12 Haziran 2018 Salı

Yine Beklenmedik Köşeden Geldi, Ölüm


"Ahlaka dair ne biliyorsam bunu futbola borçluyum. Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.”

Mahalle maçlarıyla oyunda kaldığı çocukluğunda orta sahanın aranan ismiyken, topla sürekli temas eden ayakkabıları dayanamaz ve yırtılır. Yenisini alacak parası yoktur tabii… En gerideki güzel ve yalnız pozisyona çekilmek zorunda kalır. Kaleciliğe! Ve böyle başlar onun hikayesi.
Lakin ne var ki çocukken üzüldüğü ve köşesine çekildiği anlarda kazandırabileceğinin farkında olamaz insan o yaşlarda. Çok sevdiği futbola, ciddi bir şekilde ilk kez, Cezayir’de başladığı üniversitenin takımıyla adım atar. Orta sahadan transfer olur ayakkabılarıyla… Mükemmel bir kalecilik yaptığı konuşulur futbol çevrelerinde, geleceği de parlaktır. Tutkulu, hırsıyla sahada beliren ateşli bir kaleci. Kalecilerin sessiz kaldığı bir futbol dünyasında o adından söz ettirir.

Kim bilir belki de profesyonel olup Fransa’ya gider ve orada Fransa milli takımına kadar yükselecek belki de Fransa'nın yeni yıldızı olacak seviyelere ulaşır. Ancak beklenmedik kötü bir haber onu beklemektedir.
Futbolu, yazarlığı ve felsefeyi, içindeki heyecanı tam anlamıyla yaşayamadan, ilk ciddi denemesindeyken veremle tanıştığı için bırakır Albert Camus.


Peşi sıra gelen kara talih, okula da ara veren genç felsefeci eğitimini de yıllar sonra tamamlanabilecekti. Paris’in Naziler tarafından işgal edilmesi ve gazeteci arkadaşı Gabriel Peri’nin gözleri önünde idam edilmesine dayanamayıp Bordeaux’a inzivaya çekildi. İki yıllık inziva süresinde, on beş yıl sonra kendisine Nobel Edebiyat Ödülü’nün kapısını açacak olan “Yabancı” ve “Sisifos Söyleni"ni kaleme aldı.

1950’lerde bir spor dergisi ile yaptığı röportajda “felsefe mi futbol mu” sorusuna “tereddütsüz futbol” yanıtını veren Nobel Edebiyat ödüllü filozof, vereme yakalanmasa belki de futbol tarihine damgasını vuracak büyük bir kaleci olacaktı. Onu yazılarıyla, farklı kişiliği ile değil belki ama futbola damgasını vurmuş, geleceğe dair iz bırakan spor adamı olarak niteleyecektik.

Camus; Absürdizminin çıkış noktası da kaleciyle futbol arasındaki ilişki çok benzerlikler taşır. Her ne kadar bir gün öleceğimizi bilsek dahi yaşamaya devam ederiz, tıpkı bir gün gol yiyeceğini bildiği halde altıpası yuva belleyen kaleciler gibi.
Edebiyat dünyasında saygın bir yer edinip Nobel’i aldı, Nazilere karşı kalemiyle savaştı. Sovyet diktatörlüğüne karşı durmaktan kaçınmadı, iç savaş sırasında idam cezasına çarptırılan Cezayirliler için çalıştı… Kısacası her zaman insanın özgürlüğüyle ilgilendi Camus. Absürdizm’i baştan yaratan hem kaleci hem filozof; absürd şekilde 46 yaşında bir trafik kazasında, cebinde aynı yolu gidecek olan trenin biletiyle ölene dek, mutluluğu tercih etti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.