden çok “FairPlay” rakamlarına takıldılar.
Japonya ile Senegal'in hem puanları, hem de attıkları ve yedikleri gol sayıları aynı olunca fair play rakamlarına bakıldı. Senegal, Japonya'ya göre daha fazla sarı kart gördüğü için turnuvaya veda etti ve Japonya grubu ikinci sırada bitirerek bir üst tura yükseldi. Gruptaki üç maçı Senegal 6, Japonya 4 sarı kartla tamamladı.

Tüm mesele bundan mütevellit olup “VAR”dan sonra yeni akımlara futbol kendini teslim etmişti. Aslında aynı puanda olan iki takım günümüz Türkçesi ile disiplin tablosundan sınıfta kalmıştı. Bu durum Dünya Kupalarında bir ilkti. Ve bundan sonrasına epey bir tartışma konusu bıraktığı kesin. 2002 yılının bize bıraktığı hikaye çok başkaydı, Türkiye’yi dünya üçüncülüğüne taşımıştı o grup.

16 yıl sonra Asya kıtası kendi grubunun puan tablosuna farklı bir perspektif ile müdahale edecekti. Burada romantikleşip kağıt üstünde güçlü olan Senegal renkli bir hava katarak eğlenceli futbol cümlesini tekrardan yazdıracaktı. Zamanında Fransa’da oynayan takımı dağılmış durumda olsalar da Japonya’nın yaslanmış futboluna soluk getirecekti.