Türkiye, altı yedi yıl önce ev sahibiyken, parkelerde
bağımsızlığını kazandığından beri elindeki en dar kadroyla oynamak zorunda
kaldı. İşin doğrusu uzun süredir beklediğimiz günler için fazlasıyla can sıkıcı
bir durum. Bir türlü aşılamayan mental eşitlik, takımda belli başlı
sürükleyicilik ve turnuvanın reklamlarını süsleyen isimlerin dar rotasyonda baş
etme cabası. Fakat yine de grupları aşıp, elemelere kalabilmek yeni kadro için
epey büyük bir başarı.
Şaşırtıcı ve sürprizli takımlar boş olan sahneyi
doldurmaya çoktan hazırdı. Aslında hava
atışında geri sayım sona erdi, muradımıza erdik. Kapanışı ya da açılışı Goran
Dragic’e bırakıyoruz.
Çünkü bu onu sonuna kadar hak etti. Çocukluk döneminde
saatini üçlere dörtlere kuran, Iverson ve Jordan hayranlığıyla büyüyen Goran
Dragic’in temelinde sadece ülkesinin başarılarından biri olmaktı.
İlk olarak yedi yaşında Slovenya’nın alt liglerinden
Ljubljana takımında başlamış olsa da asıl çıkışını birkaç yıl sonra İspanya’nın
CB Murcia takımıyla ivme kazanacaktı. Ve iki yıl sonra… NBA yolları… Kısa ve meşakkatli geçen takas döneminden sonra parkeleri arşınlayacaktı.
Her daim kadroda yerini garantilemiş, kendisini bir adım
öne taşıyıp ilk beşte yerini alacaktı. NBA’deki ender Avrupalı olarak yüzünü
aklayacaktı.
Üstelik bunları yaparken de 32 sayılık Utah Jazz maçını
anımsatacaktı. Tarihler 2011 yılını gösterdiğinde ise Dragic, Houston Rockets
formasıyla masaya oturmuştu bile. Zira, başarıları burada gerçek anlamda da
kendini gösterecekti. Açılışını triple double ile yapan Goran, kısa bir molanın
ardından eski takımıyla 30 milyon doları aşan anlaşmayı yapmıştı bile.
Tüm bunlar yaşanırken, kökenini asla unutmayarak, esas
rakipleri Avrupa takımlarına diş geçirecekti. Şüphesiz alt yaş kategorilerinde
altın madalyanın tadına varacak olsa da MVP seçileceği Avrupa şampiyonasını
Dragic için ayrı önemi vardı.
Namağlup olarak karşısına çıktığı Sırbistan maçı eşi
benzeri olmayan heyecanla büyüleyecekti.
Avrupa da hem hücumda hem savunmada bu denli iyi ve
kaliteli bir kısa yetişmemişti. Özellikle savunmada sergilediği müthiş
sezgileri sayesinde yenilgi yüzü görmeden şampiyon yapmak ayrı bir meziyet. İki
milyon gibi küçük bir ülkeyi başarı basamaklarını tırmanmasında Dragic’in sesli
düşünme seansı ile başlayacaktı. Büyük ihtimalle, şampiyonanın dört yılda bir
düzenlenmesiyle bu seansları başka Dragic’lere devretmesi muhtemel!