Oynamak kadar izlemesinin de bir o kadar heyecanlı bir spor futbol. Hele ki bir de "Milli Maçlar" ise, hop oturup hop kalktığımız, tansiyon ve kalp ilaçlarımızı yanınızdan ayırmayacağınız adrenalin oyunu haline dönüşüveriyor.
Televizyon karşısına tüm ailenin birlikte geçtiği; annemizin top rakipteyken "kış kış" dediği, babalarımızın "o topa öyle vurulur mu" söylemleri gol atıldığı zaman kardeşlerin "bi beşlik" çaktığı anlar. Bunları o an yaşayamazsanız bomboş kaleye gol atamayan futbolcu gibi kalakalırsınız.
Ülkemiz futbolunda son 3-4 yıldır "duraklama" dönemi yaşanıyor gibi görünse de bizi heyecanlandıran maçlarda olmadı değil. Ancak bugün ben sizleri her dakikanın ve gollerin insan sağlığını zorlayan akıl almaz bir turnuvaya götürmek istiyorum.
2008 yılının haziran ayındayız. İnsanın içini sıcacık yapan atmosfer var. Euro 2008 Avrupa Kupasında A grubunda Portekiz, İsviçre ve Çek Cumhuriyeti üçlüsü ile eşleşiyoruz. Grupta favori Portekiz bizde şansımızı ikincilik için zorlayacağız düşüncesiyle başladık. İlk maçı Portekizlere karşı 2-0 kaybederek umutlarımızı artık ikincilik olarak zorlayacaktık.
İkinci maçımızda İsviçreyi 2-1 yenerek nefes alıyor ve umutlarımızı son maça taşıyoruz. Öyle maç olacaktı ki yazarken bile o anları yaşıyor gibiyim. Gözümün önünde sevinç çığlıkları.
Dakika 75 olmuş ve milli takımımız 2-0 geride. Çek taraftarlar çeyrek final kutlamaları yapmaya başlıyor. Bir dakika! Arda'nın muazzam şutuyla 2-1 yapıyoruz. Günümüzde bile paylaşılamayan kaleci Petr Cech bir anlık hatasıyla Nihat Kahveci affetmiyor ve 2-2 oluyor skor.
Ekranları karşısında izleyen, tribünlerde seyreden Türkler çıldırıyor. Henüz maç bitti mi? Hayır! Biz yine son sözü Nihat Kahveci'ye bırakıyoruz. Mükemmel vuruşuyla ağları deliyor.
Durum 3-2 oldu. Ancak o da ne! Volkan Demirel 91. dakikada direk kırmızı kart görüyor. Tam "oh be aldık bu maçı" derken! Kaleye Tuncay Şanlı geçiyor. Takımımızı hakem düdüğü çalana dek bir sağa bir sola inanarak, isteyerek ve milli güçle kurtarışlar yapıyor. Bu fırtınalı maçtan sonra çeyrek finaldeki rakibimiz Hırvatistan'a gözdağı veriyoruz bir anlamda.
Bu arada Çek Cumhuriyeti-Türkiye maçı Euro 2008'in en heyecanlı maçı seçilmişti. Nefeslerin tutulduğu maç tüm Avrupayı sarmış.
Çeyrek finaldeyiz ilk 90 dakika boyunca gol olmadığı gibi birkaç gün önce heyecanlı maçı seçilen milli takım değilmiş gibi sıkıcı denebilecek 90 dakikayı arkamızda bırakıyoruz. Maç ilk uzatmasında da gol sesi çıkmayınca bu maçın penaltılara gideceği belli oldu.
Acaba öyle mi? 118. dakikada Modric'in atacağı golle Hırvatlar öne geçiyor ve sadece yarı finalin elimizden kayıp gitmesine 2 dakika var. Derler ya maç 90 dakika bu maç için 120 dakika diyerek düzeltiyorum.
Rüştü uzun bir top atıyor ceza sahasına. Kader mi, tesadüf mü, şans mı yorumu size bırakıyorum. Bir şekilde Semih Şentürk'ün önüne düşüyor o top. Sol ayağıyla gelişigüzel şut çekiyor, savunmaya çarpıp gol oluyor.
Yılların maç spikeri Yalçın Çetin bu maçı unutulmaz kılıyor. Semih'in golünden sonra o anki coşkuyla kendinden geçiyor, aralıksız "Semiiiih, Semiiih, Semiiih..." diyor.
Çılgınlar gibi sevinen Türkler, oyuncular, korna çalarak "Türkiye, Türkiye" tezahüratı yapanlar. Sanki final maçını kazandık. Yine mucizeler yaratmıştık.
Avrupa basını, futbol dünyası milli takımımızı konuşuyor. İsveçli basın mensupları; " Bu Türkler kaç canlı?, bitti dediğin anda bile zafer çıkartmayı başaran Milliler, inanılmaz Türk zaferi" şeklinde konuşmalarla bizde kaç canlı olduğumuzu sorguluyoruz. Buna yürek dayanmaz!
Maçı penaltılarla alıyor ve yarı finale çıkıyoruz. Almanya'ya 3-2 yenilmekten kurtulamasak da çok şey kattı bu turnuva milli takımımıza.
İçimizi ısıtan 2008 yılından sonra bir türlü kendimize gelemedik milli takım olarak. Aslında o "milli ruhu" kaybetmedik ama bir şey eksik gibi. Eeee haydi Euro 2008 ruhunu geri alalım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.