27 Aralık 2017 Çarşamba

Uçsuz Bucaksız Coubertin

Çocukluğumdan beri hayran hayran takip ettiğim biri var, son zamanlarda aramız epey bozuk. Aslında onunla da değil, günümüz olimpiyatlarıyla! Siz onun kim olduğunu çok iyi anladınız. Kendimi bildim bileli spor hayatımın her yerinde. Uğraştım, çabaladım, oynadım, izliyorum… Şimdilerde ise; dinliyorum, anlatıyorum, izliyorum… Günbegün daha da içinde oldukça doğasının kaybolduğunu görüyorum. Bilakis, uzaktan bakıldığında bile.

Benim yaş grubundakilerin hatırlayacağı ilk olimpiyatlar, Sydney Olimpiyatları olacağı kesin. Aklımda kalanlardan ise yüzme karışık stilde Amerikalı Tom Dolan’ın kırdığı dünya rekorları, çocuk aklımızla anlam vermek zor.
Mantık çerçevesinde bir yere oturtmaya çalışmaktı bizimkisi. Şimdiye dönelim, artık her başarı, diskalifiye, IOC, madalyalara ve kırılan rekorlara şüpheyle yaklaşıyoruz. Bir şey hariç Pierre de Coubertin’in modern olimpiyat oyunlarını kurarken hiç böyle hayal etmediği. Evet, en başından beri bahsettiğim. Olimpiyatların kurucusu, zanaatkarı Coubertin, aynı zamanda bir demokrasinin de havarisiydi…

Olimpizm doğuşuyla ortaya koyduğu mücadele dünyayı  sarmışken, bugün insanlığın epey uzağında bir görüntü bırakıyor. Hikayemizin adı uçsuz bucaksız Coubertin. Ve gerisi mi?
Dünyanın hizmetine sunan Fransız aristokrat, eğitimci ve tarihçi artık hak ettiği biçimle insanlıkla tartışılıyor. Soylu bir aile ile büyüyen, İngiliz ve Amerikan okullarında yetişen ve bu anlayışla gelişimini destekleyen bir Fransız'ın ötesinde.


Kelimelerin anlata anlata bitiremeyeceği, üzerine yüzyılların, oyunları ve çağları sığdırdığı Olympia’da eski oyunların gündeme gelmesiyle ilgi arttı. Coubertin’e de ilham verdi. Neden olmasın ki? Oyunların yeniden canlandırılma fikri hiç de fena sayılmazdı. 1894’de Sorbonne’daki fuarda organize ederek, tekrar başlamasına önayak oldu.

İlk iş de gayet makul kabul edilecek Uluslararası Olimpiyat Komitesini kurarak başladı. Her olimpiyat yılı canlanacak olan ülkede hummalı çalışmalar daha yıllar öncesinden feleğin çemberinden geçiyor. Coubertin’in asıl olarak üzerinde durduğu, eşitlik ve spor faaliyetlerinin önceliği daha o yıllarda ses olmuşken, şimdilerde durum biraz karmaşık.

O temel prensipler yerini ekonomik ve toplumda yara olabilecek çatlaklara dönüşmüş durumda. Zaten bunları çok iyi biliyoruz. İlk çıkış noktasının çok uzağına giden Olimpiyatlar, spor anlayışından uzaklaşıp ekonomik dengelerin ya da dengesizliklerin peşinde koşuyor.
Olympia’da doğan kardeşlik bozguna uğramış durumda. Coubertin’in sadece spor temelli uçsuz bucaksız olimpiyatlarına artık gölge düştü. Ve insanlık bundan hiç de şikayetçi olmuş durumda değil!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.